Zamanında Spaghetti Western büyüsüne kapılmış ve hala etkilerini üzerinden atamamış bir sinema çocuğuyum ben. Aslında şimdi daha iyi anlıyorum ki, aslında ben Spaghetti Western’in değil, Leone‘nin büyüsüne kapılmışım o zamanlar.
Ege Görgün (Landlord)
Once Upon a Time in America (Bir Zamanlar Amerika) bir western değildi örneğin, ama Leone’nin büyüsü filmin her karesinde gösteriyordu kendini. Kurtların Kardeşliği gibi kimilerinin pek ehemmiyet vermeyeceği bir filme övgüler dizmem de, aynı büyünün izlerine bu filmde rastlamış olmamla, kısmen de olsa açıklanabilir. Evet, Leone belki aramızda değil artık. Ama Tarantino gibi, Rodriguez gibi günümüz yönetmenleri onun büyüsünü filmlerine taşımaktan gurur duyuyorlar.
Sergio Leone 1921 yılında Roma’da doğdu. Babası Vincenzo Leone bir sessiz film yönetmeniydi. Babası gibi yönetmenlik mesleğini seçen Leone kariyerine “kılıç ve sandalet” filmleri dediğimiz tarihi filmlerle başladı. Bu filmlerin ardından, 1964 yılında Akira Kurosawa‘nın Yojimbo adlı klasiğinin western versiyonunu çekmek için kolları sıvıyan Leone, filmin başrolünü de tanınmamış Amerikalı bir aktöre, Clint Eastwood‘a verdi. Clint Eastwood o günler için şöyle diyor: “İspanya’da çekilecek bu western’in kariyer filmimiz olacağını kimse düşünmüyordu. Yalnızca bir tek şeyden emindik, o da çok eğleneceğimizdi.” Gerçekten A Fistfull of Dollars sayesinde Eastwood uzun ve başarılı kariyerine adım atıyordu. Tarantino, Leone–Eastwood ilişkisini şöyle açıklıyor: “Leone kendi starını yaratmak istiyordu. Tıpkı John Ford‘un John Wayne‘i yaratması gibi, o da Eastwood‘u yaratacaktı.” Leone‘nin bunu kesinlikle başardığına hiç şüphe yok.
Unutulmaz filmlerin unutulmaz müziklerinin altında Ennio Morricone imzası vardı. Morricone ve Leone arasında sinema tarihinde eşine az rastlanır bir işbirliği vardı. Bunun nedeni belki de daha ilkokul sıralarında başlayan dostluklarıydı. Bu işbirliği filmlere inanılmaz bir şekilde yansıdı. Sinema tarihinin en başarılı müzik ve görüntü birlikteliği bu ikilinin sayesinde yaşandı.
Kurosawa‘dan oldukça etkilenen Leone zamanla kendi tarzını tamamen oturttu. Morricone‘nin müzikleri sayesinde gerginliği had safhaya taşıyabilmesi, dramatik kamera hareketleri ve özellikle karakterlerin göz hizasından yapılan yakın çekimler Leone tarzını oluşturan temel kurallardı. Silahların hiç susmamacasına kısa aralıklarla patlaması yine Leone kurallarından biriydi. A Fistfull of Dollars filmini önce For a Few Dollars More izledi. Arkasında efsane film The Good, the Bad and the Ugly (İyi, Kötü, Çirkin) geldi. İkinci filmde ekibe yine çok önemli bir isim daha katılmıştı; Lee Van Cleef. Leone oyuncu seçme konusunda da tam bir ustaydı. Hangi tipin nasıl bir etki yaratacağını önceden biliyordu. Zaten çalışma arkadaşlarına göre Leone her şeyi önceden biliyordu. Daha filmi çekmeye başlamadan önce, o filmi kafasında çoktan çekip bitirmiş oluyordu Leone. Her sahneyi daha filme başlamadan en ince ayrıntısına kadar yazıp çiziyordu kafasında.
Titizlik üstadın özelliklerinden biriydi. Kıyafetlerin, setin gerçeğine uygun olması onun için çok önemliydi. “Vahşi Batı” fotoğrafları bu konuda en büyük yardımcısıydı.
Sonraki film 1968’de çekilen Once Upon a Time in West oldu. Bu filmde eski filmlerden biraz uzaklaştığı görülüyordu Leone‘nin. Sahneler yavaş, güçlü ve güzeldi. Vahşi Batı’nın basitliğine ve dürüstlüğüne bir övgü olarak yapılan bu filmde Leone yine beklenmeyen bir şey yapıyor, kötü adam rolünü (çocukları bile çekinmeden vuracak kadar hem de) iyi Amerikalı Henry Fonda‘ya veriyordu. Filmin iyi adamı ise Charles Bronson‘du. Bu filmden sonra Leone daha çok tüccarları ve devrimi anlatan farklı bir Spaghetti Western çekti. A Fistful of Dynamite adlı bu film daha çok Zapata Western adlı tarza yakındı.
Leone ikinci başyapıtını 1984’de çekti. Amerikan suç dünyasını destansı bir dille anlatan bu film Robert De Niro ve James Woods‘un başrolünde olduğu Once Upon a Time in America idi. Sinema tarihinin en önemli filmlerinden biri olan bu çalışma ne yazık ki Amerika’da gösterime girdiğinde büyük bir kıyıma maruz kaldı. Aslında 4 saate yakın bir uzunlukta olan film gösterime makaslanarak girmiş. Bu da Leone‘yi çok üzmüştü. 1989 yılında ölen büyük usta Sergio Leone‘nin bir sonraki filmi Leningrad adlı bir savaş filmi olacaktı.