Bakunin’e göre seçimler sadece ve sadece burjuvazinin oyunu uzatmasına yarar, kurtuluşun seçimle gelmesi tek kelimeyle imkansızdır. Tarihin çoğu zaman Bakunin’i haklı çıkardığını söyleyebiliriz. Tek bir istisna haricinde! 1973’te Marksist devlet başkanı Salvador Allende’yi kanlı bir darbeyle yıkıp 1990’a değin Şili’yi postalla yöneten Augusto Pinochet, 15 yıllık cunta terörizminin ardından 14 Aralık 1988’de uluslararası arenaya meşruiyetini kanıtlamak amacıyla bir plebisit (referandum) düzenlenmesini kararlaştırmıştı. Pinochet, 17 siyasi partinin Patricio Aylwin başkanlığında birleşerek, kendisine karşı ‘hayır’ kampanyasını desteklediği bu plebisiti kesinkes kazanacağını düşünüyordu. Fakat öyle olmadı, seçmenler %54,6’sı ‘Hayır’ oyu vererek önce darbe hükümetini yıktı, ardından da 1990’da iktidarı Pinochet’in elinden aldı. Tarih ve Bakunin bu kez yanılmıştı!
Geçtiğimiz günlerde Kırmızı Kedi Yayınevi etiketi ve Pınar Savaş’ın duru ve akıcı çevirisiyle raflardaki yerini alan Antonio Skármeta imzalı Gökkuşağı Günleri işte bu plebisiti bir felsefe öğretmeni olan babası darbe yönetimince tutuklanan liseli Nico Santos ve sol görüşlü olduğu için kimsenin iş vermediği reklamcı Adrian Bettini’nin gözünden anlatıyor esasen. Cunta hükümetinin içişşleri bakanı, Pinochet’nin düzenlemek istediği plebisitin kampanyasını “iş başka, arkadaşlık başka” diyerek ülkenin en yetenekli reklamcısı olarak gördüğü solcu Bettini’ye teslim etmek ister. İçler acısı bir halde olan Bettini, yine de görüşlerinden taviz vermeyecek ve bakanı reddedecektir. “Evet Kampanyası”nı yönetmeyen Bettini, gelgelelim bakana verdiği sözü tutmayarak “Hayır Kampanyası”nı gizliden gizliye yürütmeye başlar.
Gökkuşağı Günleri, ilk yarısında satır aralarında barındırdığı detaylarla Pinochet’in hüküm sürdüğü yıllara çok iyi ışık tutmayı beceriyor: İçişleri bakanının Bettini’ye iş teklif ettiği bölümde bakanın “Hükümetimizi istediğiniz kadar eleştirebilirsiniz ama profesyonellerden oluşan parlak bir takım olduğumuzu yadsıyamazsınız. Ekonomi tıkırında!” çıkışına karşılık Bettini, “Zenginler için öyle.” cevabını veriyor. Zenginlere çalışan rejim, halkın gitgide artan yoksulluğuna göz yumuyor apaçık. Buna rağmen Pinochet, plebisiti kaybetmesi halinde Şili’nin mahvolacağına herkesi ikna etmiş durumda. Tüketmeye güdümlü ve her şeyi alabilmek için borçlanan halk, Pinochet’in kaybetmesi halinde raflarından bomboş kalacağından deli gibi endişeleniyor. Bir nevi anti-komünist propaganda uygulanmış yani yıllarca Şili’de, Gökkuşağı Günleri‘nden anladığımız kadarıyla.
Rejimin plakasız gri arabalarla (bizim karanlık 90’ların Toros’unu anımsan) evinden alıp kaybettiği insan sayısı ise 30.000’i aşmış durumda. Fakat Bettini kızının erkek arkadaşının babasının askerler tarafından götürüldüğünü ve sağlığından endişe ettiklerini söylediğinde içişleri bakanının rahatlığı gerçekten de ibret verici. “Birçok kişi hiçbir neden olmadan endişeye kapılıyor. Bazen adamlarım sıradan birkaç soru sorarlar ve tutuklu hiçbir sorunla karşılaşmadan evine döner.” Halbuki o günlerde “tutuklanmıştır ve kayıptır” ifadesi bir tabuydu. En fazla “kayıptır” denilebiliyordu haberlerde, “içinde bulunduğumuz karmaşık koşullar nedeniyle.”
Gökkuşağı Günleri, 2012’de “NO” adıyla sinemaya uyarlanmış, başrolünde de Gael Garcia Bernal oynamıştı.
Skármeta, birçok kültürel referansla yoğurmuş Gökkuşağı Günleri‘ni. En başta Pinochet ve Şili halkının karşı karşıya geldiği plebisiti Davut ve Golyat’ın düellosuna benzetmiş sözgelimi. (En eski kaynaklara göre Davut, boyu 3 metreyi aşan savaşçı Golyat’ı sadece sapan kullanarak dize getirmiştir.) Billy Joel’in Just The Way You şarkısından tutun da –ki biçime değilse bile en azından metin bazında romana katılıyor bu şarkı- Platon’un mağara alegorisi’ne oradan Shakespeare’in Romeo ve Juliet’ine dek saymakla bitmeyecek dokumalar yapılmak suretiyle bin bir emekle örülmüş elimizdeki eser. Bir de ben, Salinger’ın Çavdar Tarlasındaki Çocuklar’ını duyumsadım –bizim bildiğimiz adla Gönülçelen‘i- bol bol “Gökkuşağı Günlerini” okurken; kitabımızdaki Nico Santos, Holden Caulfield’ın bir çeşitlemesi sanki.
Gökkuşağı Günleri‘yle 2011 yılında Planeta-Casamerica ödülünü kazanan Antonio Skármeta, uzun yıllar Batı Berlin’de yaşadıktan sonra 1989’da Pinochet rejiminin çökmesini sağlayan bu plebisit sayesinde ülkesine dönebilmişti. Skármeta’nın ‘El Plebiscito’ adıyla tiyatroya da uyarladığı Gökkuşağı Günleri, 2012’de Pablo Larraín yönettiği, En İyi Yabancı Dilde Film Oscar Adayları arasında da gösterilen NO filmine de kaynaklık etmişti.
Antonio Skarmeta, Gökkuşağı Günleri
Kırmızı Kedi Yayınları, 184 s.