Komedi filmlerinin en meşhur alt türlerinden birini icra etmek üzere, bi şekilde bir araya gelmiş/getirilmiş zıt görünümlü ve zıt fikirli tiplerden oluşan; eskilerden Laurel ve Hardy veya onların İtalyan versiyonu olan -bizde uydurulan isimleriyle maruf- Yavru ile Katip gibi nispeten daha yeni ‘ikili komedyenler’, bu işten, uzun yıllar boyunca epeyi bi ekmek yemişlerdir -malumunuz..
Ayıptır söylemesi, benim de aralarında bulunmaktan şeref duyduğum pek donanımlı sinema üstatlarının yeri geldiğinde kullanmayı asla ihmal etmedikleri mesleki tabirlerden biridir ‘slapstick’.. Bizim çocukluğumuza damgayı vurmuş (belki de bir yerlerde hâlâ şaplatılıyordur) en ‘çarpıcı’ eşek şakalarından biri olan ‘Bugün cuma, enseyi kapa!’yla simgeleşen; ‘Enseye tokat, göte parmak’ dizesiyle de alabildiğine romantikleşen, ‘ittirmeli-kaktırmalı’ bu tür güldürü anlayışının mazisi, bir yandan da bizim Karagöz ile Hacivat, Kavuklu ile Pişekâr‘a kadar da dayanır -çok afedersiniz!.
Bu haftaki filmimiz olan Git Başımdan, Hollywood yaldızlamasıyla bolca parlatılarak ‘pek bi moderin komedi filmi’ havası verilmeye gayret gösterilmişse de, yukarıda özet geçtiğim güldürü türünün klişelerinden alabildiğine faydalanmayı amaçlamış ve bunu başarılı şekilde de becerebilmiş, eski usul bir çalışma -aslında..
İki Adam Bir Köpek ve Bir Kutu Baba Külü
Mimar Peter Highman (Robert Downey Jr.), iş için bulunduğu Atlanta’dan, memleketi olan Los Angeles’a uçmak ve doğum yapmasına bir kaç gün kalmış hamile karısına da bir an önce ulaşmak amacıyla havalimanına vasıl olmuştur..
Gelgelelim kahpe felek, Peter’in bu seyahat özgürlüğünün önüne öylesine lök gibi bir engel koyar ki uçsun bakalım uçabilirse.. Ethan Tremblay (Zach Galifianakis) adındaki bu engel, oyunculuk yapmak üzere Hollywood’a doğru aynı uçakla yola çıkmaya niyetlenmiş, lakin -sarsaklığına baktığımızda- bu isteğini sağ-salim gerçekleştirmesi pek de mümkün görünmeyen, adeta ‘ayaklı bela’ tadında bir heriftir..
Havalimanının oto parkından itibaren Mimar Peter’e -nedense- ısrarlı bir heyecanla musallat olan ‘kâbus’ Ethan, uçakta yerine yerleşirken, kocaman kıllı göbeğini mimarın suratına bi güzel sürtmesiyle birlikte, aralarında baya bi samimiyet oluşmuş gibidir sanki.. (Sayın okuyucu, Ethan’daki bu ısrarın nedeni düşünüldüğünde ve onun permalı saçlarına, dapdaracık pantolonuna ve de özellikle -sürekli gözümüze sokulan- kıvırtarak yürüyüşüne falan bakıldığında, akla bazı şeylerin gelmemesi mümkün değil ama; film, bu konuya girmeyi tercih etmediği için, ben de es geçiyorum.)
Bu ikilinin henüz uçak kalkmadan başlayan, ‘kısa ama etkin’ sohbetlerinde -hem de ABD’de, hem de bir uçakta- bırakın dile getirmeyi, düşünülmesi bile alarm sebebi olan ‘terör’ ve ‘bomba’ kelimeleri geçince, her ikisi de polis tarafından derdest edilmiş vaziyette uçaktan dışarıya atılır.. (Bu paranoyakça ama güncel gerçeği, hayatında hiç Amerika görmemiş ben bile gayet iyi biliyorum; bu Amerikalı salaklar neden bilmiyor? deyu düşünülüyor bu aşamada, ister istemez.. Ama daha sonra, bu kadar da ince düşünülürse, hem film planlandığı gibi ilerleyemez, hem de ‘aslan yürekli’ Hollywood sinemacılarının, pek de sivri olmayan bir politik eleştiriyi inceden inceden sokuşturma arzuları da gerçekleşmez diyerek, görmezlikten geliyorum.. Siz de öyle yapın bence.)
