Festivalin son üç günü. Sinemaseverler hiçbir seansın boş geçmesine izin vermiyor. Son dakikaya bırakanların oluşturduğu bilet kuyruğu İstiklal Caddesi’ne taşıyor. Son anda girebilenler mutlu, kapıda kalanlar üzgün. Bir yağmur, bir güneş. Hava durumu yaşadığımız çelişkilere ayak uyduruyor.
Serkan Çellik
DERS
Urok (The Lesson)
İlkokul öğretmeni Nadezhda parası çalınan öğrencisi için adaleti sağlamaya çalıştığı günün sonunda, sorumsuz eşinin konut kredisini ödemediğini öğrenir. Kısa süre içinde kendi bütçesi için büyük miktardaki parayı bulmazsa evini kaybedecektir.
Balkanlar: Ateşin Sineması bölümünde gösterilen Bulgaristan-Yunanistan ortak yapımı bu düşük bütçeli ve etkileyici dram, günlük hayatta herkesin başına gelebilecek bir dizi talihsizlik üzerine kurulu. Öğretmen karakter evini kaybetmemek için uğraştıkça önüne yeni zorluklar çıkıyor, hepsi de hayatın gerçekleri.
Başrol oyuncusu başarılı, kamera gözlemci konumunda, senaryo hatasız. Üstelik adı Ders olmasına rağmen hiç öyle bir niyeti yok. Başkarakter değişmiyor, dönüşmüyor. Onun için hayat güllük gülistanlıkken adalet neyse, dibe vurduğunda da o. Nasıl ilk sahnede parası çalınan öğrenci için adaleti sağlamayı herkesi eşitlemek olarak görüyorsa, finalde de aynısını yapıyor.
Ders ilk bakışta eksiklerle dolu görünebilir. Koca karakteri işlenmemiş, öğretmenin onun hakkındaki düşüncelerine yer verilmemiş. Kadının hayata bakışı da dürüstlük kavramı dışında belirsiz. Ama bir de şöyle bakalım: Bu bir savaş. Öğretmen, savaş alanına bırakılmış biri ve mücadele etmesi gerekiyor. Evini kurtarmak adına tüm engelleri aşıp süre dolmadan bitiş çizgisine ulaşması lazım. Kim olduğu değil, o zorluk karşısında ne yaptığı önemli. Öncesi ya da sonrası mevzu değil, Nadezhda’nın o hafta neler yapmak zorunda kaldığının filmi bu, bir kesit.
GERÇEKLİK
Réalité (Reality)
“Senaryo kurgusu üzerine bir egzersiz” olarak tanımlayabileceğimiz Gerçeklik (Réalité), Quentin Dupieux imzası taşıyor. Sinema filmi yönetmek isteyen bir kameraman, eskiden sekreteri olduğu yapımcının kapısını çalar. Fikri beğenen adam filmde ölecek karakterler için Oscar kazanabilecek bir çığlık bulunmasını ister. Kameramanın yapımcıya imza attırabilmesi için kırk sekiz saati vardır.
Elbette Gerçeklik‘i yazarak anlatmak mümkün değil. Birçok karakterin rüya gördüğü, rüyada birbirini gördüğü ve hatta diğerlerinin gördüğü rüyalardan haberdar olduğu bir senaryoya sahip. Kameramanın eşinin rüya yorumlayan bir terapist oluşunu da hesaba katınca, Gerçeklik‘in rüya-hayal ve bunların günlük yaşama etkileri düşünülerek yazıldığı iddia edilebilir. Öte yandan kesin bir yargıya varmak belki de Dupieux için dahi mümkün değil. Senarist-yönetmen bir karakteri diğerinin yanına getirince ne olacağını, bir eylemi diğeriyle ilişkilendirince gidişatın nasıl etkileneceğini deneyimlemek için daktilo başında kurgu yapmış gibi duruyor.
İzlemesi keyifli, komik ve şaşırtıcı bir film Gerçeklik. Uyguladığı yöntem de zihin açıcı. Keşke bittiğinde bu kurgudan biraz daha fazla fikre ulaşılabilseydi.
GENÇ PEHLİVANLAR
Genç Pehlivanlar‘ın malzemesi ilgi çekici. Dar gelirli aileler 10-18 yaş aralığındaki erkek çocuklarını yatılı güreş okuluna gönderiyor. Dengeli beslenen, düzenli spor yapan, akıl hocaları tarafından korunup kollanarak yol gösterilen testosteron yüklü körpe bedenler böylece suç başta, her türlü kötülükten uzak tutuluyor. Grup halinde hareket ediyor, camiye götürülüyor, büyüklerine saygıyı öğreniyorlar. Okul formalarını bile antrenörleri üstlenirken, başarılı olurlarsa üstüne para kazanma şansları da var.
Peki, Mete Gümürhan belgeselinde bunlardan kaçının peşine düşmüş? Sıfır. Ne bir üst bilgi, ne röportaj. Çocuklar arası dinamikler, güreşin toplumumuzdaki konumu, bu insanların geçmişi ve geleceği belgeselde yok. Aslına bakarsanız belge niteliği taşıyabilecek hiçbir öğe yok. Edirne’den ötedeki seyirci Genç Pehlivanlar‘ı izlese, bir şey anlayacağını zannetmiyorum. Bacak kadar çocuklar birbirini yıkıyor, terliyor, ağlıyor. Gördüğümüz bundan ibaret. Yani? Önbilgi yok, zaman ilerlemiyor, sonunda ne olduğu belli değil.
Hayal kuruyorum: Belgesel ekibi desteği almış, gitmiş Amasya Güreş Mekezi-Yatılı Okulu’na ve maksimum üç ay süreyle çocukları kameraya çekmiş. Hadi kendilerini sevdirmek için bir ay da ön hazırlık yapmış olsunlar. Bitirmek için önemsiz bir müsabaka beklenmiş ve kurgu. İşte festivalde yarışacak belgeselimiz hazır. Oysa bu konunun hakkını vermek için otoriterlerle görüşmek, en azından iki üç çocuğun güreşle yoğrulmasını beş sene gözlemleyerek filmi tamamlamak gerekirdi.
İstanbul Film Festivali’nin iptal edilen Ulusal Belgesel Yarışması’nın en ilgi çekici projesi, bile bile kaçırılmış bir fırsat. Üzücü.