Amerikalıların 4 Temmuz’u yeni bir çağın başlangıcı olarak kabul ettiği inkar edilmez bir gerçek. Bağımsızlık kavramının içini boşaltıp ona yeni anlamlar yükleyerek insanlara en iyinin gerçekleştiğini kabul ettiren ve kendini yücelterek yalnız kendi insanına değil ötekilere de gücünü benimsetme amacıyla da kutlamaya devam ediyorlar 4 Temmuz Bağımsızlık Günü’nü. 1996 yapımı “Independence Day” filmi de II. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş dönemlerinden kalma propaganda anlayışıyla bu amaca hizmet eden araçlardan biriydi. Aradan geçen yirmi yıla ve (sözde) değişen dünya görüşleri, dünya algılarına rağmen ilkinin devamı niteliğindeki “Independence Day: Resurgence” (Kurtuluş Günü 2: Yeni Tehdit) aynı yolda yürümeyi sürdürüyor.
Steven Hiller (Will Smith) olmadığı bir gelecekte, yani saldırıdan 20 yıl sonrası yine 4 Temmuz günü kutlama yapmaya hazırlanıyor dünya (yani Amerika Birleşik Devletleri, çünkü 24.000.000 ’lik bir alandan ibaret), Kurtuluş Günü şerefine. Ancak alınan sinyaller başka bir tehdidin yaklaşmakta olduğunu gösteriyor. Bu düşman karşısında dünyayı kurtarmak için ise yine azim ve kararlılıkla olması gerekiyor insanlığın.
Açık konuşmak gerekirse Independence Day: Resurgence Amerika Kıtası’nın kuzeyinde yer alan birkaç milyon kişi dışında pek fazla izleyiciye hitap etmiyor. Ancak bunun sebebi propaganda filmi olmasının da dışında, bir film olarak fazla vaadi olmamasıyla alakalı. Oldukça zorlama bir senaryoyla yola çıkan, hem özel efektlere ayırdığı bütçe hem de büyük isimlerin bu projeye pek yanaşmaması dolayısıyla oyuncu kadrosunda büyük sorunlar yaşıyor. Senaryoda hiçbir karakterin olmaması, Steven Hiller’ın oğlu, David Levinson ve Dr. Okun dışındaki birçok karakterin hikayeye tutarsızca eklenmiş olduğu gerçeği zaten filmin ana karakter yoksunu olduğunu gösteriyor. Biraz ilk filmdeki eğlenceli tiplemelerden, biraz da nostaljik öğelerden yararlanarak yaratılmış bir senaryoyla da oyunculuk adına beklentiye girilmemesi gerektiğini film boyunca veriyor.
Hollywood’un değişmeye başlayan, dünyanın yalnızca üzerinde bulundukları kara parçasından ibaret olmadığını farkındalığına sahip olmamasıyla film zaten yeni jenerasyona hitap etmiyor, gerçeklerden ve gerçeklikten kaçıyor. Buna ek olarak 20 yıl önce öngörülen ve bugün yanlış olduğu kanıtlanan fizik anlayışını sürdürmesi, revizyona gitmeden olduğu gibi kabullenerek bu algı üzerine tüm filmi inşa etmesi de haliyle bir bilim kurgu için bile fazla çarpık duruyor.
“Independence Day: Resurgence” gerek propagandası, gerek tutarsız senaryosu, gerek hiçbir etkisi olmayan üçüncü boyutu ve son olarak da perdedeki yetersiz parlaklığıyla birçok detayı izleyiciden gizlemesiyle dürüst olmak gerekirse büyük bir hayal kırıklığı. Filmin Amerika’da neden 4 Temmuz’da vizyona girmediği açıkça ortada, böylesi önemli ve anlamlı bir günün böylesi kötü temsil edilmemesi gerektiği inancı. Yeni karakterleriyle nostaljik niteliğini de kaybeden film Roland Emmerich’i adeta emekliliğe çağırıyor. Ama yok, o illa üçüncüsünü çekecek (duyuruldu) ve gişede yaşayacağı hayal kırıklığıyla yönetmenlik kariyerine mutsuz bir nokta koyacak. Kendi tercihi.