‘Uçamazlar’ listesine alınarak, bir ortak özellikleri daha oluşan bu ‘zoraki ikili’ -buna karşın- Peter Highman’ın bütün ısrarlı çabalarına rağmen, bir türlü birbirlerinden kopamazlar.. Neticede, eşyaları arasında, müteveffa babasının küllerini içinde sakladığı bir kahve kutusu da bulunan Ethan ve sevimli köpeği ve de Peter, bir arabaya sığışarak, günlerce sürecek bir uzun yolculuğa çıkmak zorunda kalırlar..
Aralarında, Juliette Lewis ve Jamie Foxx‘un canlandırdığı bazı acayip tiplerle ve de bir sürü ‘korkunç ama komik’ olaylarla karşılaşmak, bu yolculuğun -elbette- olmazsa olmazıdır..
Şahan Gökbakar’ın Hollywood Şubesi
Her iki başrol oyuncusunun karşılıklı olarak, hem aktörlüklerinin performanslarını coşturmaya yönelik, hem de üstlendikleri rollerinin gelişimi açısından -doğaçlamaya da ağırlık vererek- örnek bir işbirliği sergiledikleri gözlerden kaçmıyor.. Yine de, Felekten Bir Gece (The Hangover, 2009) filmindeki başat oyunculuğuyla adeta “Geliyorum ülen!” diyen Zach Galifianakis, oynayacağı yerin iyice geniş tutulduğu bu filmde, tüm kabalığı, terbiyesizliği, götüyle adeta dağlar deviren sakarlığı ve sorumsuzluğuyla ‘mücehhez’ Ethan karakterini -hiç şüphesiz ki- bir üst seviyeden oynuyor..
Bu cümleden olarak, bizdeki ortaoyununun pişekârı benzeri bir üslup ve dozajda, üstüne düşen görevi yapmaya çalışan Robert Downey Jr.‘la birlikte ‘ikili’ oluşturdukları gibi bir izlenim -filmin başından itibaren- yaratılıyorsa da, Galifianakis, nam-ı diğer Recep İvedik olan bizim Şahan Gökbakar‘ın resmen Hollywood şubesi gibi çalışarak, neredeyse ‘tek tabanca’ vaziyette sazı eline alıyor ve alabildiğine özgürce döktürmekten de geri durmuyor..
Bu benzetmeyi yaparken, elbette Hollywood görmüş ve Amerikan tedrisatından geçmiş de yumuşamış bir Recep İvedik‘ten bahsediyorum.. (Bu arada, iki filmin kalitelerini karşılaştırmıyorum burada, lütfen yanlış anlaşılmasın!) Yalnız, bu biri yerli, iki kahramanın, bütün birbirine benzeyen kabalık ve sorumsuzluklarına rağmen, onları ayıran en önemli fark, içine doğdukları toplumların, kendilerine has anlayış ve de algılayış hususunda görülüyor olsa gerek..
Bu filmde araba içinde ve umuma açık -hem de köpekli cinsinden- öyle bir mastürbasyon sekansı var ki bunu bir Recep İvedik filminde yapmaya kalkışsa, olmayan buluttan bile nem kapan muhafazakârlarımız bir yandan, hayvanseverlerimiz diğer cepheden kendisine öyle bi yüklenirlerdi ki, Şahan efendinin dünyası -kesinlikle- başına yıkılırdı deyu düşünüyorum.. (Korkarım ki Recep İvedik 4‘te filan böylesi bir sahne çekilir ve hiç de korkulan olmaz; ben de o gün bu iddiamı bi güzel yutarım.)
Git Başımdan‘ı gördükten sonra, onu, yönetmen Todd Phillips‘in geçen yılki filmi Felekten Bir Gece‘yle kıyaslamak -adeta- Allah’ın emri gibi bi şey..
O zaman da görüyoruz ki bu film, Felekten Bir Gece‘nin hem senaryo zenginliğinin; hem de komedi türünün klasik işleyişini tamamen çarpıtan, oldukça özgün senaryo ve yönetmenlik denemesinin yanından bile geçemiyor.. Hiç kuşkusuz ki Git Başımdan, seyircisinin ilgisini tamamen oyuncu performanslarına dayanarak ayakta tutmaya çalışan, zaman zaman güldürmeyi beceren, ama özellikle senaryosunun yetersizliğiyle, sıradan olmaktan da kurtulamayan bir komedi..
Yine de, bu haftanın bir diğer güldürüsü olan -fazlasıyla demode- Yine mi Sen? filminin yanında -adeta- bir şaheser gibi kalmakta ki o da ayrı..