Yeniden çevrimler güzeldir, iyi yeniden çevrimler daha da güzeldir ve bu yazının başlığı 1990 yapımı Flatliners’a ithafendir.
Flatliners, 1990 yapımı olan, sanırım 90’lı yıllarda bolca izlemişizdir çünkü TV kanallarında sıkça gösterilirdi. Bazı filmler vardır ki televizyonda denk geldikçe başı sonu ortası fark etmez, ekrana hapsolur tekrar tekrar izleriz. Flatliners (1990) o filmlerden. Yazımızın konusuysa 1990 yapımı Flatliners ve 2017 yapımı Flatliners arasındaki 7 ölümcül günah/fark…
Ölümün ötesinde ne var herkes bilmek ister, gidip de gelme şansımız olsa kimse bu şansı kaçırmak istemez sanırım. Flatliners’ın ana teması da bu. Bir grup tıp fakültesi öğrencisi sırayla birbirlerinin kalbini durdurup yani birbirlerini öldürüp acil müdahale ile öldürdükleri arkadaşlarını ölümün elinden geri alırlar ve yaşadıkları deneyimi birbirleri ile paylaşırlar. İki film arasındaki 7 fark tam da bu noktada başlıyor. 2017 model Flatliners için kurabileceğim tek cümle; “harika bir filmin nasıl mahvedildiğine örnektir” olabilir. 1990 model Flatliners’ın gizemli, dumanlı, estetik, samimi ve gergin atmosferini 2017 modelinde bulamıyoruz. Oyunculuk da buna dâhil. Hatta neredeyse iki filmi birbirine bağlayan tek faktör Kiefer Sutherland demek geliyor içimden lakin bu bağlamda Niels Arden Oplev’in hakkını da yemek istemem. Sutherland’ı kısacık bir rol ile de olsa filme dâhil etmek harika bir saygı duruşu. Eski dostla karşılaşır gibi…
1990 yapımı Flatliners’ın ölüm deneyimi, kefaret ve vicdan muhasebesi ile bütünlenirken, 2017 model Flatliners hafızalarımızda bir arpa boyu kadar bile yer etmeyecek içi boş bir çılgın gençlik filmine dönüşüyor. Dönüşmekle kalmayıp ölümü deneyimleyen gençlerimizde Lucyvari bir aydınlanma, bir içsel/bilgisel/zihinsel ama gülünç bir sıçrama baş gösteriyor, bu da yetmiyor ölüm sarhoşluğuna kapılmak mı demeliyim, madde kullanmışçasına bir zıvanadan çıkma hali de cabası. İlk film ne kadar hedefine ulaşıyorsa, “ikinci film hedefinden o kadar uzaklaşıyor” bile diyemeyeceğim zira bir hedefi var mı o da belirsiz. Acemice yazılmış, üzerine hiç düşünülmemiş, tutarsız bir senaryo… Oysa ana malzeme son derece güçlü. 1990 gençliğinin ölüm kavramına merakı bilimsel bir keşif arzusu ile beslenirken 2017 gençliğinin merakı, kariyer imkânı, zincirlerini kırma deliliği, ölü kardeşe özlem duyguları ile zırvalıyor. Küçük siyahi kızımızın anneye isyanının altı doluyor mu? Hayır. Sevgilisini hamile bırakıp sonra da terk eden yakışıklı gencimizin hikâyesinden ne anladık? Affedildi mi ki mağdurun hayaleti peşini bıraktı? Mesela yazarınızın fikrince, Joel Schumacher’in Flatliners’ını bunca yıl sonra aynı keyifle yeniden ve yeniden izleyebiliriz ancak Niels Arden Oplev’in Flatliners’ının mecbur kalınmadıkça tekrar izlenmeyeceğinden hatta kısa sürede unutulacağından emin olabilirsiniz. Bu durum yazarınızın taraf tutmasıyla ilgili değil, tamamen yeniden çevrim Flatliners’ın basit, ucuz, izle tüket ve unut yapısı ile ilgili.
Beri yandan, ilk filmin bütün yan hikâyelerinden (karakterlerin geçmişlerinden) birer film daha çıkar. Kefaret ve vicdan temalı temel yapısıyla izleyiciye söylemek istedikleri olan bir filmin 27 yıl sonra çalakalem yazılmış taklidinde ise yan hikâyeler bomboş, söyleyecek hiçbir şeyi yok, maksadı sadece izleyeni germek fakat onu da başaramıyor. Oplev, ufak tefek değişiklikler ile aynısını yapmak istememişse de bir değişiğini de yapamamış hatta iyi bir filmin kötüsü nasıl çekilir temalı bir çalışma yapmak istemiş gibi.
Özetle; iki film arasındaki fark esasen 1990 Flatliners’ından bir kısa diyalogda gizli.
*Tam olarak bunu neden yapıyorsun?
*Ölümün ötesinde herhangi bir şey var mı bilmek için
Felsefe yapamadı, din yapamadı şimdi sıra mutlak bilimde
Finalde bilim, sırasını yeniden dine ve felsefeye savsa da filmin genç doktorlarının bilim insanı duruşlarına karşılık yeni nesil Flatliners’ın doktorlarının bilimle pek alakası yok. Karşımızda, ölen kardeşe duyulan özlemle başlayan bir deney var, deneyden sonra Lucyvari bir sıçramayla mesleki bir aydınlanma var, ölmek deneyiminin uyarıcı madde etkisi var, aynı zihinsel sıçramayı kariyeri için isteyen, bu uğurda kobay olmak isteyen başarısız bir doktor var vs.
Esasında bir filmde tıp fakültesi öğrencileri, diğerinde ise ergen doktorlar var!
1990’lar ve 2000’ler gençliğinde mi aramalıyım farklılığın sebebini yoksa Schumacher’in derinliğinde, Oplev’in sığlığında mı bilmiyorum, son tahlilde Flatliners (1990) fazlasıyla iyi bir film, Flatliners (2017) oldukça kötü bir film…
Keyifli ve deneysel seyirler…