Haruki Murakami 29 yaşına kadar bir yazar olmayı hayal etmiyordu. Aslında yazar olmayı hiçbir zaman hayal etmedi. Yalnızca, oldu. Bugün yalnızca kendi ülkesinde değil, Japonya dışında da en çok okunan Japon yazar olan Murakami, Paul Auster ve Orhan Pamuk gibi postmodern edebiyatın yaşayan en iyi yazarlarından kabul ediliyor.
Ege Görgün (Landlord)
Haruki Murakami (1949) Japon edebiyatına tapan akademisyen bir anne babanın tek oğluydu. Murakami bu ortamda Japon edebiyatından, Japon geleneklerinden, hatta bir noktada Japon olmaktan hoşlanmayan bir kişilik geliştirdi. Tepki olarak okumaya Chekhov, Dostoyevsky, Flaubert, Dickens gibi Batılı 19. yüzyıl yazarlarından başladı, sonra Kurt Vonnegut, Richard Brautigan, Truman Capote’a geçti. Arada bir yerlerde Amerikan ucuz romanlarını keşfedip bolca dedeftiflik ve bilimkurgu romanı okudu. İlk transistörlü radyosundan dinlediği Elvis, Beach Boys, Beatles şarkıları da girince hayatına iyice Batılı oldu çıktı Murakami. Ama müzikteki asıl vahiyini 1963’te, 14 yaşında gittiği Art Blakey and the Jazz Messengers konserinde aldı. O gün sıkı bir caz müptelası oldu ve bundan bir daha da asla vazgeçmedi.
8 yıl sonra bir caz kulübü açabilmek için para biriktirmek adına üniversite eğitimine ara verip yeni evlendiği karısıyla birlikte gündüzleri plakçıda, geceleri de bir kafede çalışmaya başladı. Kısa sürede hayalini gerçekleştirdi ve çok sevdiği kedisinin adını verdiği kulübü açtı. Peter Cat yedi yıl boyunca açık kalacaktı.
“Kulağını aç da dinle – bütün savaşları bitirebilecek bir savaş yok.” Sahilde Kafka
Murakami belki yazar olmayı değil ama hem para kazanıp hem de özgür kalabileceği bir işin hayalini kuruyordu. Beyzbol maçı seyrederken yazar olabileceği fikri hasıl oldu kafasında. Eve dönerken kağıt kalem satın aldı. Hayran olduğu yazarlar Vonnegut ve Brautigan’ı örnek alarak 6 ay boyunca boyunca bir roman üstün çalıştı. Ortaya çıkan romanı bir edebiyat dergisinin yeni yazarlar için düzenlediği yarışmaya gönderdi. Birinci oldu.
“Eğer yalnızca başkalarının okuduğu kitapları okuyorsanız, yalnızca başkalarının düşündüklerini düşünebilirsiniz demektir.” Norwegian Wood
Öykülerinin ve 1980’de yayınlanan ikinci romanı Pinball, 1973’ün başarısı üstüne Murakami caz kulübünü sattı ve tam zamanlı yazarlığa başladı. 1982 tarihli üçüncü romanı A Wild Sheep Chase’den(Yaban Koyununun İzinde*) sonra eleştirmenleri kendine hayran bırakıp pek çok ödül kazann romanı Hard-Boiled Wonderland and the End of the World (Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu*) yayınlandı (1985). Artık satışları 100 bini bulmuştu.
Yeni kariyerinin olanaklarını kullanan Murakami ülkesini terk edip karısıyla birlikte uzun yıllar Avrupa ve ABD’de yaşar. Japonya’da yeterince özgür, yeterince birey olamadığını düşünmektedir. Altıncı romanı Dance Dance Dance’i 1988’de tamamldığında bir önceki romanı Norwegian Wood (İmkansızın Şarkısı**) 3.5 milyon satmıştı.
Murakami’nin ilgilendiği tek şey roman yazmak ya da caz dinlemek değil. Diğer en büyük iki merakı da maraton koşmak ve çeviri yapmak. Eserlerini çevirdiği yazarlar arasında J. D. Salinger, Ursula K. Le Guin, F. Scott Fitzgerald, Raymond Chandler, Truman Capote, John Irving de var. Ancak caz, teröristler, internet, gezi ve olimpiyatlar hakkında kurgu olmayan pek çok araştırma kitabı da çeviriyor Murakami. Ve çocuk kitapları… 12 roman ve bir sürü öykü yazan ünlü bir yazarın bu kadar şeye nasıl vakit bulabildiğini ise anlamak mümkün değil. Üstelik Murakami çeviriyi kesinlikle iş olarak görmüyor, bunun onun için bir dinlenme ve rahatlama şekli olduğunu söylüyor. Murakami kendisi ve ülkesiyle barışıp 1995’te Japonya’ya döndü.
Murakami’nin ülkemizde de yayınlanan diğer eserleri şimdilik şunlar: Zemberekkuşu’nun Güncesi*, Sahilde Kafka*, Sınırın Güneyinde Güneşin Batısında*.