BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Ejderha Dövmeli KızMän som hatar kvinnor The Girl with the Dragon TattooYönetmen: Niels Arden Oplev Senaryo: Nikolaj Arcel, Rasmus Heisterberg (Stieg Larsson’un aynı isimli romanından) Oyuncular: Michael Nyqvist, Noomi Rapace, Lena Endre, Peter Haber, Sven-Bertil Taube Yapım: 2009, İsveç / Danimarka / Almanya / Norveç, 152 dk.

Olağan Mevzular

Herkesin Bir Sırrı Vardır Bazılarının Daha Fazla: Ejderha Dövmeli Kız (The Girl with the Dragon Tattoo)

Ejderha Dövmeli Kız

Män som hatar kvinnor
The Girl with the Dragon Tattoo

Yönetmen: Niels Arden Oplev
Senaryo: Nikolaj Arcel, Rasmus Heisterberg (Stieg Larsson’un aynı isimli romanından)
Oyuncular: Michael Nyqvist, Noomi Rapace, Lena Endre, Peter Haber, Sven-Bertil Taube
Yapım: 2009, İsveç / Danimarka / Almanya / Norveç, 152 dk.

Şimdiye kadar hep ecnebi filmlerin orijinal isimlerini saçma sapan Türkçe’ye çeviren bizim film ithalatçılarını eleştirip durdum.. Oysa şimdi öncelikle ve özellikle kendilerine şükranlarımı bildirmek üzre geçtim klavye başına. Gerçi, ‘Kadınlardan Nefret Eden Erkekler’ anlamına gelen İsveççe orijinal adı, bu film daha romanken The Girl with the Dragon Tattoo (Ejderha Dövmeli Kız) şeklinde çevrilerek bize hazır gelmişti ama olsun; benim bildiğim kadarıyla yine de onlar tam bağımsızlıklarını vurgulayacak bir karar alıp, filmi hiç de beklenmeyen bir isimle piyasaya sürebilirlerdi ki çok şükür kendilerini tutmuşlar..

Numan Serteli

Başlangıcı bu kez isimle yaptım; zira, yararlanılan romanı bilemiyorum ama gördük ki bu filmin öyküsü tamamen, bu gizemli adıyla müsemma kızımızın, yani ejderha dövmeli kızın müdahaleleriyle yön değiştirip yol almakta..
Hem ne o öyle! ‘Kadınlardan Nefret Eden Erkekler’ şeklinde dümdüz ve yüzeysel- film adı mı olurmuş? Hiç işte!

Kahrolsun Bürokratik Vesayet Rejimi

Henüz 24 yaşından yeni gün almış (Son doğum gününde kendisiyle birlikteydim de ordan biliyorum) ejderha dövmeli kızımızın adı Lisbeth Salander olup; sadece bir gece süren o görüşmemiz neticesinde teşhis koyabildiğim kadarıyla kendisi Antisosyal Kişilik Bozukluğu’ndan muzdariptir.. (Allah şifasını verir inşallah!)
Büyük ihtimal ki bu rahatsızlığı nedeniyle- biraz iltifat olsun deyu, biraz da şakacıktan kendisine yönelttiğim: “Pek fotografik hafızan varmış kız senin zilli” lafıma bir hayli köpürdüğüne tanık olduğumdan kelli biraz korkarak, araya mesafe koymak zorunda kaldığım Lisbeth, minyon ama mevzun vücudu dövmeler ve piercinglerle süslü (Nerelerinde neler bulunduğu hakkındaki bilgim -lütfen izin verin de- onunla aramızda bir sır olarak kalsın), gotik olduğu kadar da gizemli, lakin tersi de pek bi pis hatundur..

Bilgisayar korsanlığındaki üstün becerisiyle maruf olarak, bir nevi özel dedektiflikle iştigal eden kahramanımız; öte yandan, daha küçücükken karanlık ve acılı geçmişinin muhtaç ettiği resmi makamların elinde özgürlüğü vesayet altında olup, bileğinin gücü ve alnının teriyle kazandığı parasını dilediğince harcamak için bile her defasında izin almak zorundadır..
Bu vesayeti kullanarak kendisinden -utanmaz ve arlanmazca- istifadeye kalkışan mendebur bir memurla da uğraşmak zorunda olan Lisbeth (Noomi Rapace), şu sıralar korsanlığını kullanarak, Millennium adlı ekonomi dergisinin ünlü yazarı Mikael Blomkvist’in laptopuna -internet vasıtasıyla- babasının malı gibi girip çıkmaktadır..

