Sinema tarihini değiştiren yönetmenlerden Quentin Tarantino’nun sekizinci filmi The Hateful Eight bir kez daha gösterdi ki, Tarantino sinemasını anlamakta ve sindirmekte hala zorlanıyoruz. Death Proof (2007) ile başlayan, Inglourious Basterds’la (2009) yükselişe geçen akımlar nedeniyle hep aynı kısır tartışmaların içine düşüyoruz. Bu yazıda “Acaba Django Unchained mi iyi, yoksa The Hateful Eight mi?”, “Tarantino da iyice bozdu, nerde o eski Rezervuar Köpekleri.”, “Karakterler sizce de çok konuşmuyorlar mı?” gibi onlarca tuhaf önermeyle yeni Tarantinesk deneyimleri sığ sulara çekip boğmaya çalışan güruhtan uzaklaşıp, kendi Tarantino’muza ve The Hateful Eight’e odaklanacağız.
Tarantino, katıksız bir sinema aşığı olarak sevdiği türlerin, filmlerin, yönetmenlerin, oyuncuların sinema kültürüne kattığı pozitif değerleri toplayıp, her bir malzemenin tadını ayrı ayrı ve bir bütün olarak alabileceğiniz yeni ve kendine özgü tarifler ortaya koyan son büyük aşçıdır. Ele aldığı türlerin nadide parçalarıyla referansların, alıntıların, temsillerin geçit töreni yaptığı yapbozlar yaratan Tarantino’nun 8. harikasını da parçalarını sökerek, esin kaynakları üzerinden parça-bütün ilişkisi bakımından ele alacağız.
Spagetti Western’in Sergioları
Tarantino’nun oksijeni hiç kuşkusuz spagetti westernlerdir; her fırsatta övgüler dizip ve tek seferde en iyi 40-50 filmini saydığı türün tanıtımını yaptığı gibi, spagetti westernlerin değerli parçalarını eserlerine taşır. Başta Sergiolar –Leone, Corbucci, Sollima- olmak üzere (En sevdiği 11 spagetti westernin 8’i Sergiolara aittir.) Giulio Petroni’den Tonino Valerii’ye; Duccio Tessari’den Ferdinando Baldi’ye kadar türe katkıda bulunmuş yönetmenlerin filmlerine ait parçaları Tarantino filmografisinde bulmak mümkündür. Kill Bill’de Giulio Petroni klasiği Death Rides a Horse’un (1967) intikam şablonunu kendine omurga yapan, Django Unchained’da (2012) Sergio Corbucci’nin Django’suna (1966) saygılarını sunan Tarantino, kendi filmlerini zenginleştirdiği gibi unutulmaya yüz tutmuş bu eserlere iade-i itibarda bulunmuştur. Death Rides a Horse’da Ryan’ın (Lee Van Cleef) “İntikam soğuk yenen bir yemektir.” repliğiyle ve Bruce Lee’nin Game of Death’te (1978) giydiği kıyafeti Gelin’de buluşturan Tarantino, küçük bir hırsızdan ziyade kıyıda köşede kalmış parçaları parlatıp tekrar sinema dünyasına sunan bir arkeolog gibidir ve bu tavrını her filminde korumayı başarmıştır.
Tarantino’nun ikinci westerni The Hateful Eight, yönetmenin arkeolog tavrını sonuna kadar hissedebileceğiniz bir film ve kendisini oluşturan parçaların her biri yine aynı arkaik kaynaklardan besleniyor. Sergio Corbucci’nin western türünün yerleşik mekân tasavvuruna isyanı niteliğindeki The Great Silence’ının (1968) “karlı western” mottosunu benimseyerek baştan sona kara kışta geçen bir filme imza atan Tarantino, revizyonist tavrını ödünç parçalarla bezer. The Great Silence’da Silenzio ile Tigrero’nun posta arabası yolculuğundan yarım saatlik açılış çıkartan yönetmen, Death Rides a Horse’da Ryan’ın Bill’in atını alıp 10 mil sonra bıraktığı kasabanın adı olan Red Rock’ı da filmine taşır. Esin kaynağında adını duyup görmediğimiz kasabayı The Hateful Eight’te de bir türlü görmeyiz; bu yaklaşım, Reservoir Dogs’daki (1992) soygun faslının ve Pulp Fiction’daki (1994) çantanın yanına eklenen bir halkayı doğurur.
Spagetti westernin zirvesi Sergio Leone’nin For a Few Dollars More (1965) filmindeki birbirleriyle kapıştıktan sonra ortak düşman karşısında kader birliği yapmak zorunda kalan iki ödül avcısının hikâyesini The Hateful Eight’e omurga yapan Tarantino, ufak karakter dokunuşlarıyla filmini Zapata westernlerinin sınırlarına kadar getirir. For a Few Dollars More’daki Albay Mortimer (Lee Van Cleef) siyahî Binbaşı Warren’a (Samuel L. Jackson) dönüştürülerek iç savaşın uzantıları ve tarihi konumlandırma faslı hikâyeye dâhil edilir; İsmi Olmayan Adam’ın (Clint Eastwood) yeri Chris Mannix’e (Walton Goggins) devredilerek sulu westerne ve “frontier” temasına kıvrak bir geçiş yapılır. The Hateful Eight’in Chris Mannix’i, Zapata westernlerinde çoğunlukla Tomas Milian’ın canlandırdığı Meksikalı tiplemesinin temsilidir; kendisi de gayr-i resmi sınırın ötesinden, güneyden gelir ve Cuchillo, El Vasco, Tepepa karakterleri gibi eğlenceli, orta zekâlı ve hayatta kalma içgüdüsüne sahip bir karakterdir. Merkezdeki iki karakter üzerinden suludan politiğe kadar spagetti westernin alt kollarını tek potada eriten Tarantino, her parçası ilgiye değer, rengârenk ve etkileyici bir yapboz ortaya koyar.
