Çizgi roman severler, özellikle italyan menşeili çizgiromanların müptelaları Gianfranco Manfredi‘nin ne usta bir yazar olduğunu iyi bilirler. Eğer sözlerim sizi ikna etmeye yetmediyse, tek yapmanız gereken onun kitaplarını okumak. Büyülü Rüzgar (Magico Vento) işinizi görecektir, ama Saklı Yüz (Volto Nascoto) da ihmal etmeye gelmez. Bu kitapların Sinyor Manfredi‘nin, yani bir ustanın imzasını taşıyan zengin, elle tutulur ve ayrıntılı tarihsel arkaplanları sizi kendinizden geçirecektir. Neyse ki şimdi iki kitap da Türkçe olarak yayınlandı. Tabi teşekkürü en çok hak eden bu çizgi romanları yayınlayan yayınevleri Lal Kitap ve 1001 Roman. Sinyor Manfredi Ters Ninja’nın sorularını yanıtladı. Bu şeref tabii ki bize ait…
Bu röportajın İngilizce versiyonunu okumak için tıklayın!
Eserlerinizden bir tarih aşığı olduğunuz hemen anlaşılıyor. Bu merak nasıl başladı ve nasıl bir mesleğe dönüştü?
Felsefe tarihi okudum, başlangıç noktam bu. Yalnızca olayların değil, düşüncelerin ve insan bilgisinin tarihi. Eserlerimde (çizgi romanlar ve edebi romanlarımda) yaşayış tarzımızı, hayata ve deneyimlerimize atfettiğimiz anlamlarla karıştırmayı seviyorum. Karakterim Magico Vento bir aksiyon kahramanı olsa da daima “anlam” arayışındadır.
Okulda tarih dersleri genellikle sıkıcıdır ama sizin ellerinizde tarih eğlenceli ve çekici bir hal alıyor. Sırrınız nedir?
“Gerçek” kişilerin hikayesini anlatmaya çalışıyorum. Bu sayede Tarih artık bize hayatımızın, kaderimizin dışındaymış gibi görünmüyor. “Biz Tarih’iz” düşüncesine inanmıyorum, çünkü Tarih bizden çok daha büyük. Ama bir hikayede basitçe birilerinin hikayeleri anlatılmalı. Yani yaratıcı süreç karakterlerden başlıyor. Yazarlar tarafından kukla muamelesi gören karakterlerin olduğu romanları sevmiyorum. Bu çizgi romanlarda da çok önemlidir. Çünkü çok ilginç bir hikaye yazabilirsiniz, ama karakterleriniz zayıfsa okurunuzu eğlendirmenizin ve sürüklemenizin imkanı yoktur.
Aynı zamanda romanlar yazıyorsunuz. Çoğunlukla karanlık konularla ilgileniyorsunuz. Vampirler, örneğin. Ve bana devam eden son çalışmanızın ölülerin dirilmesiyle alakalı olduğunu söylemiştiniz. Sizi bu konulara çeken nedir? Ve devam eden projelerinizden söz eder misiniz biraz?
Gotik ve Korku Hikayeleri’nin temel öznesi Ölüm’dür. Ölüm tüm hayatımızın en kesin tecrübesidir ama bunu düşünmemeye çalışırız. Çünkü ölüm bizi korkutur. Korku romanlarını ve filmlerini ‘eğlence’ olarak değerlendirmek doğru değil, çünkü içlerinde dehşetengiz ciddiyete sahip bir şey var. Mizaha saygım var ve hayatımı yaşarken mutlu olmaya çaba sarf ediyorum, ama yüzeysel olmaya hakkımız yok diye düşünüyorum. Çünkü hayat bizim ve milyonlarca insan için bir yaşam mücadelesi ve bu mücadele çok sayıda kurban alıyor. Bunu unutmamalıyız. Tarihimizin pekçok dehşet içerdiğini unutmamalıyız.
Şu an Elizabeth I döneminde İngiltere’deki avareler ve “yetersiz kanunlar” kakkında bir roman yazıyorum. Bu gerçekten korkunç bir dönem: çok fazla adaletsizlik, zalimlik ve tasavvur edemeyeceğimiz gerçek bir dehşet. Bir korku romanında ana karakterlerden birinin her zaman Efsanevi Canavar olması şart değildir. Gerçek canavarlar Biz İnsanlarız, Acayip yaratıklar ya da Uzaylılar değil!
Saklı Yüz’de kahramanız Ugo’yu nasıl oluşturdunuz? Nasıl bir arkaplanda doğdu Ugo?
Sıradan bir insan yaratmaya çalıştım; alicenap, cesur, ama aynı zamanda nazik ve pek çok durumda ne yapması gerektiği ya da ne yapabilmeye kadir olduğu konusunda tereddütleri olan biri. İnsanlığını ve kırılganlığını kaybetmeden nasıl bir kahramana dönüştüğünü anlattım.
Peki Gianfranco Manfredi nasıl bir çocuktu? Onu en çok etkileyenler kimler olmuştu? Hem insan hem de yazar olarak…
Harika ebeveynlere ve arkadaşlara sahip çok mutlu bir çocuktum. Zengin insanlar değillerdi, ki bu önemli. Ünlü ya da ismi duyulmamış kişiler tanıyacak ve onlardan dürüst, alçakgönüllü bir hayat kurmanın; çok çalışmanın; yalnızca kişisel değil sosyal mutluluğun peşinde olmanın ve varlığımızın spritüel anlamını aramanın önemine dair değerli ipuçları öğrenecektim. Bu insanların pek çoğu dindar değillerdi. Ben de değilim, ama bu yalnızca para, güç, sosyal başarı ya da içimizdeki ıssızlığı kaplayan benzeri aptalca bir şey için yaşayan bir vahşi olmam gerektiği anlamına gelmiyor.
Magico Vento’yu diğer Western’lerden ayıran, hikayesinin zengin ve ayrıntılı arkaplanı ve elbette siyasi eleştirileri. Bu gerçekçi ortamı yaratmak için hangi kaynaklardan yararlandınız?
Poe karakteri (Büyülü Rüzgar‘ın dostu) siyasete ondan çok daha fazla dahil olmuş. Magico Vento ise bir şaman, dolayısıyla daha daha yüksek irtifada bir bakış açısı var. Belki bu benim kişisel şizofrenimi yansıtıyor, çünkü hayatım boyunca kültürel ve sosyal hareketlerin içinde yer aldım, ama sanırım politikanın yanıtlayamayacağı sorular var. Onun için bazen çatışmaya son verip kendimizden, deneyimlerimizden yola çıkmak ve kendi düşüncelerimizle başbaşa kalacağımız anlar bulmak zorundayız. Bu perspektife, en baştaki asıl amacını unutup artık yalnızca tiryakilikten çalışan, savaşan yetişkinlerin aksine, genellikle genç insanların (okurların) daha açık olduğunu düşünüyorum. Küçük çocuklar daima “Neden?” diye soruyorlar. Çok fazla yetişkin var ki “Neden” diye sormanın önemli olmadığını düşünüyor, böylece kendi kendilerini kör ediyorlar. Toplarsak… Bir çizgi romanı açtığımızda “bir bakalım” diye geçiriyoruz aklımızdan ve merakları, soruları olan çocuklara dönüşüyoruz. Sürprizle karşılaşmak istiyoruz. Hayatınızı bu türden sürprizler arayarak geçeirmek de harika bir şey!