15. İf İstanbul Bağımsız Filmler Festivali devam ediyor. Programın iddialı iki filmini izleyip değerlendirdik.
ANNEANNE (Grandma)
Vasat bir zekânın ürünü Grandma. Paul Weitz “en büyük klişeler” kitabının sayfalarını karıştırırken bulduğu bir sinopsisi eline almış: Belli bir zaman diliminde belli bir sorunu çözmek zorunda olan kahramanlar. Ana akım sinema için hala-ne yazık ki-nispeten yeni iki karakter yaratmış sonra. Güçlü lezbiyen yaşlı kadın ve özgürce seks yaparken hamile kalan genç kız (Juno?). Torun anneannesinden kürtaj için para istiyor ve ikili 09:05’ten 17:45’e kadar 650 dolar bulmak için yollara düşüyor. Evet, klişe ve evet, iki ana karakter de özgün değil ama yine de iyi bir senaryo yazılabilir, senarist sınırları zorlayıp taze, komik, zekice vb. sıfatları hak edecek bir metin ortaya çıkarabilir. Aksine sonuç, Weitz ilk aklına gelen cümleleri yazmış ve dönüp bakmamış gibi. Arada bu rolle Altın Küre’ye aday gösterilen Lily Tomlin’in ağzına çok yakışan replikler var ama hepsi bu. (bkz. Grace and Frankie) Güzel sıfatlar hak edecek eforu sarf etmek yerine “bu tutar” diye düşünülerek çeşniler serpiştirmiş ve açık fikirli izleyicinin kalbi çalınmaya çalışılmış.
AYRIK OTU (El apostata)
Gonzalo sakalı beyazlamaya başlamış, hala seksi olsa da genetik olarak şanslı vücudunu hunharca kullanmış, hayatta pek bir şey olamamış ve bunun için sistemi suçlayan bir İspanyol.
Gonzalo yan dairedeki ufacık oğlanın kahramanı. Çünkü ondan daha çok şey biliyor, ona ders veriyor. Sadece okulla ilgili değil, erkek olmak ve cinsellik üzerine de. Oğlanın babası ya da ağabeyi olmadığından Gonzalo’yu gözünde büyütüyor da büyütüyor. Gonzalo kolaycı. Karşı koymayan kuzeniyle cinsel ilişkiye giriyor çocukluğundan beri. Kim gidip partner arayacak. O reddedince komşu çocuğun bekar annesine göz koyuyor, kolay lokma olarak görüyor. Girdiği binada ciddi bir tartışma ortamına girmektense çırılçıplak dolaşabileceği odayı tercih ediyor. Kendinden yaşlı insanların onun bedenine ilgi duyacağına emin ne de olsa. Çaba harcamadan kazanç sağlayacak. Otobüsteki yaşlı kadının seks teklifine de aynı kendini salmışlıkla yanıt veriyor zaten. (Otobüsteki iki elin sevişmesinin gördüğüm en seksi sahnelerden biri olduğunu söylemem gerek.) Üniversiteyi bitiremiyor, yıllardır. Bitirse işe girmesi lazım falan, kim uğraşacak. Aykırı (Türkçe isim yakıştıran şahsa göre ayrık otu) olduğunu zannediyor. Gece yatağını ıslatan bir yetişkin o, boş zamanlarını salondaki kanepede uyuklayarak harcıyor, ailesi ya da akrabalarıyla iletişim kurmayı denemiyor, babasının rica ettiği ufacık işi bile zulüm görüyor. Armut pişsin, ağzına düşsün.
Sahte aykırılığını gerçekçi kılmak için dinini reddediyor Gonzalo ve filmin orijinal adı olan aforoz buradan geliyor. Altı boş. Hem Gonzalo’nun isteğinin, hem de filmin bu konuyu irdeleme iddiasının. Belki de bu nedenle Türkçe ismi orijinal isminden daha isabetli ve din eleştirisi izleyeceğinizi zannetmek yerine “sorumluluk almayı reddeden mahallenin yakışıklı çocuğunun büyüme sancıları” olarak okursanız belli bir yere kadar zevk alabilirsiniz.