“Neredesin Firuze?” sanki içinde çeşitli eğlencelerin ve ünlüler geçidinin olduğu keyifli bir panayır, bir sirk. Klasik Türk filmi özellikleri taşısa da, değişik tatlar da sunmayı başaran film günahıyla sevabıyla senenin en janjanlı Türk filmi. (21 Şubat 2004)
Neredesin Firuze? ***
Yönetmen: Ezop (Ezel Akay)
Oyuncular: Özcan Deniz, Haluk Bilginer, Demet Akbağ, Ruhi Sarı, Cem Özer, Janset, Özlem Savaş
Konu: Unkapanı’nda bir plak şirketi işleten Hayri’yle Orhan borç batağında yüzmektedirler. Para yatırdıkları son şarkıcı adayı da bülbül yerine karga çıkınca topuklarından vurulacaklar listesinin tepesine yerleşen ikili çaresizdir. Tek umutları sesini telefonda dinledikleri “Alamancı” Ferhat Can’dır. Ferhat kaset çıkarma hayaliyle İstanbul’a gelir. Kısa zamanda hayalinin gerçekleşmesinin pek mümkün olmadığını fark eder. İşte tam o anda başlarına talih kuşu konar. Firuze adlı zengin bir kadın Ferhat’ın kasetinin tüm masraflarını karşılayacağını söylemektedir.
Artısıyla eksisiyle Neredesin Firuze?
Artısı: Yavuz Turgul, Sinan Çetin, Ömer Vargı, Serdar Akar’dan sonra Ezel Akay reklamcı-sinemacı / sinemacı-reklamcı kervanına katıldı. Dünyayı nasıl ki güzellik kurtaracak, anlaşılan o ki Türk sinemasını da reklamcılar kurtaracak. (Ridley Scott, Tony Scott ve David Fincher reklam yönetmenliğinden gelen sinemacılar ve kendileri aynı zamanda fark yaratmasını bilen yönetmenler.)
Neredesin Firuze? Özcan Deniz’in hayatından bir kesiti anlatıyor. Bu anlamda içinde gerçeklikler var. Ama körü körüne gerçeklere sarılmış bir film değil neyse ki. Çünkü eğer öyle olsaydı gerçek hayatın sıradanlığını da filme yansıyabilirdi. Ezel Akay müthiş bir anlatım ve sinema dili yakalayarak bu tehlikeyi baştan bertaraf etmiş. Sinemaya, özellikle bir Türk filmine gelenlerin ilk amacının eğlenmek olduğunu aklından çıkarmamış. Akay sonra reklamcı kimliğini işin içine sokmuş ve filmin görselliğini çok az sayıda Türk filminin ulaşabileceği düzeye taşımış. Kamera hareketleri kadar, çerçeveler de titizlikle hesaplanmış. Herkesin dikkatini çekecek sıcak renk kullanımı (filmde herkes genel olarak, şimdilerin moda deyimiyle “janjanlı” giysilerle arz-ı endam ediyor, rüküşlük diz boyu!) bir anlam ifade etmekten çok, bir stilizasyon hamlesi. Kısmen başarılı.
Reklamcıların Türk sinemasına kazandırdığı bir başka şey de profesyonellik. Bir projenin her aşamasında farklı bir uzman birimin devreye girmesi anlamında bir profesyonellik bu. “Neredesin Firuze?”deki müzik kullanımı bunun göstergesi. Eşkiya filminden beri gördüğümüz en iyi soundtrack bekliyor sizleri haberiniz olsun. Yalnızca iki örnek; Müslüm Baba bir Bülent Ortaçgil, Özlem Tekin ise bir laz şarkısı seslendiriyor. Fatih Ürek, Hamdi Alkan, Çiğdem Tunç gibi misafir oyuncular filmin neşesine neşe katan olumlu takviyeler.
Bir Bollywood Filmi
Tüm bu doneler aslında bir Türk filminden çok bir Bollywood filmine işaret ediyor. Hani Hintlilere has o çok renkli, danslı şarkılı, naif filmler. Neredeyse tüm oyuncuların zaman zaman şarkı söylemesi, görsellikte benimsenen “kitsch” anlayış, komediyle trajedi havası arasında gidip gelmeler bize ister istemez Bollywood’u anımsatıyor. Heleki unutulmazlar arasına girecek Ya Evde Yoksan bölümü. Ama Neredesin Firuze? birkaç noktada kesinkes ayrılıyor Bollywood filmlerinden; birincisi oyunculuk. Yıldızı olmayan bir film olsa da Haluk Bilginer her zamanki gibi hayranlığımızın aslan payını üstüne çekiyor. Demet Akbağ, Özcan Deniz, Ruhi Sarı, Ata Demirer, Janset hiç de geride kalmıyorlar Bilginer’den. Film bir çeşit oyunculuk gösterisi desek yeri. Haluk Bilginer’in ve Janset’in oyunculuk dışında, bir şarkıcılık gösterisi yaptığının altını çizelim. Bir başka fark da Bollywood filmlerinde şarıkılarla iletişim kuruluyor, karşılıklı konuşuluyor oluşu. Neredesin Firuze? filminde şarkılar iletişim kurmak için değil, epizodları belirlemek, o andaki atmosferi yansıtmak için kullanılıyor.
Eksisi: Bir film çok iyi, ama aynı zamanda haddinden fazla uzun olabilir. “O kadar güzeldi ki, hiç bitmesin istedim” durumu çok nadir rastlanan bir vakadır. Neredesin Firuze? biraz da iki saat işlenecek derinlikte bir öyküsü olmamasından dolayı ideal süresini aşmış bir film görüntüsü veriyor. Üstelik bu çok uzun soluklu filmin boyuna göre bir final de biçilememiş. Jenerikle geçiştirilen post-final ile ana-final arasındaki kopukluk filmin yumuşak karnını oluşturuyor. Bir de yukarı da renk kullanımının kısmen başarılı olduğunu söylemiştik. Niye kısmen? Çünkü Ezel Akay stilize bir film yapayım derken bir sinema filmiyle müzik klibi arasındaki sınırı biraz belirsizleştirmiş. Dört dakikalik klipte dikkat çekmeye yarayan canlı renkler, iki saatlik filmde yorucu ve dikkat dağıtıcı olabiliyor.