Giallo seviyor muydunuz? Ben kelimenin tam anlamıyla bayılıyorum. Çok özele indirgemek gibi olmasın ama alt türler arasında en sevdiğim tür kesinlikle giallo. Hele İtalyan sinemasından, yani türün ana kaynağından çıkan örnekler için yapmayacağım şey yok. Öte yandan ana damar İtalya haricinde, başka ülke sinemalarından çıkan örnekleri keşfetmek ise başlı başına bir macera. Mesela işte bugün Hong Kong’a gidiyoruz.
Açıkçası filmle ilk karşılaştığım andaki umutlanmam gibi sizleri de fazla umutlandırmak istemem. Zira daha önce de He Lives By Night ekseninde aynı tuzağa düşmüş, hayal kırıklıklarının en derinini yaşamıştım. Bugün işleyeceğimiz film ise yine benzer minvalde seyreden, giallo miallo ayağına umut vadeder görünüp, beklentisi olan seyirci için hezimet içeren bir örnek. Öte yandan duruma farklı bir bakış açısıyla bakmak, daha yararlı olabilir. Zira bu filmle birlikte Hong Kong sinemasında giallo teriminin özel yerini daha iyi tanımlayabilir oldum, yalan değil.
Film, yalnızca siyah deri eldivenli ellerini ve şapkalı gölgesini görebildiğimiz bir katilin, onlarca bıçak darbesiyle öldürdüğü modelin evinde açılıyor. Hunhar Hong Kong filmlerinde sıklıkla rastladığımız mavi tonlar bu filmin de baş kahramanlarından. Katil ve maktulün aralarındaki iletişimden birbirlerini tanıdıklarını çıkarmak pek zor değil doğrusu. Dolayısıyla katil ile ilgili ilk ipucuyu seyirciye hemen vermekte beis görmeyen film, ilerleyen dakikalarda ipuçlarıyla fazla ilgisi olmadığını göstermekten de kaçınmayacak, benden söylemesi. Cinayet mahallinde bulunan modelin küçük kızı, elindeki bebeğiyle giysi dolabında saklanarak kurtulmayı başarır. Cinayetin tek tanığı olmasına rağmen, geçirdiği şoktan dili tutulan çocuk, filmde sadece sevgi öğesi olmanın ötesine geçemeyecek maalesef.
Noel gecesi işlenen cinayet, ilahi söyleyerek kapı kapı gezen bir avuç çocuk sayesinde hemen açığa çıktığında, ortamda peydahlanan polis güruhu, filmin merkezini oluşturuyor. Zaten polislerden birini, filmin senaristi ve yönetmeni Philip Chan canlandırıyor ki, abinin sinemadan evvelki mesleği polislik imiş. Dolayısıyla karakolda ya da olay mahallerinde geçen sahnelerden gerçek tatlar almak mümkün. Özellikle komiserin espri anlayışı, filmin mizahi yönünü anlamak açısından iyi bir örnek.
İlk cinayet ertesi, katilin kimliğinin peşine düşen polis ekibi, bir model ajansına yönlenir. Kısa süre içerisinde model ajansının patronunun da cinayete kurban gitmesi hasebiyle, katilin etrafındaki çember iyice daraltılır. Bu arada küçük kızı kendi evine ve karısına götüren babacan polis, ortağından habersiz, katil ile ilgili yeni bir bilgiye ulaşıp, katili keşfettiğinde, tuzağa düşmekten kendini alıkoyamaz ve bir işkence çemberinin içinde bulur kendini. Seyirciye de açık edilen katilin kimliğinin ertesinde, kaçırılan polisi kurtarmak ve katili enselemek için sürek avı başlar.
Lafı fazla dolandırmaya gerek yok aslında. Filmin Hong Kong giallosu olarak nitelendirilmesinin sebebi çok basit; Başlangıçtaki cinayet sahnesi ve ölümlerdeki estetik biçim (camlardan geçme, iple yüksekten sallanma vb.) açık bir şekilde Dario Argento’nun filmlerini andırıyor. Aynı zamanda katilin giyim stili ve olayların aslında bir model ajansının etrafında geçmesi, Mario Bava’ya açık bir gönderme olarak algılanabilir. Ama filmin klasik giallo ile olan bağları yalnızca bu kadar. Gerisi, seyirciyi pasifize eden bir gerilim hikâyesi. Sanıyorum, bu tür Hong Kong filmlerinin sevmediğim en büyük özelliği de bu; yani seyirciyi filmin içine katmadan, hiçbir şekilde akıl yürütmesine izin vermeden, tam anlamıyla “seyirci” olarak bırakması. Öte yandan taşıdığı bir takım özellikleri, eğlenceli diyalogları, renk tonlarındaki soğukluk ile benzerlerinden bir çırpıda sıyrılacak bir film olduğunun altını çizmek gerek.
Yönetmen: Philip Chan
Senaryo: Philip Chan
Oyuncular: Philip Chan, Melvin Wong, Pat Ha, Pauline Wong, Lee Pui-Wai
1985, Hong Kong, 93 dk.