Bu yıl İKSV tarafından 34. kez düzenlenen İstanbul Film Festivali ilk kez Ulusal Belgesel Yarışması’na sahne olacak. En İyi Belgesel ve Jüri Özel Ödülü adı altında iki kategoride yarışacak filmleri Emel Çelebi, Pelin Esmer ve Paul Poet’den oluşan jüri değerlendirecek. 13 belgeselin yanında bir özel gösterimin düzenleneceği programdan iki eseri Ters Ninja okuyucuları için izledik.
Serkan Çellik
HAZİRAN YANGINI (2014)
Festivalin Ulusal Belgesel Yarışması filmlerinden Haziran Yangını, Gezi olaylarını Ankara cephesinden, Ethem Sarısülük cinayeti üzerinden anlatıyor. Görüntü ve ses kalitesi, uygulanan gereksiz ses efektleri ve belgesel tekniğinin acemiliği üzücü olmakla birlikte, tüm bu eksikleri bir köşeye atabiliriz. Çünkü Haziran Yangını bize Ethem Sarısülük’ün öldürülüşünü kare kare, farklı kamera açılarından ve akıllarda soru işareti bırakmayacak şekilde açıklıyor.
Gezi olaylarının çıkış noktasını ve yaşananları herkes biliyor gibi davranan belgesel, bu haliyle uluslararası mecralarda bir ayağı topal kalmaya mahkûm. Ülke insanına da hafıza tazeleme yapmıyor. Herkesin Ethem’in başına gelenleri bildiğini varsayıp (ki bilmesi gerekir) doğrudan anlatmak istediğine odaklanıyor. Ailesi Ethem’i anlatıyor, avukatlar yargı sürecini. Öfkelenmemek, koltukta oturmaya devam etmek güç. İçinde bulunduğumuz çaresizliği bir kez daha gözler önüne seriyor Haziran Yangını.
KOMŞU KOMŞU! HUU! (2014)
İstanbul Feriköy’de iki kule şeklinde yükselmiş bir rezidans, önünde pembe tek katlı bir gecekondu. Sahte bir teyze dış sesi (gerçek bir teyze bulmak zor gelmiş olmalı) anlatıyor, “Bu gökdelen güneşimi kesti, kemiklerim sızlıyor” benzeri cümleleri masal gibi diziyor. Çok geçmeden anlıyoruz ki konuşan gecekondu. Tüyler ürpertici ve gülünç.
Ankara Film Festivali’nde de yarışan Bingöl Elmas imzalı Komşu Komşu! Huu!, kentsel dönüşüm üzerine söz söyleme çabasında. 2001-2008 yılları arasında Türkiye Belgesel Sinemacılar Birliği’nde çalışmış ismin 54 dakikada yaptıklarını görünce; acemilik ya da tercih meselesi olmadığını, ülkemizdeki belgesel anlayışının yansıması olduğunu düşündüm. Murat Düzgünoğlu “Neden Tarkovski Olamıyorum”dan sonra belki de “Neden Belgeselci Olamıyorum” diye bir film çekmeli.
Uzun yıllar Feriköy’de gecekonduda yaşayanlarla konuşmuş Elmas. Gençler “eskiden o sitenin olduğu yer yeşillikti, sevgilisi olan giderdi, biramızı içecek yerimiz vardı, tepesine bar açmışlar bira elli lira, paramız yetmez” diyor. Sitenin üst katlarında oturan, gitar çalıp kürek çekerken ve aksiyon kamerasıyla yüksekten atlayış yaparken resmedilen özel hastane kalp damar cerrahı ise “İstanbul’a göç edeceklere okumuş olma şartı getirilmeli” diyor. Mahalleli sitede oturanların arkasından konuşuyor, sitedekiler de onların. Belgesel mi dedikodu kazanı mı belli değil.
Süresi kısa olmasına rağmen söz konusu siteyi bir alttan üste, bir üstten alta gösterip duruyor Elmas. Hayran mı, nefret mi ediyor belli değil. İstanbul’daki kentsel dönüşüm o siteden ibaret sanki. İkinci bir örnek vermiyor. Üstelik hemen sağında aynı uzunlukta bir başka konut, solunda da otel var. Onlara dahi tek kelime etmiyor.
Tüm bunlar dışında komedi unsuru olarak konduğunu düşünebileceğiniz bir aile daha var filmde. Laz müteahhit ve yabancı uyruklu karısı. Kadın; terasında portakal sulu kahvaltılar yaparken, aşağı mahallede pislik içinde yaşayanları görüp hüzünlendiğini anlatıp duruyor. Köpeğiyle aralarında gezinip, kendisi kadar rahat yaşayamadıklarını dillendiriyor. Gülse Birsel’e dizi karakteri olabilir.
Sözün özü; Komşu Komşu! Huu! bir saatten kısa sürmesine rağmen bitmek bilmeyen, absürtlükte sınır tanımayan, ne fikri ne rengi belli bir video kolajı.