Spagetti westernlerin yanında klasik westernlere ait dokunuşlar da hissedilir The Hateful Eight’te; John Ford klasiği Stagecoach’ın (1939) gerilimi ve sertliğine, Robert Altman’ın McCabe&Mrs. Miller’ının (1971) mizahına alan açılmıştır. Karakterlerden John “Hangman” Ruth (Kurt Russell) alenen John Wayne temsili, Daisy Domergue (Jennifer J. Leigh) Mrs. Miller’ın karşı tezidir. Özellikle filmin ilk iki bölümünün her tarafına klasik western yaklaşımı sinmiştir. Popüler kültüre karşı zaafı bulunan Tarantino, westernin popüler yönüne de kayıtsız kalamamıştır.
Agatha Christie’nin “10 Küçük Zenci”si
Tarantino’nun asıl revizyonist yanı, western ile polisiyeyi birleştirmesinde yatmaktadır. The Hateful Eight ne kadar westernse, bir o kadar da polisiyedir. Spagetti western konusunda Sergiolara sırtını dayayan yönetmenin polisiye konusundaki dayanağı ise Agatha Christie’dir. Yazarın And Then There Were None ve Murder on the Orient Express romanlarını referans alan Tarantino, iki eserin ortak özelliği olan tek mekânda bilinmeyen bir amaç etrafında toplanan bir grup insan şablonu üzerinden kendi polisiyesini inşa eder: Christie’nin adası ve treni yerini Minnie’nin dükkânına bırakır, And The There Were None’daki gibi günahkâr insanlar bu dükkâna hapsedilir. (Agatha Christie ve And The There Were None tercihi rastlantısallıktan ziyade yüksek bilinç ürünüdür, roman birçok ülkede 10 Küçük Zenci olarak yayınlanmış ve bu isim orijinal adı zaman içerisinde geri planda bırakmıştır; Tarantino’nun siyahîlere yaklaşımı, bu yaklaşım üzerinden aldığı tepkiler göz önünde bulundurulduğunda “fahri zenci” yaftalamasına yönetmenin zekice göndermede bulunduğu sonucu çıkartabiliriz.) Filmde ağırlıklı yere sahip “Lincoln’un mektubu” ve karakterlerin teker teker aradan çıkması, 10 Küçük Zenci’deki şiirin ve her seferinde bir parçası kırılan heykelin The Hateful Eight’teki karşılıklarıdır; spagetti westernlere gösterdiği hassasiyetin aynısı polisiyeye gösteren yönetmen, hiçbir şeyi gelişigüzel yapmadığını bir kez daha gösterir. Tek mekân ve entrikanın yanında polisiye romanların olmazsa olmazı zehiri de hikâyesine dâhil edip Christie romanlarındaki gibi araya giren anlatıcı kullanarak filmin polisiye yönünü açıkça ilan Tarantino, filminin dramatik yapısını güçlendirdiği gibi esin kaynaklarına ışık tutarak saygıda bulunmayı ihmal etmez.
Tüm bunların ışığında The Hateful Eight’in spagetti western estetiğiyle çekilmiş bir polisiye olduğunu, Tarantino’nun da anlatıldığı gibi kısır döngü içerisinde olmadığını söyleyebiliriz. Güçten düşmüş arkaik iki türden aldığı unsurlarla kendine has bir eser inşa eden Tarantino’nun gösterdiği performans ise hayranlık vericidir. Her parçanın bütüne hizmet ettiği, karlı westernden tek mekâna, spagettiden polisiyeye kadar uzanan The Hateful Eight’in saf sinemaya tekabül ettiği ve ekrana indirgenemeyecek kadar ihtişamlı olduğu gerçeğini idrak etme şansına sahip azınlık içerisinde yer alıp almamak size kalmış.
Özel Seçenekler: Filmden Notlar (4’45”) standart yapım belgeseli. Muhteşem 70mm.(7’29”) filmin çok konuşulan Ultra Panavision çekimlerinin nasıl gerçekleştiğini Samuel L. Jackson’ın sunumuyla anlatıyor. Ayrıca Türkçe menü, dublaj ve altyazı mevcut.
The Hateful Eight
Yönetmen: Quentin Tarantino
Senaryo: Quentin Tarantino
Oyuncular: Samuel L. Jackson, Kurt Russell, Jennifer Jason Leigh
2015 / ABD / 161 dk.
Şirket: As Sanat (Pinema)