Fazla bir şey yazmak istemiyorum. Çünkü üzülüyorum. Bu yazdıklarım da üzüntüden zaten. Serdar Akar‘dan sonra bu kez Ümit Ünal gibi iyi bir yönetmenin çektiği bir film, Kaptan Feza karşısında şaşırıyorum.
Çok şey vadeden bir filmdi Kaptan Feza. Çok yaratıcı bir hikaye değildi belki. Ama kötü adamla masum kızın hikayesi sinema için her zaman geçer akçedir. Yeter ki iyi bir yönetmenin, iyi bir anlatıcının eline geçsin. (Ya da yeter ki ciddiye alınsın, üstünde yeterince çalışılsın.) Mutlaka sinema keyfi verir o film.
Ama Kaptan Feza’da karşımıza çıkan son derece özensiz yazılmış ve çekilmiş bir filmdi. Alışığız böyle filmlere, sorun değil. Ama o yönetmenden, o yapımcıdan daha iyisini beklerken böyle kötü bir sürpriz…
Hikaye, birbirine çengelli iğnelerle tutturulmuş parçalar halinde ilerliyor. Gerek görüldüğünde araya yeni bir parça eklemek mümkün olsun diye herhalde. Tabi böyle olunca tüm parçaları her an kopup yerlere dağılacakmış hissi veren bir hikaye çıkmış oluyor ortaya. Herhangi dikkatli bir seyirci en az 10 tane akla yatkın olmayan zorlama bir ayrıntı, diyalog ya da sahne bulabilir filmin içinde. Düşündüğünüzde hikayedekinin bir erkek değil de, kız çocuğu olması bile tutarlı değil aslında. Haddizatında, külliyen bir aceleye getirilmişlik, üstüne düşünülmemişlik…
Dediğim gibi fazla şey yazmayacağım. Daha erken zaten. Gidin görün filmi, belki bir daha konuşuruz. Ama şunu söylemeden de geçemeyeceğim. Filmden şu hissiyatla çıktım. Şimdi dışarıda karşıma Yavuz Turgul çıksa da sarılsam ellerini öpsem. Yaşayanlar arasında popüler film çekme işini en iyi, en ciddiye alarak yapan; filmin duygusunu seyirciye geçirmeyi en iyi beceren ustadan demek hala öğrenecekleri şeyler var yeni dönem Türk sineması yönetmenlerinin.