Ucundan kıyısından bir şekilde bu sene de tutunmayı başardığım !f İstanbul, tüm hızıyla devam ediyor. Unutmayınız, festival İstanbul’da bitse bile, Anadolu çapında geniş bir coğrafyaya yayılacak.
Festivallerin yılmaz Uzakdoğu avcısı bendeniz, festivalin açılışını her ne kadar Dallas Buyers Club adlı filmle yapmış olsam da, hemen ardından Japonya ile kendimi arındırmayı başardım.
Aids/HIV’ın 1980’lerdeki gün yüzüne çıkışına ağır maço bir karakterin dünyasından bakarak başlayan film, gerçekten iyi başlayıp, bir film nasıl Halivudlaştırılır’ın güzel bir örneği maalesef. Hafızalardaki yerini yalnızca iki oyuncunun (Mathew McConaughey ve Jared Leto) performansı nedeniyle sağlamlaştıracak filmin bana sorarsanız pek bir yeniliği yok. Ödül avcısı performanslar ve o minvaldeki seyirciye hitap edebilecek filmde en çok Jennifer Garner‘ın harcanmış olması üzücü. Sanırım Garner, Ben Affleck’le evlenerek kendi sonunu hazırladı ama işin magazin yönüne girecek göz, şimdilik bende yok. Dolayısıyla biz gelelim Uzakdoğu işlerine.
Mogura No Uta: Köklere Geri Dönüş?
Takashi Miike‘nin bu sene festivalde gösterilen filmi Mogura No Uta: Sennyû Sôsakan: Reiji / Köstebek Şarkısı, aslen bir mangadan uyarlama olmasına rağmen, Miike‘nin tarzına aşina olanları mest edecek bir film. Uzun metraj kariyerine yakuza filmleriyle başlayan ve filmografisinde hatırı sayılır miktarda yakuza filmi olan Miike‘yi yeniden benzer sularda görmek harika bir duygu. Üstelik, yönetmenin o kendine has tarzını özleyenler için de hem şiddet dolu hem de son derece komik bir film Mogura no Uta.
Yayın hayatına 2005 yılında başlayan ve halen devam eden aynı adlı manganın uyarlaması filmde, arıza bir polis memurunun, yakuza dünyasına gizli ajan olarak girmesinin komik hikayesi anlatılıyor. Milli olmak için sevdiği birisini bekleyen bakir Reiji, amiri tarafından gizli görevle görevlendirilir. Sevdiği kız olan polis memuru Junna’ya bile söyleyemeden, birdenbire kendini yakuza dünyasının içinde bulan Reiji, ancak kendi arıza doğasının yardımıyla yakuzanın içinde tutunabilecek bir tiptir. Reiji’nin şiddetten dolayı bol acılı ve bir o kadar da komik hikayesinin devamı da -filmin finaline bakacak olursak- gelecek gibidir.
Kaze Tachinu: Sakin Sularda Seyretmek…
Kaze Tachinu / Rüzgar Yükseliyor, Hayao Miyazaki‘nin ha emekli oldu, ha emekli oluyor haberlerine bir yenisini ekleyerek, nihayet karşımıza çıktı. Açıkçası Miyazaki cephesinde yeni bir şey yok, ama her zamanki gibi güzel bir şey var.
II. Dünya Savaşı’nın simge uçaklarından biri olan Zero Fighter‘ı tasarlayan Jiro Horikoshi‘nin hayatını ele alan anime, savaşın karanlık tarafına hiç girmeden, sadece hayallerinin peşinden giden bir adamın hikayesini anlatıyor. Miyazaki’nin idealist karakteri son tahlilde savaş endüstrisinde üretim yapan bir mühendis ve ne kadar aksini iddia etse de, ortaya çıkardığı şeyin insanları öldürmek için kullanılacağını bilmiyor olamaz. Miyazaki de belki bu durumun farkında ve kahramanının düşlerinden karabasanları eksik etmiyor. Film de bu yönüyle yetişkin dünyasının etik meselelerinde zorlu sorulara yelken açarak, her zamanki gibi hayat kadar basit ve bir o kadar da karmaşık bir Miyazaki’yle bizi baş başa bırakıyor.
Miyazaki’nin bu son şölenini kaçırmak istemeyenler için Rüzgar Yükseliyor 21-22 Şubatta Cinemaximum Budak Sinemasında, 23 Şubatta ise Cinemaximum İstinyepark’ta gösterilecek.