Atıf Yılmaz, Şerif Gören gibi Yeşilçam’ın başat yönetmenlerin reji asistanlığı yapan Aydın Sayman, 2007’de çektiği Janjan‘ın (2007) ardından İrfan Yalçın’ın Fareyi Öldürmek adlı eserinden uyarladığı filmi İçimdeki İnsan ile seyirci karşısına çıktı. Saymaz’la buluşup filmi üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik…
“İçimdeki İnsan”, İrfan Yalçın’a ait “Fareyi Öldürmek” adlı romanın bir uyarlaması aslında… Aslına sadık bir uyarma mı “İçimdeki İnsan”?
Büyük oranda aslına sadık bir uyarlama İçimdeki İnsan. İrfan Yalçın, filmi Antalya Film Festivali’nde seyretti. Çok beğendi ve benim romanımı aşmış, dedi film için. Bu benim için iyi bir referans oldu. Başta kaygıları vardı, çünkü daha önce bir eseri filme aktarılmıştı Yalçın’ın; Sinan Çetin, Genelevde Yas romanını 14 Numara adıyla perdeye aktarmıştı yıllar önce. Sonuçtan pek memnun kalmamıştı Yalçın; bu sefer öyle olmadı, gayet mutlu etti kendisini bizim filmimiz.
Sizin yorumunuz ne ölçüde yansıdı filme?
Aslında romanda politik bir doku yoktu. Fakat roman 80’li yıllarda yazıldı. Dolayısıyla 30’lı, 40’lı yıllarda doğan birisinin 70’lerin sonuna değin bir süren hayatını ele alıyordu roman. Biz filmi 2015’te yaptığımız için bu zaman aralığını biraz günümüze doğru çektik. Bunu yaptığınız zaman da, 80 Darbesi, Sabri’nin yaşamının tam ortasına denk düşüyordu. Abisinin üniversiteye giden, o dönemin sol rüzgarından etkilenmiş kızlarının ona getirdiği kitaplarla iç dünyasını zenginleştirmiş bir adam Sabri. Böyle bir adamın evine bir anarşist girerse Sabri ne yapar, sorusu üzerine odaklandık biz de. Sıradan bir insan bu durumda kaçağı anında ihbar ederdi. Ama Sabri ele vermezdi kaçağı kesinlikle.
Sabri, geçmişte yaşadığı bir travma yüzünden böyle bir hale gelmiş. Yalnız hafif bir taşra sıkıntısı da sezilmiyor değil filminizde…
Sabri, bir entelektüel değil. Sabri okuyor ama, bu okuma aşkından gelen bir şey. Ancak okuyarak kendi kafesinden öyle uçabileceğini düşünen bir adam. Anadolu’da kasabalarda böyle bir insanlar var. Sıradan görünen, ama hiç de sıradan olmayan insanlar bunlar. Onlardan biri Sabri. Sıradan bir memur görünürde, ama o kadar da sıradan değil, bunu izliyoruz filmde.
Sabri’nin babasıyla ciddi bir problemi var, kaynağı pek de belirli olmayan. Nasıl bir baba-oğul ilişkisi izlediğimiz?
Sabri, ailenin ikinci çocuğu. Zaten daha önce doğup ölen başka kardeşler de var, filmde değiniyoruz buna. Baba, bütün umudunu ilk çocuğa bağlıyor, geleceğinin garantisi olarak görüyor ilk çocuğu. Fakat planda olmayan ikinci bir çocuk gelmiş kaza eseri. İkinci bir çocuk, ikinci bir masraf demek. Hayatına ekstra bir külfet Sabri baba için, rakı parasının azalması demek, biraz fazla geliyor açıkçası ona. Tamamen sosyo-ekonomik bir durum bu. Baba için bir çocuk yeterli. Sözgelimi Anadolu’da bir oğlu ve bir kızı olan aileler vardır. Şöyle dediklerini duyarsınız; kız olmasa daha iyiydi.
Yalnız böyle bir baba olmasına rağmen, yalancı şahitlik teklifini geri çevirebiliyor yeri geldiğinde…
Diğer yandan belli bir korkusu vardır içinde çünkü, inancından doğan. Bu noktada da anne girer devreye, daha somut davranır. Annenin de bunu yapmasının nedeni bellidir. İhtiyaçları vardır yalancı şahitlik sayesinde gelecek olan paraya.
Son olarak bazı dağtım sorunları yaşıyor son dönemde bazı filmler. Sizinki de onlardan biri sanıyoruz, değil mi?
Bu şartlarda seyirciye ulaşmamız çok zor. Film, “Başka Sinema” grubunun sinemalarında oynayacak. Biz kendi çabamızla üstüne 25-30 salon buluruz diyorduk, ama bunu başarabilecek miyiz, emin değilim. Her şey piyasa kurallarınca belirleniyor, bunun içine bir de gizli tekelcilik girince, tırnak içinde “iyi” bir filmin seyirci buluşma yolları kapanıyor maalesef.
***