1980’ler, Hollywood’da propaganda bayrağını aksiyon türünün devraldığı bir dönem oldu. Sylvester Stallone de bu bayrağı en önde taşıyan isimlerden biri. Rambo” ve Rocky serileri, onun en çok bilinen filmleri oldu, ve Hollywood’un dağıtım sistemlerindeki tekeli sayesinde, bu filmler tüm dünyada gösterildi. Entellektüel bir sermaye gerektirmeyen, seyircinin kahramanla rahatlıkla özdeşlik kurabileceği bu filmler, Hollywood sektörünü uzunca bir dönem idare etti.
Sylvester Stallone’nin senaryosunu yazıp yönettiği Cehennem Melekleri (The Expendables), aksiyon türünün son yıllarda yaşadığı krizi aşabilmek için, bilinen bütün aksiyon yıldızlarını oyuncu kadrosunda toparlıyor. Sylvester Stallone, Jet Li, Dolph Lundgren, Mickey Rourke, Arnold Schwarzenegger, Bruce Willis gibi eski kuşak aksiyonculara, yeni kuşaktan Jason Statham eşlik ediyor. 80’lerin ülkemizde de gösterilen ve bir fenomen haline gelen dizisi A Takımı ise Joe Carnahan tarafından beyazperdeye uyarlanarak vizyona giriyor. Formül yine malum, halihazırda popülerliği olan bir dizi üzerinden hem gişeyi hem de aksiyon türünü canlandırmak.
Her iki filmin, eski yıldızlar ve fenomenler üzerine kurulması haricinde, diğer bir ortak noktası da paralı askerlerin hikâyelerini anlatması. Cehennem Melekleri‘nde, Sylvester Stallone öncülüğünde CIA’e bağlı bir özel timin kah Bosna’da Sırplarla, kah Somali’de korsanlarla mücadele ettiğini görüyoruz. Diyaloglardan anladığımız kadarıyla aynı ekip Irak işgalinde de bulunmuş. Her biri tek başına bir orduya bedel olan bu yıldızlar karması, artık ülkelerinin onuru için değil, ceplerine girecek olan milyon dolarlar için savaşıyorlar.
A Takımı ise, diziden de hatırlayacağımız üzere, her biri kanun kaçağı olan ve çeşitli meziyetlere sahip olan özel bir ekibin para karşılığında ihtiyacı olanlara adalet dağıtmasını konu ediyordu. Filmde ise ekibin bu hale nasıl geldiği anlatılıyor. A Takımı özel kuvvetler üyesi 4 askerden oluşan bir ekip. CIA’in verdiği Irak’taki bir görev neticesinde, yine CIA tarafından tuzağa düşürülüyorlar, kendilerine oynanan oyunu ortaya çıkarmalarına rağmen, yine de tutuklanmaktan kurtulamıyorlar ve ardından firar edip, adalet dağıtmaya başlıyorlar.
Her iki filmde de CIA filmin kahramanlarına oyun oynayarak tuzağa düşürüyor. İki ekip de ABD’nin sınır dışı operasyonlarında kullanılıyor ve öncesinde orduya bağlı birer asker iken, parayla çalışan profesyonellere dönüşüyorlar.
Sylvester Stallone’nin yönettiği Cehennem Melekleri, 80’lerin aksiyon formülüne bire bir sadık kalan bir dramatik yapıya sahip. Yani, hikâyeden ziyade aksiyon ön planda. Zaten her biri birer yıldız olan oyuncuların hepsi konuşsun diye yazılan saçma diyaloglar, kıçlarının kılları ağarmış adamların “cool” havaları, aksiyonun ortasındayken yapılan “buz gibi” espriler filmi çekilmez kılıyor. Hikâye oldukça yüzeysel, aksiyon ön planda, ama kamerayı kullanma biçimi yüzünden aksiyon sahneleri de aksıyor. Karakter ağırlıklı bir film yapmaya çalışan Stallone, filmin başından sonuna kadar yakın plan çekimler kullanıyor. Bu, artık yaşlanan oyuncuların aksiyon sahnelerinde aksamaması için doğru bir tercih olabilir, ancak önemli olanın hareketi yakalamak olduğu aksiyonda, kameranın durduğu yer yüzünden hep söz konusu hareketi kaçırıyor. Hal böyle olunca, ortaya “eğlencelik” olmayı bile başaramayan sıkıcı bir film çıkıyor. Filmin öyküsündeki saçmalıklardan söz etmeye bile gerek yok.
A Takımı ise, Cehennem Meleklerine nazaran, 80’li yıllara ait olan bir fenomeni modernize edip günümüze uyarlamayı başarıyor. Aksiyon türünün hakkını veren film, hikâye olarak bu fenomeni temellendirirken, güncel özel efekt tekniklerini de yerinde kullanıyor. Zaten kahramanlarının nitelikleri gereği, (B.A. dışında) döneminin diğer aksiyon örneklerinden ayrılan film, ideolojik olarak da Cehennem Melekleri’nden başka bir yerde duruyor. Cehennem Melekleri’nde devlet tarafından satılan profesyoneller, önemli olan para deyip görevlerine devam ederken, A Takımı üyeleri, kaçak pozisyonunda olmalarına rağmen, halka adalet dağıtmaya çalışıyorlar. Tabii ki onların bu adaleti, sistemi sorgulamaktan ziyade, sistemin kendini yeniden üretmesine hizmet ediyor, ama ünlü Ramazan büyüğümüzün de dediği gibi “önemli olan niyet”.
xxxx