Bu yıl 48.si düzenlenen Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “Ejderhanın Gözünden” adı altında 6 adet Çin filmi gösterilecek. Çin sinemasına ayrılan bölümün dışında gördüğüm kadarıyla bir tane daha Çin filmi izleyiciyle buluşacak. Hazır festival zamanı yaklamışken Ters Ninja sayfalarında da programa dahil edilmiş filmler hakkında elimden geldiği kadar yazmaya çalışacağım. Bu hafta ilk sırayı Chen Kaige’in yönettiği Fedakarlık alıyor.
Çin sineması içinde kendine has bir yer edinmiş Chen Kaige, beni hayal kırıklığına uğratmaya devam ediyor. Bilindiği gibi Zhang Yimou ile Beşinci Jenerasyon’a dahil olan yönetmenin çok sadık bir izleyicisi olmamakla beraber 2005 yapımı Söz (The Promise /Wu Ji, 2005) -İstanbul Film Festivali’nde gösterilerek gözlerimi yaşartmıştır- filmiyle gözümde iyice düşüşe geçmişti. Fedakarlık ile yerini sağlamlaştırdı.
Film, aslen Yuan Hanedanlığı zamanında geçen Yetim Zhao adlı Çin Operası oyunundan uyarlanmış. Hikâyenin oldukça klasik başlayıp bitmesinin sebebini rahatlıkla oyuna atabiliriz sanıyorum. Ama yönetmen zaten var olan konuya ne katmış, işte onu az sonra hep beraber irdeleyeceğiz. (Evet, pek titiz olmadığım bilinen bir gerçektir.)
Şimdi bende, sizin de uzun süredir gördüğünüz gibi profesyonellik olmadığı için genellikle seyircinin çıkarını gözeterek analiz ederim filmleri. Misal bu filmi tavsiye eder misin diye sorsalar, her zamanki gibi tavsiye vermekten kaçınırım. Çünkü eğer Çin aksiyonu seven bir bünye istiyorsa bu tavsiyeyi, filmin aksiyonel bir tarafı olmadığını belirteyim. Her ne kadar başlangıç ve finale doğru siyasi olarak ordunun işin içine karışmasının kaçınılmaz olması dolayısıyla üç beş aksiyon olmasına rağmen. Dramlardan hoşlanan bünyelere ise şöyle derim: Aç, Çin tv dizisi seyret sevgili kardeşim. Zira, 15 yıllık bir zaman dilimine sığdırılmaya çalışılmış olan intikam hikâyesi, insana pek mânâlı gelmiyor maalesef. Daha fazla sardırmadan filmin konusundan biraz bahsedeyim de neden dizi formatında çekilseydi daha yararlı olurdu, ona bakalım. (Bu arada dizi olarak çekilmiş olabilir, herhangi bir bilgim yok bu konuda.)
Halk dilinde söylendiği gibi (karmaşık isimleri yazmanın kime ne faydası var, biri çıkıp dillendirsin bakalım?) Zhao Hanedanlığı’nı çekemeyen general Tu’an Gu, sinsice zehir taşıyan bir sivrisinekle imparatoru öldürüp, hanedan mensuplarının hepsini ortadan kaldırdığını sandığında, öldürdüğü imparatorun karısının henüz doğum yaptığını ve bebeğin kayıp olduğu haberini alır. Hanedanlığın doktorluğunu yapan adam tarafından bebeğin bir nevi kaçırıldığını öğrendiğinde ise şehirdeki tüm yeni doğmuş bebekleri –takribi 100 adet- toplatır ve eğer Zhao bebeğini ortaya çıkarmazlarsa bütün bebekleri öldüreceğini halka duyurur. Bu arada siz şu tesadüfü görün ki, bebeği alan doktorun karısı da yeni doğum yapmıştır.
Tu’an Gu, doktoru ve yeni doğmuş bebeğini bulduğunda, doktor bir seçim yapmak zorunda kalır ve Hanedanlığın tek mensubu olan bebeği generale teslim eder. Ama bir problem vardır. Zira bebekler o kadar kucak değiştirmiştir ki, generalin asıl öldürdüğü bebek, doktorun öz bebeğidir. Yani general, bilmeden kendi kuyusunu kazmış, sonunu getirme tehlikesi bulunan Zhao bebeğini yanlışlıkla hayatta bırakmıştır. Doktor, Zhao bebeğini gelecekte karısının ve kendi bebeğinin intikamını alması için gözü gibi büyütür. Bu arada artık nasıl bir ilişkiyse, Tu’an Gu, doktoru himayesinde tutmaya devam eder. Hatta Zhao bebeğinin vaftiz babası olur. Gerisi bebeğin çocukluğa, oradan da delikanlılığa geçişleri ve intikama doğru evrilen sondan ibarettir.
İlk olarak, bebeklerin karışması hadisesi insanda ister istemez Kara Murat’vari filmleri çağrıştırıyor ama bu filmin Kara Murat kadar bile eğlenceli olmadığını söyleyebilirim. Hoş film de, ben eğlenceliyim demiyor zaten. Uzakdoğu sinemasının vazgeçilmezi “intikam” öğesi, o kadar yavan ki, filmin fire verdiği en kritik nokta da bu. Hele finalde ortaya çıkan bir gerçek öyle evlere şenlik ki… (Ama buraya yazmam doğru olmaz.) Öte yandan kötü bir karakter gibi yansıtılan generale baktığınızda, onun sadece karmaşık siyasi ortamda, hayatta kalmaya çalışan bir karakter olduğu gözünüzden kaçmamış olmalı. O açıdan insan ister istemez Tu’an Gu’ya sempati besliyor (ya da ben kötüleri sevdiğimden iltimas geçiyorum). Ne de olsa öyle kalabalık hanedanlarda kimseye güven olmaz, Tu’an Gu’nun da yeri geldiğinde dillendirdiği gibi.
Açık olalım. Film sıkıcı mı? Evet! 2 saatlik süre boyunca kuru bir intikama doğru gittiğini öğrenmek filmin, çok içi açıcı doğrusu. Üstelik Zhao bebeğinin büyüme çağı, öyle keskin sahnelerle birbirinden ayrılıp sunulmuş ki, işte keşke 40 bölümlük standart bir dizi olsaymış demem bundan ibaret. Araya aşk maşk da karışırdı da hiç değilse, biz de havamızı bulurduk.
Ben de ipin ucunu iyice kaçırdım ha! Burada söz konusu olan Çin’in dünyaya açılmış önemli bir yönetmeni. Demem o ki, Chen Kaige’in derdi aksiyon değil zaten. Filmin konusu da mevcut bir oyun temelli. Dolayısıyla hiçbir falsosu olmayan görsellik ama kara kuru bir hikâye seyretmek isteyen seyirciye selam çakıyor film. Ben de aksiyona niye taktıysam…
Fedakarlık
Sacrifice / Zhao shi gu er
[xrr rating=2.5/5]
Yönetmen: Chen KaigeSenaryo: Ningyu Zhao Oyuncular: You Ge, Xueqi Wang, Xiaoming Huang
Yapım: 2010, Çin, 122 dk.