BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Mert Tanöz

Filmekimi’nde Ne İzlesem

Filmekimi’nde önceliği olan filmlere ilişkin kısa açıklamaların da olduğu uzun bir liste. Yazının sonunda ise şahsi öncelik listem.

filmekimi

Filmekimi’nde önceliği olan filmlere ilişkin kısa açıklamaların da olduğu uzun bir liste. Yazının sonunda ise şahsi öncelik listem.

Mert Mert Tanöz

Bir filmi izlenmesi gerekli ya da gerekli değil olarak nitelendirmek pek doğru değil. İyi ya da kötü her filmin insana bir bakış açısı kazandırdığı, olaylara ve durumlara yaklaşımla ilgili yeni bir yöntem sunduğu gerçeği karşısında bir filmi lüzumsuz olarak nitelendirilemeyeceği de açıkça görülüyor. Ama yine de Filmekimi’nin bu sıkışık programında bazı filmleri elemek gibi bir durum söz konusu.
Aşağıda festivaldeki tüm filmlere ve neden öncelik sahibi olup olmadıklarına ilişkin küçük notlar aldım. Fakat zaman kaybetmek istemeyenler için en altta filmleri önceliklerine göre (1 en öncelikli) üç kategoriye ayırdığım çok daha kısa ve pratik bir liste yer almakta.

asdf

Mantıksız Adam (Irrational Man):

Bir Woody Allen filmi olan Mantıksız Adam hem ABD yapımı olması, hem yönetmeninden dolayı hem de tanıdık oyuncu kadrosuyla zaten vizyona gelecek filmlerden biri. İzlemek için acele etmeye gerek yok.

Dheepan:

Fransız yapımı olan ve Paris’te Sri Lanka’lı üç mültecinin yaşadıkları zorlukları anlatan film, bugünkü “sığınma” meselesine olan yakınlığı ile öncelik sahibi olan filmlerden.

Bayan Amerika (Mistress America):

Greta Gerwig şahsen beğendiğim bir oyuncu. Fakat film yine Mantıksız Adam’da olduğu gibi vizyona geç de olsa gelecek filmlerden. Ama ben yine de programda araya bir yere sıkıştırılması taraftarıyım, çünkü Gerwig kahkaha dolu yapımlarda değil keyifli komedilerde yer almayı seven bir oyuncu.

the-measure-of-a-man-cannes-film-festival-2

İnsanın Değeri (La Loi Du Marchè):

Başrolde Vincent Lindon ismini görmek bile yeterli. Ancak devletin insana, vatandaşına verdiği değeri (!) gözler önüne seriyor oluşuyla festivalin kaçırılmaması gerekenlerinden biri haline geliyor. Özellikle de bugünün koşullarında vizyona sokulması engellenecek bir film gibi duruyor.

Ixcanul:

17 yaşında bir kızın ailesine rağmen evlilikten kaçıp yanardağın ardındaki dünyayı keşfetme macerasını anlatıyor. Bu macerada kendini yarı yolda bırakan mevsimlik işçiden ayrılışıyla kendi kültürünü de yeniden tanımak durumunda kalan Maria’nın hikayesi bir Guatemala yapımı olduğundan dolayı vizyona gelmesi zor filmlerden. Hesse severlerin beğeneceği bir yapım.

Life:

James Dean ve Dennis Stock’ın yakın arkadaşlığını ve birlikte yükselişlerini anlatan biyografik nitelikli bir yapım. Kısacası bir yükseliş hikayesi. Bana kalırsa programdaki zayıf filmlerden.

Lolo:

Lolo, konusuyla dikkat çeken keyifli bir komedi. Julie Delpy imzalı film bekar bir annenin sevgilisi ve oğlu arasındaki “paylaşamama” kaynaklı kıskançlık dolu savaşı irdeliyor. Yine keyifli bir komedi, Başka Sinema’da göreceğimiz ama festivalde de araya sıkıştırılabilecek filmlerden.

My-Golden-Days-Directors-Fortnight

En Güzel Günlerim (My Golden Days):

Tacikistan’da yıllarca yaşadıktan sonra evine, Paris’e dönmeye karar veren Antropolog Paul’ün hikayesi; Paul’ün büyüme serüveninin yanında dönemin, gençliğin ve aile ilişkilerinin işlendiği bir film. Açıkçası riskli gördüğüm yapımlardan. hayal kırıklığı da yaratabilir, muhteşem de çıkabilir. Bence alınası bir risk (En azından sabah seansına)

The Witch:

New England’daki cadı avından esinlenen, 1630 yıllarında geçen gerilimli ve korku türüne yakın bir yapım. Dönem sevdiğim bir dönem, batıl inançlara değinişiyle de sevdiğim bir konu. ABD ve Kanada ortak yapımı olan film vizyona geleceklerden biri gibi duruyor. Şahsen ben vizyonda görmeyi bekleyeceğim gibi.

Baskın:

Baskın filmi zaten epey bir kişi tarafından bekleniyordu. Yakın tarihte de vizyona girecek bir yapım. Bilet kalmadığından neredeyse emin olsam da premierine gitmek isteyenler gidebilir, ama vizyona kesinlikle ve yakın bir tarihte girecek. İzlemek için festival programını bozmaya gerek yok.

theprogramlancearmstrong

Kronik (Chronic):

Meksika – Fransa ortak yapımı olan film bir bakımevinde hastalarla ilgilenen erkek hemşire üzerinden ilerliyor. Sakin fakat çarpıcı bir yapım. 92 dakikalık film durağan olmasına rağmen izleyiciyi sıkmayacaktır. Merakla beklediğim filmlerden beri.

