Son zamanlarda dünyanın en çok konuşulan kitabı olan Da Vinci Şifresi beyazperdeye olabilecek en iyi şekilde aktarılmış. Ama her güzel kitabın güzel de filmi olmayacağı bir kez daha anlaşılmış. (19 Mayıs 2006)
Kendimi iyi bir Dan Brown okuru olarak adlediyorum. Dan Brown da öyle düşünüyor olmalı ki, bana (ve sanırım Türkiye’den 19 kişiye daha) imzalı bir Da Vinci Code kitabı göndermişti. Kastettiğim Brown’u yazar olarak çok sevdiğim değil tabi. Kitapları ve kendi hakkında uzun uzadıya yazılar yazdığım için konunun kompetanı haline gelmem. Yazarın <em>İhanet Noktası kitabı hakkında yazdığım eleştiri yazısında şunu not düştüğümü iyi hatırlıyorum: “Filme uyarlanmaya en uygun Brown kitabı.” Melekler ve Şeytanlar bile bu konuda fena bir potensiyele sahip değildi. Ama gelin görün ki yapımcılar için en cazip olanı elbette en çok satan kitabı filme çekmek. Ticari açıdan da son derece haklılar tabi. Ülkemizi ele alın. Yalnızca kitabı okuyanlar ve kitabı merak edip de üşendiğinden okumayanlar gitse film kalburüstü gişeye ulaşacaktır. Peki bu film bu kadar seyirciyi hak edecek kadar iyi bir film mi?
Da Vinci Şifresi filmi, romanının sinema için çok kullanışlı bir malzeme olmadığını kanıtlar nitelikte. Romanın başarısındaki sır Brown’un enformatik bilgileri ve gerilim kurgusunu mükemmel şekilde birleştirebilmesiydi. Sinemada bunu başarmak elbette mümkün değil. Buna yetecek kadar süreniz yok çünkü. Sinemada böyle durumlarda karşılaşıldığında adet genellikle enformatik bilgilendirmeden feragat edip gerilime ve aksiyona ağırlık vermektir. Ama söz konusu kitap Da Vinci Şifresi olduğunda böyle bir şansınız da yok. Çünkü kitap olsun, film olsun enformasyon Da Vinci Şifresi’nin kilit noktası. Hal böyle olunca da karşınıza romanın derdini size aktarabilen ama seyircisine sinemasal keyifler yaşatamayan vasat bir film çıkıyor işte.
Oyunculukları değerlendirmeye fırsat tanıyacak performasların ortaya çıkmasına bile izin vermiyor film. Belki bir tek Paul Bettany. Filmin en iyi başardığı şey, kitapta sayfalarca anlatılan teorileri çok akıllıca görünür hale büründürmesi. (Da Vinci’nin Son Akşam Yemeği tablosundaki sır, Roma imparatorunun hristiyanlığa ince ayar çekmesi gibi.)
Çok iyi yazılmış gerilimli kurgusuyla ve ilginç teorileri bir araya getirmesiyle ve tarihin en büyük aldatmacasını okurun ikna olabileceği bir üslupta anlatabilmesiyle eşsiz bir best-seller olan Da Vinci Şifresi’nden uyarlanan film, sinemanın öznel ve nesnel kriterleri dikkate alındığında ikinci sınıf damgası yemeyi hak ediyor. Ama “ben şu komplo teorisinin açıklamasını dünya, pardon sinema gözüyle bir göreyim” diyorsanız, diyeceğimiz yok.
Not: Kitabı okurken, filmde şimdi Ian McKellen’ın canlandırdığı Sir Leigh Teabing karakterini nedense yazar Nedim Gürsel’le özdeşleştirmiştim. (Neden? O da Paris’te yaşayan bir yabancı olduğu için mi? Bilmiyorum. Kafamdaki casting’e sözüm geçmiyor.) Tabi filmlerde böyle şansınız olmuyor. Hayal gücünüzün sesini kısıp size verilenle idare etmek durumunda kalıyorsunuz. Kitabın filme en üstün geldiği nokta da bu zaten.
Da Vinci Şifresi
Da Vinci Code
Yönetmen: Ron Howard
Oyuncular: Tom Hanks, Audrey Tautou, Ian McKellen, Alfred Molina
Eleştiri notu: 2.5/5
Seyir notu: 2.5/5