Berlin Film Festivali Yarışma Bölümü’nde yer alan “Fire at Sea” (Fuocoammare) yönetmenliğini Gianfranco Rosi’nin yaptığı, Akdeniz yer alan Lampedusa adasındaki hayatı anlatan bir belgesel. Ada hayatına iki farklı açıdan yaklaşmayı tercih eden Rosi bir yandan Sicilya’ya kaçmak için Afrika’dan denize açılan ve kendini Lampedusa açıklarından bulan göçmenlere, diğer bir yandan da ada yerlisi İtalyanların yaşamına odaklanıyor.
Lampedusa İtalyanların yaşadığı bir ada olmanın dışında aynı zamanda da denizde mahsur kalmış göçmenlerin ve göçmen dramının ilk durağı. Denize açılan ve günlerce denizde kalan bir bottaki yüzlerce kişinin kurtarıldıktan sonraki ilk adresi. Bir balıkçı kasabasını andıran, ancak devletin de desteklediği bir bölge. Göçmenlerin açlık, susuzluk, havasızlık, sıcaklık ölümle burun buruna kaldığı süreçte hemen her gün yeni botlara, iki anlamıyla da yeni yüzlere yardım eden ekiplerin bulunduğu önemli bir nokta. Rosi’nin kamerasına yansıyan ilk bakışta iki farklı ada gerçeği gibi de dursa, asıl dikkat edilmesi gereken iki tarafın birbirine olan ilgisizliği. Ada şartlarında yetişen Samuele’nin gündelik zorluklarla mücadelesinin uzağında yer alan göçmenler ve onların yaşadığı drama kalınan istemsiz kayıtsızlık. Doktor’un da dediği gibi ölen çocuklar, ölen kadınlar, hamileler, insanlar asla alışılabilecek bir durum değil, hele ki onlara otopsi yapmak, kesmek, dokunmak ve incelemek yapmak zorundaysanız. Keza yardım ekibi için de aynı durum geçerli, yaptıkları işin sıradanlaşmışlığına karşın onlar da durumu kabullenememekte. Durumu kabullenen, duruma alışmış olan tek grup olayın şahsen içine girmeyen, yaşananları radyonun hoparlöründen dinleyen ada sakinleri.
Gianfranco Rosi’nin “Fire at Sea” filmi yıllardır süren, bizim kıyılarımıza da artık fazlasıyla sık vurmaya başlamış göçmen sorununa kalınan kayıtsızlığın acımasızlık veya vicdansızlıkla alakalı olmadığını, insan doğası gereği insanın, hele ki bizzat deneyimlemiyorsa etrafında yaşanan dramın, dramların oldukça uzağında durup duruma alıştığını gösteriyor. Yalnızca birkaç metre ötede yaşananlarının farkında olmayan, yaşananları istemsizce umursamayan Lampedusa sakinleri ise bunun en iyi örneği.