Sinemayla 20. yüzyılın hemen başında tanışan ABD’den çıkan ilk usta yönetmen David Wark Griffith idi. Griffith, sinema teknolojilerine hakimiyetinin yanı sıra geliştirdiği görsel ve kurgusal hikaye anlatma teknikleriyle dünya sinemasına yön veren adam olmuştu.
22 Ocak 1875’te Kentucky’de “gururlu bir Güneyli” olarak doğan D.W. Griffith bir İç Savaş kahramanı olan Kükreyen Joe’nun oğluydu. Bu aile geçmişi Griffith’in kariyerine adeta yön verecekti. Aslında bir yazar olmak isteyen D. W. Griffith senaryo satmaya çalıştığı ama satamadığı stüdyoların filmlerinde oynayarak başladı sinemaya. Ardından daha fazla para kazanabilmek umuduyla yönetmenliğe geçti.
Griffith’e büyük bir şöhret kazandıran 1915 yapımı filmi Bir Ulusun Doğuşu’nda (The Birth Of A Nation) bu etkiler açıkça görülür. 100 bin dolara mal olup gişede 50 milyon dolar toparlayan bu filmin ilk bölümünde İç Savaç öncesi ve savaş sırasındaki durum gözler önüne serilir. İkinci bölümde kölelerin Kuzeyliler tarafından kışkırtılması anlatılır. Son bölümde ise Ku Klux Klan devreye girer ve müdahale eder.
Thomas Dixon’un son derece taraflı, hatta ırkçı bir yaklaşımla kaleme aldığı The Clansman (Klan Adamı) ve Leopard’s Spots (Leoparın Benekleri) adlı romanlarından uyarlanan film, bu tavırlar Griffith tarafından kısmen yumuşatılmış olsa bile büyük tepkiler aldı. Griffith, kölelik zamanlarında hayli memnun resmettiği zencileri küçümsediği, savaş sırasında ise onları Kuzeyliler’in maşa olarak kullandığı isyancı vahşiler olarak gösterdiği ve Ku Klux Klan’ı övdüğü gerekçesiyle eleştirilir. Sergey Ayzenştayn film için “Ku Klux Klan için selülitten bir anıt” diyecektir. Ancak tartışmalı bir hikayeye ve mesaja sahip olması Bir Ulusun Doğuşu’nun bir başyapıt olduğu gerçeğini değiştirmez.
Griffith’in bu filmde ve sonrasında çektiği Hoşgörüsüzlük’te (Intolerance) bir yönetmen olarak ortaya koydukları sonradan kendisi gibi “büyük” olarak anılacak yönetmenlere dahi yol gösterici olacaktır. Film, aynı zamanda Avrupalı meslektaşlarının aksine salonlarda yarım saatten uzun filmlerin gösterilemeyeceğine, gösterilse de zarar edileceğine inanan Amerikalı yapımcıların da yüzünü kızartmıştır. İnsanlar yüksek bilet ücretine rağmen salonları doldurmuşlardır.
D.W. Griffith 1916 yapımı Hoşgörüsüzlük’ü bir önceki filminden sonra karşılaştığını düşündüğü hoşgörüsüzlüğe tepki olarak çeker. Dört farklı hikaye anlatılır filmde: İsa’nın çarmıha gerilmesi. İskender’in Babil’i alması, Fransa’da protestanların öldürülmesi ve gelecekte bir mahkumun idamını beklemesi. Önceki filmin başarısına güvenen bankalardan alınan kredilerle çekilen bu film de bir başyapıt çizgisindedir. İki milyon dolara mâl olan Babil seti ve binlerce figüranla çekilen kalabalık sahnelerine rağmen çok fazla iş yapmaz bu dev bütçeli film. 1919 tarihli Kırık Tomurcuklar (Broken Blossoms) filminde de Griffith’in hem başarılı çizgisini devam ettirdiği hem de hala kendisine yönelik “ırkçı” suçlamalarını boşa çıkarmaya çalıştığı gözlenir. Bir İngiliz kızla, Çinli bir erkeğin kızın ırkçı babasına rağmen yaşadıkları aşkı konu alır film.
D. W. Griffith büyük hizmetlerde bulunduğu Hollywood’tan dışlanmasının ve yaptığı son filmlerin iş yapmamasının ardından sinemayı bıraktı. (1931) Ömrünün geri kalanını ise Hollywood ünlülerinin barını hiç boş bırakmadığı Knickerbocker Oteli’nin lüks odalarından birinde geçirdi. Bu odada geçirdiği beyin kanaması sonucunda da öldü.
D.W. Griffith’in en iyi filmleri diye adlandırabileceğimiz Bir Ulusun Doğuşu, Hoşgörüsüzlük ve Kırık Tomurcuklar’ın DVD’leri Çekirdek Film’den çıkmıştı. Bir Ulusun Doğuşu’nun görüntü kalitesi daha yüksek bir versiyonu da As Sanat tarafından piyasaya sunulmuştu.