Hitler Artığı Kadın Düşmanları

Sol tandanslı dergisinde, sermaye imparatorlarının yolsuzluklarına karşı yaptığı araştırmaları ve yayınlarıyla patronların korkulu rüyası haline gelen Mikael Blomkvist (Michael Nyqvist), son çalışmasında yine bir sanayi devini tam köşeye sıkıştırmışken işler bir anda sarpa sarar.. Bu kez kendisi ‘masum bir iş adamına’ yönelik yalan haber ve iftiradan dolayı hapse mahkum olur..

Adamımız tam da, mapus damlarında yatarken ihtiyacı olacak eşyalarla oluşturduğu çıkınını hazırlarken, onun gözü pek araştırmacılığından -özel bir işinde- yararlanmak isteyen yaşlı milyoner Henrik Vanger (Sven-Bertil Taube)’dan teklif alır..
Kahraman gazeteci bu sayede -hem de sıkıcı mapusane günleri öncesinde- kendini, her türlü heyecanı dibine kadar yaşayacağı şahane bir maceranın içinde bulacaktır..

Uzun bir köprüyle ana karaya bağlantısı olan ‘sahipli’ ama ıssız bir adadaki malikanesinde yaşayan bay Vanger, Mikael Blomkvist’ten, kırk yıl önce yine bu adadayken ortadan kaybolan ve bir daha da kendisinden haber alamadığı için de öldürüldüğünden emin olduğu ağbisinin kızı Harriet Vanger’in meçhul katilinin bulunmasını ister..

Genç ve güzel Harriet’in, adanın karayla bağlantısının kesildiği bir gün ortadan kaybolması, bu zengin ailenin üstelik birbirlerinden sürekli nefret eden fertlerini -kolaylıkla- şüpheli konumuna sokmaktadır. Kırk yıl önce, bu kuvvetli şüpheye ve Amca’nın diğer erkek kardeşlerinin bazılarının Hitler müridi birer Nazi olma vaziyetlerine karşın, polis, olayla ilgili herhangi bir ipucu bulamamış ve de dava kapatılmıştır..

Zavallı kızın akibetinden haber alınamamıştır belki ama, ona hep babasından da yakın olmuş acılı Amca Vanger, her doğum gününde, dünyanın farklı bir yerinden postalanmış ve bir çerçeve içine yerleştirilmiş ‘çiçekten tablolar’ almaktadır.. İşin tuhafı, adamcağız aynı tip hediyeyi her doğum gününde -kaybolmadan önce tabii- Harriet’ten de alırmış. Belli ki amcaya yapılan bu pis şaka, sevgili yeğeninin ezeli acısını unutmaması ve her defasında yarasının yeniden kanaması için meçhul katil tarafından yapılmaktadır..

Afili İkili İş Başında

Acar muhabir yeni özel dedektif Mikael Blomkvist, isteği üzerine kendisine ayrılan malikanenin müştemilatına bi güzel yerleşir..
Karşısına geçtiği duvara maktulün ve yaşarken onun çevresinde yer almış bütün şüpheli ve de şüphesizlerin fotoğraflarını, ayrıca o eski günlerin gazete kupürlerini falan yapıştırarak, ‘klasik anlamda’; internete takılarak da ‘modern anlamda’ araştırmalarına başlar..

Laptopuna baktığında orada durmadan fink atan ejderha dövmeli kızı görmesi belki biraz zordur; lakin, erkeklerden pek hoşlanmaz, feministlikten ise asla taviz vermez kızımız, bi şekilde ilgi duymaya başladığı -az yaşlı, az yakışıklı lakin karizması da yerinde- bu adamın posta kutusuna, kendini engelleyemerek bir mail atınca, ikili arasında önce tanışma, sonra da ısınma turları başlayacaktır gayrı sayın seyirciler..

