Hayatının baharında kilisede öğrenim gören rahip çömezleri, rahiplerden birine dadanan bir cadı, cehennemden çıkıp gelen bin bir türlü yaratık, iliklere işleyen bir gerilim. Gerilimin iliklere işlemesi hariç diğer tüm yazılanların ekranda rengarenk ve etkileyici bir dünya kurduğu bir filmle, bu hafta yeniden karşınızdayız.
Yıllardır beslendiğim bu kıtada, hep beraber biraz yer değiştiriyoruz bugün. Zira biraz daha kuzeye, uçsuz bucaksız topraklara sahip Rusya’ya gidiyoruz. Yıl 1967. Henüz Sovyet Rusya’nın dimdik ayakta olduğu ve dünyaya soğuk soğuk meydan okuduğu yıllar. Rusya’nın biricik film stüdyosu Mosfilm Stüdyoları’nda telaşlı bir hareket var. Çünkü Sovyet Rusya’nın ilk korku filmi resmi olarak çekilmek üzere. İşte Viy, böyle bir dönemin ürünü olarak, sinema tarihinde kendine ayrı bir yer ediniyor.
1923 yılında kurulan Mosfilm Stüdyoları, Eisenstein’dan Tarkovski’ye kadar çok çeşitli filmlere ev sahipliği yapmış bir stüdyo. Georgi Kropachyov ve Konstantin Yershov tarafından yönetilmiş olan film aslen Nikolay Gogol’un aynı adlı öyküsünden uyarlanmış. Her iki yönetmenin de filmografilerindeki ilk filmleri olmasının yanı sıra öykünün temelleri folklora bağlanıyor.
Kilisede retorik, teoloji ve felsefe eğitimi alan üç genç, yıllık sömestr tatilinde dağlara bayırlara açılır ve kalacak yer olarak da yaşlı bir kadının çiftliğine dadanırlar. Yaşlı kadın bu üç kanları yerinde durmayan delikanlıyı, evinde misafir edeceğini söyler ama her birini farklı bir mekanda konaklatacaktır. Teoloji ve retorik öğrencileri, evin en güzel odalarına yerleşirken, filozofa (Leonid Kurovlyod) samanlık düşer. Fazla karşı çıkmadan kaderine razı gelen filozofu gece yarısı tuhaf bir sürpriz beklemektedir. Samanlığı basan yaşlı kadın, filozofun boynuna semeri vurduğu gibi üzerine biner ve bir at gibi onu koşturarak, sonunda da elindeki süpürgesiyle uçurmayı başarır. Zaman ve uzam demeden dağlar aşan ikili, iniş takımlarını açıp da yere indiklerinde, fırsat yakalayan filozof, artık cadı demekte beis yoktur, cadının elindeki süpürgeyi kaptığı gibi eşek sudan gelinceye kadar cadıyı döver. Bir anda yaşlı kadından güzeller güzeli bir genç kadına (Natalya Varley) dönüşen cadıyı gören filozof, gözlerine inanamaz ama bir an önce ortamdan sıvışmaktan da geri durmaz.
Hiçbir şey olmamış gibi kiliseye geri dönen filozof, yakındaki bir köyden çağrıldığı duyumunu alınca biraz işkillenir gibi olur. Gitmek istemez. Kilise baş rahibi tarafından zorla da olsa gönderilir. Yolda yine kaçmaya yeltenir ama başarılı olamaz. Ne kadar kaçmaya çalışsa haklıdır. Çünkü onu çağıran kişi Kazak köyünün asilzadelerinden biridir ve ölen genç kızının ölmeden hemen evvel ağzından filozofun isminin çıkması hasebiyle filozofu çağırmıştır. Genç kızın ölü bedenini gören ama bizzat kendisinin döverek öldürdüğü cadı olduğunu hemen anlayan filozof, hiç bozuntuya vermeden kızın vasiyetini yerine getirmek üzere paşa paşa köyün kilisesine yollanır. Buna göre üç gece boyunca kilisede genç kızın cesediyle birlikte kalacak ve ona dualar okuyacaktır. Ama başta da belirttiğim gibi bu bir korku filmidir, dini film değildir. Dolayısıyla asıl eğlence, evet hemen bildiniz, şimdi başlamaktadır.
Saat gece yarısını geçtiğinde genç kızın bedeni canlanarak tabutunda ayağa kalkar, katili olan filozofa güttüğü kin ile saldırıya geçmeye hazırlanır ama uyanık çıkan filozof, dua okuduğu alanın etrafına çizdiği kutsal çember ile yakayı iki gece boyunca sıyırmayı başarır. Ama üçüncü gece geldiğinde, daha da güçlenen cadının cesedi, iblisler ve bin bir türlü yaratıkla bir olup, karanlıkların içinden aslında Ukrayna folkloruna ait bir öğe olan yaratık Viy’i çağırır. Filozofun Viy’e karşı koyacak gücü var mıdır? Elinde tuttuğu kutsal kitap ve ağzından çıkan metinler onu koruyabilecek midir? Okuyucu, herşeyi anlatıp anlatıp, finalde suskunluğa gömülen spoiler vermeme aşkımın kurbanı mı olmuştur?
Hikâye, Gogol’un öyküsüne oldukça sadık kalınarak uyarlanmış. Açıkçası öykünün Türkçe çevirisi olup olmadığını bilmiyorum. En az 10 yıl önce okuduğum Gogol’un öykülerini içeren kitap yanımda olmadığı ve hatırlamadığım için kesin bir şey söyleyemiyorum. Öte yandan öykünün orijinalinin Mirgorod adlı kitapta yayımlandığını göz önüne alırsak, İş Bankası Yayınları’ndan çıkan Taras Bulba ve Mirgorod Öyküleri adlı kitapta olma olasılığı yüksek. Onun haricinde İngilizce göz atmak isteyenler için Gutenberg iyi bir kaynak olabilir.
Kıssadan hisse, cadı avcılığı mefhumu ile daha çok Avrupa’ya atfedilen cadılık öğesinin zaman değişmeden yalnızca mekansal farklılıklarla başka yerlerdeki karşılığı olarak, 60 yılların sonunda Sovyet Rusya’nın ilk korku filmi özelliğini taşıyan bir “folk horror” öyküsü anlatan edebiyat uyarlaması film, Hammer Stüdyoları’nı andıran atmosferi ve final sahnesinde grafik açıdan saykedelik filmlere taş çıkartan canavarları ile kayda değer bir yapım. Ama sonuçta “Korkutmuyor abla” diyen de çıkacaktır diye düşünüyorum.
Yönetmen: Georgi Kropachyov, Konstantin Yershov
Senaryo: Georgi Kropachyov, Konstantin Yershov, Nikolay Gogol(Hikâye)
Oyuncular: Leonid Kurovlyod, Natalya Varley
Yapım: 1967, SSCB, 71 dk.