Gupse Özay’ın geleneksel Türk ailelerinde görmeye alışık olduğumuz karakterlere hayat vermeyi seven bir isim olduğu hemen herkesin malumu. Senaryosunu kendi yazdığı, yönetmenliğini ise Kıvanç Baruönü’nün üstlendiği Görümce filminde Özay’ı bu sefer de kardeşini “elin kızlarına” kaptırmak korkan bir abla olarak izliyoruz.
İşi gücü olmayan, parayla satın alınan yapay bir dünyada yaşayan Yeliz (Gupse Özay), kardeşi Ahmet’in (Buğra Gülsoy) bir kız arkadaşı olduğunu ve bu kıza, yani Deniz’e (Eda Ece) evlenme teklif ettiğini öğrendiği ilk andan itibaren çifti ayırmanın ve kardeşini geri kazanmanın hesaplarını yapmayı başlar. Önce ikilinin arasını bozmaya, sonrasında Deniz’i işten kovdurmaya çalışan Yeliz, ne yaparsa yapsın bir türlü amacına ulaşamaz. Eline geçen her fırsatı, aklına gelen her yolu denemesine karşın Ahmet’in Deniz’e olan sevgisini aşmanın bir yolunu bulamaz. Tam pes etmiş ve durumu kabullenmişken karşısına çıkan son fırsatı değerlendiren ve başarıya ulaşan Yeliz, sonrasında bu kararından çok pişman olacaktır.
Filmin ilk dakikalarında kardeşinin mutluluğundan çok kendini düşünen bencil Yeliz karakteriyle tanışıyoruz. Ancak daha sonralarında ise kardeşinin hem annesi hem de babası olma sorumluluklarını üstlenen bu genç kadının özel hayatındaki sorunları öğreniyor ve onun bu halini anlayıp gönlümüzde bir burukluk hissediyoruz. Disney film ve dizilerinin trajik/travmatik geçmişi olan kötü kızlarını (örneğin High School Musical serisinden Sharpay karakteri) hatırlatan bu karakterin değişimi ile de hemen her masalda olduğu gibi yine mutlu sona ulaşıyoruz.
Bir yanda Avrupalı şehir kadını olan Deniz’in diğer yanda ise Anadolu’dan kalkıp İstanbul’a gelip metropole kendince uyum sağlayan Yeliz’i görüyoruz. Haliyle de sıradan ve gerçekçi bir gelin –görümce çatışması yerine kendimizi modern ve gelenekselin karşılaşmasından kaynaklanan bir mücadelenin ortasında buluyoruz. Ancak bu ikililiğin sebep olduğu trajik komik olaylar yerine genel itibariyle tipten çok duruma özgü anlık şakalarla, esprilerle karşılaşıyoruz. İlk bir saatlik süre boyunca Recep İvedik tadında bir film izliyor olmamıza karşın ikinci 60 dakikada yen ve farklı bir filmle baş başa kaldığımız hissine kapılıyoruz. Zira Yeliz’in hikayesi olmaktan çıkıp Yeliz ve Deniz arasındaki ilişkiyi anlatmaya başlayan filmin odağının yanı sıra mesajı da değişiyor. İlk bir saatlik bölümde bir sonu gözükmeksizin ilerleyen hikaye sonrasında güzel bir mesaj iletmeye yönelince yersiz esprilerinden uzaklaşmayı başarıyor.
Özellikle son dakikalarındaki doğumhane göndermesini beğendiğim (erkekler telaşla kadınların işi bitirmesini bekler) filmin kırılma anı ise şüphesiz BKM’den gelen büyük sürpriz. Zira temponun iyice yavaşladığı, esprilerin bayağılaştığı noktada bir anda izleyiciyi hareketlendiren bu sürprizin yanı sıra odağın da değişmesiyle kötü başlayan film en azından iyi bitiyor. Doğallığıyla dikkat çeken Eda Ece ve enerjisiyle perdeyi Gupse Özay’a karşın Buğra Gülsoy’un oyunculuğu ise rahatsızlık verici düzeyde. Bir – iki yıl içinde televizyonlarda göreceğimiz filmi ileride yalnızca “Görümce diye bir film vardı”dan ibaret olacak.