Hayatta pek çok şey gibi futbol sevgisini de daha çocukken, çevremizdekilere bakarak, onlardan etkilenerek öğreniriz. Ancak yaşamın bizi sürüklediği güzergah/deneyimlerimiz bizi ve sevgimizi biçimlendirir. Ölümcül bir aşktan yarım yamalak bir ilgiye kadar değişen yelpazede kendimize yer buluruz. Cass filmi de futbol şiddetinin uçlarında yaşayan gerçek bir adamın hikâyesini aktarıyor.
Jamaika asıllı terk edilmiş zenci bir çocuk olarak, işçi sınıfından sevecen ve beyaz tenli bir aile tarafından evlat edinilecek kadar şanslı bir çocuktu Carol Pennant. Ama ten rengi nedeniyle tutucu İngiliz toplumunun bir parçası olması mümkün değildi. Ancak yumruklarını konuşturduğu zaman biraz saygı görüyordu. Londra sokaklarının Cassius (Muhammed Ali) Clay’i olmak istedi. Bu yüzden hiçbir zaman benimsemediği Carol’u çöpe attı ve Cass adını aldı.
Ancak iri cüssesi ve sert yumrukları kalbindeki boşluğu doldurmaya yetmiyordu. Çocukken derisini sabun ve fırçayla yüzmeye çalışmasının sebebi aslında basitti: Bir topluluğa ait olmak. Bunun için futboldan daha iyisi olabilir mi?
West Ham United atkısıyla maça giderken bir taraftar kavgasına rastladı. Mahallenin barında sürekli içki içip takımının marşlarını coşkuyla söyleyen, ama ona pislikmiş gibi davran “abi”leri de oradaydı. Hiç düşünmeden atıldı, yaşından büyük fiziğiyle vurdu ve yumruk yedi. Artık Londra sokaklarında bir kara leke değildi, West Ham United’lıydı. Ancak bu aidiyet duygusunun bedeli tam bir holigan olmaktı.
Holiganizm
Holiganizmin kökeni hakkında pek çok rivayet mevcut. Ama en makul açıklama belgelerle de desteklenenlerdir: 1890’larda Londra’da etkin olmuş İrlandalı bir çete polis kayıtlarına Hooligan Boys olarak geçiyor. Terim daha sonraları yıkıcı, agresif ve zorba tavırları ifade etmek için kullanılıyor. 1970’lerde saha içindeki mücadele tribünlere sıçrayıp taraftar grupları arasında kavgalara dönüştüğünde bugünkü anlamına kavuşuyor.
Tarftar çeteleri, yani holiganlar, belirgin anlamda ilk olarak Manchester United ve Chelsea arasındaki rekabetten doğdu. Futbol kulüplerine zaten tarihleri boyunca spordan öte din, mezhep, sosyal sınıf ve ideolojik anlamlar yüklenmiştir. Sahada oynanan oyun bu farklılıkların ifadesi olmuştur. Ama artık mağlubiyet ya da galibiyetin tatmin edemeyeceği bir öfkenin boşalma vakti gelmiştir. Manchester United’ın çeteleri (Cockney Reds, Red Army, I.C. Jibbers, Perry Boys) ve Chelsea’nin grupları (Headhunters, Shed Boot Boys, North Stand Boys, Pringle Boys) beraberinde diğer kulüplerin de kendi çetelerinin oluşmasını sağladı.
Inter City Firm ve Cass
Cass bu furyaya kapılmakla kalmadı, İngiltere’nin en belalı holigan çetelerinden biri olan Inter City Firm’ün kurucusu ve lideri haline geldi. Deplasmandan deplasmana koşuyor, kalabalık grupları kolayca organize ederek rakip çetelerle şiddetli kavgalara girişiyordu. Artık West Ham United’ın ligde aldığı dereceler yeterli değildi, hangi takımın çetesinin daha fazla medyada yer aldığı, diğer çeteleri ne kadar sindirdiği, kimin kavgadan galip çıktığına bakılıyordu.
80’lere gelindiğinde İngiltere sancılı bir dönemden geçiyordu. Gelir dağılımındaki uçurumun gittikçe arttığı, sınıfsal uçurumların genişlediği, muhafazakarlığın egemen olduğu yıllar. Böylesi boğucu bir ortamda taraftar kavgalarının şiddeti de gittikçe artıyordu. Ancak Demir Leydi Margaret Tatcher, Arjantin’in ayakucundaki Faulkland Adaları’nda savaşmaktan çekinmiyordu, holiganlara hadlerini bildirmekten mi çekinecekti?
Emniyet güçlerinin yoğun bir baskısı başladı. Ama sadece çıkan olayları bastırmak yeterli değildi. Göz korkutmak için örneklere ihtiyaç vardı. Piyango bizim Cass’a çıktı.
Cass Pennant, aldığı 4 yıllık hapisle, İngiltere’de ceza alan ilk holigan olarak tarihe geçti. Hapisten çıktıktan sonra da içine iyice gömüldüğü ortamdan uzaklaşamadı. Ama ikinci kez hapse düşünce yaşamını gözden geçirmeye karar verdi. Bir holigan çetesi lideri olarak meziyetleri neydi? Organizasyon, tehditkarlık ve gözünü budaktan sakınmama. Bunların hepsi bodyguardlık için uygundu. Londra’daki pek çok gece kulübünün kapı güvenliği organizasyonunu üstlendi, ama şiddet peşini bırakmadı.
Tribünlerden sinemaya
Bu çok ilgi çekici hikâyeyi sonuna kadar anlatmanın gereği yok. Çünkü 2008 yapımı Cass filmi hepsini oldukça ustalıklı bir biçimde aktarıyor. Sinematografik açıdan çok bilindik, klasik bir anlatım var karşımızda. Kamera ve kurguda sıradışılık ya da özgünlük aramayan, ama içi dolu dolu gerçek bir hikâyeyi belli bir seyir zevki ile perdeye yansıtmayı amaçlayan bir film. Bunda başarılı olmasının en büyük sebeplerinden biri oyuncu kadrosu. Özellikle Cass’ı canlandıran Nonso Anozie çok başarılı. Diğer aktörler de ondan geri kalmıyor. Hikâyenin asıl kahramanı Cass Pennant’ın kendisini de ufacık bir sahnede de olsa görmek mümkün.
Holiganizm üzerine yapılmış belli sayıda film var (Green Street Hooligans, The Firm, The Football Factory vs). Cass özellikle gerçek bir hikâyeden uyarlanması nedeniyle öne çıkıyor, ama sinemasal anlamda belli bir kaliteyi tutturmuş olmasının da payını unutmamalı.
Cass Yönetmen: Jon S. Baird
Senaryo: Jon S. Baird (Cass Pennant ve Mike Ridley’in kitabından uyarlama)
Oyuncular: Nonso Anozie, Natalie Press, Leo Gregory, Gavin Brocker
Yapım: 2008, İngiltere, 108 dk.
Bu yazı ilk olarak aylık futbol dergisi GOAL’ün Ağustos sayısında Futbol ve Sinema isimli köşede yayımlanmıştır.