Bu birbirinden ‘afili ikili’ güçlerini birleştirdiğinde, önlerine çıkacak her türlü mesele gibi, bu hem zorlu, hem de esrarengiz olayın da üstesinden gelebilirler bence.. Var mısınız iddiaya!?

Tam Bu Esnada David Fincher

Müteveffa İsveçli yazar Stieg Larsson‘ın baştan beri on kitap yazmayı tasarladığı, ancak ömrü vefa etmeyince de ondan geriye, Millennium Trilogy adını alan üç kitaplık ‘polisiye’ roman dizisinin kaldığını biliyoruz. Bunların ilki olan Ejderha Dövmeli Kız’ı, Danimarkalı yönetmen Niels Arden Oplev, suç ve polisiye öğelerine, dram ve de gerilimi de ‘yeterince’ ekleyerek, gerçekten de lezzeti -neredeyse- kusursuz bir film haline getirmiş..
Malumunuz, özellikle bunun gibi roman uyarlaması filmlerin, o kitabı okuyanları tatmin etmesi neredeyse imkansız gibi bi şeydir..
Bunun en büyük nedeni, bir filmin, kitabın -ona asıl lezzet kazandıran- ince ayrıntılarının tamamına değinebilmesindeki imkansızlıksa; en önemlisi de, direkt görsellikten yoksun bir tür olarak romanın, her okuyucusunun zihninde farklı olarak yarattığı ve ona benimsettiği özel dünyanın benzersiz oluşudur..

Bu cümleden olarak, yukarıda vardığım ‘kusursuzluk’ hükmü -tamamen- romanı okumamış bencileyin bir nevi ‘saf aklın’ vardığı bir neticedir. Yani demek istediğim, okumadığım için “o kitaptan, bundan daha iyi bir film çıkarılabilirdi” olası eleştirisini yapmamı benden beklemeyin.. Öte yandan, bu üçlemeyi yeniden çekeceğini bildiğimiz David Fincher, muhtemelen bundan daha iyisini de yapacaktır nitekim..
“Bekleyelim ve görelim” diyip bu hususu bitirmek daha doğru olacak belki ama yine de dayanamayıp, şu David efendiye serzenişte bulunmadan da geçemeyeceğim: ‘Yazamamak’ bence en büyük eksikliğin olsa da, mükemmel bir yönetmen olduğun da kuşkusuz bir gerçek..
Bunun aksini kimse söyleyemez biliyorum ama hiç olmazsa şu ‘yeniden çevirim’ işlerine böyle hemen atlamasan diyorum be David.. Ha adamım?!

The Girl with the Dragon Tattoo, bir nevi -süper olmasa da- ‘güçlü kahraman’ filmi havası hissettiren bir korku-gerilimden beklenmesi gayet normal olan aksiyon sahnelerini tam dozajında, hiç abartmadan kullanmasıyla; karakterlerin psikolojilerine yine kararında dahil olmasıyla gayet dengeli bir yapım.. Ayrıca, ada gibi kendiliğinden gizemli bir mekanı oldukça iyi kullanması ve meşum geçmişleri Hitler zamanına kadar dayanan ‘kötülerin’ varlığının iyice kararttığı özgün atmosferiyle de pek etkileyici..
Başta iki esas kahramanı canlandıranlar başta olmak üzre, bütün oyuncuların üst düzey performanslarına da diyecek yok elbette..

Aferin, 8!

Ejderha Dövmeli Kız

Män som hatar kvinnor
The Girl with the Dragon Tattoo

Yönetmen: Niels Arden Oplev
Senaryo: Nikolaj Arcel, Rasmus Heisterberg (Stieg Larsson’un aynı isimli romanından)
Oyuncular: Michael Nyqvist, Noomi Rapace, Lena Endre, Peter Haber, Sven-Bertil Taube
Yapım: 2009, İsveç / Danimarka / Almanya / Norveç, 152 dk.

İlginizi çekebilir...

Basın Bülteni

“Herkes için Adalet” ilkesiyle 14. kez sinemaseverlerle buluşacak olan Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali, Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda düzenlenen, Pınar Altuğ Atacan...

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et