İstanbul Film Festivali sürüyor. Ulusal Yarışma filmlerinden Sarmaşık, Galalar’dan A Most Violent Year ve Mayınlı Bölge’den Şiddet bu yazımızın konusu.
Serkan Çellik
SARMAŞIK (2015)
Sivil hayatta işleri yolunda gitmeyen bir grup erkek hem ülkeden uzaklaşmak hem de para kazanmak amacıyla gemide iş bulur. Varış noktası Mısır’a yaklaştıklarındaysa armatürün iflasını açıkladığını ve limana para ödemediği için gemide beklemek zorunda olduklarını öğrenirler. Elbette tüm kadronun kalmasına gerek yoktur. Her görev için biri seçilir, bizim “gidecek yeri olmayan” kahramanlarımız gönüllü olur.
Bekledikleri süre boyunca yatarak maaş alacaklarını düşünen ekibin başta keyfi yerindedir ancak gemideki otorite rahat vermez. Bu sayede başlayan ufak çaplı sürtüşmeler, uyuşturucu bağımlısı karakterin malının bitmesiyle seviye atlar. Günler günleri kovalarken yemek ve su azalır, sinirler gerilir ve herkes kontrolden çıkar.
Tolga Karaçelik yerli sinemamızda zor rastlanır bir senaryo ile çıkıyor karşımıza. Tamamı gemide geçen hikâye komün hayatına ve otoriteye dair laflar ediyor. Büyük laflar değil ama, Karaçelik filmini söylev çekmek üzerine kurmamış. Karakter dramıyla kapalı alan gerilimi arasında gidip gelmiş.
Sarmaşık’ı vezir de edecek rezil de edecek başlıca unsur atmosfer olacağından, yıldız görüntü yönetmenimiz Gökhan Tiryaki ile çalışılmış. Filmin elinin ayağının Tiryaki olduğunu söylemek gerek. Nadir Sarıbacak başta tüm oyuncu kadrosu çok iyi. Diyaloglar ağızlarına tam oturmuş, onlar da şov yapmışlar. Nesi eksik derseniz, “dünya sineması için önemi” derim. Bizim sinemamızda az olsa da yabancı örneği bol bulunan türde çok iyi yapıtlar izlediğimizden, Sarmaşık’tan fazlaca etkilenmek herkes için mümkün değil. Yine de bu, baştan sona tüm unsurlarını takdir etmemize engel değil. Tolga Karaçelik Türkiye sinemasının takip edilmesi gereken cesur yönetmenlerinden.
A MOST VIOLENT YEAR (2014)
Son olarak Robert Redford’un canlandırdığı isimsiz bir karakterin tek başına denizde verdiği mücadeleyi anlatan Sona Doğru’yu (All is Lost) yazıp yöneten J.C. Chandor ilk uzun metraj senaryosu Oyunun Sonu (Margin Call) ile Oscar’a aday gösterilmişti. İstanbul Film Festivali’nde izlediğimiz yeni filmi 1981 senesinin New York’unda geçiyor. Şehrin yaşadığı en şiddet dolu sene kabul edilen zamanda göçmen Abel Morales, tüm kışkırtmalara rağmen eline silah almadan düşmanlarıyla başa çıkma savaşı veriyor.
Petrol işindeki Abel’in tankerleri çalınıyor, sürücüleri dayak yiyor, savcılık ensesinden düşmüyor. Eşinin babası mafya olmasına ve herkes eline silah tutuşturmaya çalışmasına rağmen o, şiddete başvurmadan problemlerini çözmeye çabalıyor.
Ağır tempolu, iyi yazılmış ve çekilmiş bir film var karşımızda. Ne var ki akılda kalıcı dramatik çatışmalara ya da görsel yaratımlara sahip değil. Biraz da geç kalmış gibi. Ait olduğu türe yenilik getirmediği için fazlasıyla eski tarihli duruyor.
ŞİDDET (2015)
Violencia
Şiddete uğrayanlar, şiddete zorlananlar ve şiddeti yaratanlar üzerine yer yer deneysele kaçan bir film Şiddet. Üç bölümden oluşuyor. İlkinde boynundan zincirlenmiş bir adamın doğada geçirdiği günleri izliyoruz. İkincisinde para kazanmaya çalışan gençlerin eline silah tutuşturulmasını. Son bölümse yaşadığımız dünyada şiddet kavramını canlı tutan bir adamın günlük hayatına konuk oluyoruz.
Kolombiyalı Jorge Forero’nun ilk filmi, çok önemli olmamakla birlikte, kısa süresinin de yardımıyla ilgiyle izlenebilecek, düşüncelere dalmanıza neden olabilecek bir yapım.