Doğan Kitap’tan çıkan Sinema, Benim Memleketim – Filmlerimin Öyküsü adlı kitapta Fatih Akın kendi dünyasını bir nehir söyleşi, bir anlatı şeklinde ortaya koyuyor. Bu yazı o kitaptan yapılan alıntılarla ve Fatih Akın’ın filmlerine değil, filmlerin Fatih Akın’ına yoğunlaşılarak oluşturuldu.
* Büyük halamın benden beş yaş büyük oğlu Hikmet’in 8mm’lik film projektörü vardı ve küçük gösterimler düzenlerdi. Bir tören gibiydi: Işıklar söndürülür, film bobinleri yerleştirilirdi. Filmleri beyaz bir duvar kağıdına yansıtıyorduk. Hikmet’te Öldüren Karatecinin İntikamı (Fist Of Fury,1972) filminin ezbere bildiğim ilk bölümü vardı; tüm diyalogları bugün de aklımda. Herkesi bir güzel benzeten Bruce Lee kadar büyüleyiciydi ritüelimiz: Işık ve gölge, projektörün sesi… Sonra geriye sarıp tersten oynatmak; işte böyle bir şeydi.
* Ben daha çok video çağının çocuğuyum. Önceleri arkadaş ve akrabalarımızda izlerdik. Bazı ailelerin iki videoya sahip olma lüksü vardı. Bu durumda anne babalar oturma odasında Türk filmlerini seyrederler, biz de çocukların odasında Kung Fu, Louis de Funes, Bud Spencer, ayrıca Sergio Leone ve Clint Eastwood filmleri izlerdik. Onları Yükseğe As (Hang’em High, 1968), sekiz yaşımdayken videoda izlediğim bir filmdir.
* 12 yaşındayken odamda, çoğunluğu Bravo dergisinin verdiği Rocky ve Rambo posterleri olmak üzere, birçok Stallone posteri asılıydı. Daha sonra odam bir Madonna tapınağı haline geldi.
* Sonrasında sinem tutkusunun efemerası duvarı kapladı: Sinemaların afiş panolarından James Dean, Baba (The Godfather, 1972) ve Taksi Şoförü (Taxi Driver, 1976) film karesi fotoğrafları. Son Samuray’a (The Last Samurai, 2003) bayıldığımdan Adam’la (Bousdoukos) UCI sinemasının merdiven sağanlığından filmin üç metrelik bir afişini yürütmüştük.
* Sınıftaki kızlar Tom Cruise’a hayrandı. Top Gun (1986) deniz kuvvetlerinin reklam filminden başka bir şey değildir ama bunu o zamanlar farkına varmamıştım. Alan Parker’ın Şeytan Çıkmazı (Angel Heart, 1987) filmi hoşuma gittiğinden Missisipi Yanıyor’u (Missisipi Burning, 1988) izlemek için sinemaya gitmiştim.Bu, Hollywood yapımı ilk politik filmdi ve beni uyandırmıştı.
* Beni yeniyetmelik çağımda etkileyen silahlar ve askerlikle yoğrulmuş ilel erkek kültürü bir zırvalıktı. Costa-Gavras’ın Kayıp (Missing, 1982) filmi televizyonda ARD kanalının gece kuşağında gösteriliyordu. Bir gerilim filmi olarak olağanüstü etkili, inanılmaz derecede ilgi uyandıran bir anlatımı var, ama kahramanlar futbol stadındayken cesetleri camdan gördükleri o görüntüler insanı pek rahat bırakmıyor doğrusu. Elbette filmin tabutun uçaktan çıktığı son planını Yaşamın Kıyısında’da alıntıladım. (Ege Görgün – Landlord)