Son Efsane (The Program):

Son dönemdeki birçok biyografiden biri de Son Efsane. Lance Armstrong’un yükselişine hem kariyeri hem de dahil olduğu program üzerinden değinen, madalyonun iki yüzünü birlikte işleyen bir yapım. Vizyona gelecek, ama ben yine de festivalde izlenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Ex Machina:

Dünyasıyla, görselleriyle, karakterleriyle beni büyüleyen ama bittiğinde yüzeysel kaldığını ve yeterince derinleşmediğini fark ettim bir yapım. Ayrıca film internette var. Sinema atmosferinde daha etkileyici olacak bir yapım, ama ben evde izledim pişman da değilim.

Bir Varmış Bir Yokmuş (Tale Of Tales):

Hareketli ve yorucu bir film. İnternette var, vizyona veya Başka Sinema’ya da gelecektir. Sinemanın keyfi ayrıdır tabi fakat yine de evde karanlık bir odada, yeterli bir büyüklükte bir ekranda da rahatça izlenebilir. Hani izlemek için zorlamaya da gerek yok, dediğim gibi en kötü internet.

Marguerite-Movie-Review

Marguerite:

Konusu kadar fragmanı da eğlenceli olan, üst sınıfa değinen gerçek bir komedi. 127 dakika olmasına rağmen bir çırpıda bitecek keyifli ve hiciv dolu bir yapım. Ben sabırsızlıkla bekliyorum.

Ben, Earl ve Ölen Kız (Me And Earl And The Dying Girl):

Amerikan bağımsız filmlerinden biri olan yapım vizyona girmesi zor yapımlardan biri. Eğlenceli olduğu kadar dramatik de bir yapım. İki film arasında izlenebilecek; yormayan, sıkmayan ama mesajını vermeyi de başaran hoş bir film. Şahsen gidiyorum.

Microbe & Gasoline:

Ergenlikle çocukluk arasındaki farklı karakterdeki iki gencin yaz tatilindeki yol macerasını anlatan bir macera filmi. Keyifli, eğlenceli fakat benzerleri olan bir yapım. Festival yoğunluğunu bir an olsun unutmak isteyenler için gülümseten bir film. Yine de festivalin zayıflarından.

eaebfb263a59d3319cac2114b3bff0aa

İnatçılar (Rams):

İzlanda yapımı film 40 yıldır birbiriyle konuşmayan iki inatçı kardeşin, yaşanan salgın sonucu birlik olup koyunlarını kurtarma hikayesini anlatıyor. İronik, keyifli ve iğneleyici bir yapım. Başka Sinema’da gösterilebilir, fakat bu riske girmeye gerek yok. Festivalin adına yakışır bir film.

Carol:

Carol filminin yankıları gittiği her yerden ulaşıyor bizlere. Senenin en etkili yapımlarından biri, hatta belki de ta kendisi. Vizyona girecek olmasına karşın bu filmin hakkını festivalde izleyerek vermek gerek. Mecbur kalmadıkça programdan çıkmaması gerekli. Cate Blanchett yine yapmış yapacağını.

Hasret (Yearning):

Alman yapımı bir belgesel olan Hasret, İstanbul’un gösterilmeyen yüzünü, perde arkasını anlatıyor. İstanbul’un birçok yüzüne, birçok meselesine gözlemci olarak değiniyor, gerçekleri çıplak gözle göstermeye çalışıyor. “Ağır” gelebilecek bu yapım ancak festivalde izlenir.

coin-locker-girl-will-screen-at-the-new-york-asian-film-festival

Emanet (Coin Locker Girl):

Güney Kore yapımı bir aksiyon olan film konusuyla da özel bir yere sahip. Bir organ kaçakçısının emanet dolabında bulduğu kız çocuğunu yetiştirme hikayesi olan film, ahlak ve değerler üzerine çatışmalar içeren hareketli bir yapım. İnternette var, fakat yine de festivalde izlemenin keyfi başka.

Umudun Tarifi (An):

Orijinal isminin kısalığı yüzünden internette bulması zor yapımlardan biri. Japonya kökenli bir yapım olduğu için vizyona da gelmeyecek gibi. Fantastik bir boyutu da olan bu keyifli yapım, hayatın zorlukları karşısında bir araya gelen iki kişinin buluşmasını anlatıyor. Festivalin en sakin ve en keyifli filmlerinden biri olan Umudun Tarifi, festivalin tam ortasında izlenecek, moral kaynağı bir yapım.

Küçük Kız Kardeşim (Our Little Sister):

Büyükannelerinin evinde yaşayan üç kız kardeşin, babalarının cenazesinde küçük kız kardeşleriyle tanışırlar. Dört kızın dört mevsimde bir aile haline gelişini işleyen film, sakin ama dokunaklı bir aile dramı. Başka Sinema’ya gelmesini umduğum, ama festival programıma da ekleyecek kadar öncelik sahibi olmayan bir yapım.

The Lobster:

Fantastik olduğu kadar dramatik de olan sakin bir komedi. Festivalin en beklenen yapımlarından biri. Colin Farrell ve Rachel Weisz isimleriyle de öne çıkan, festivalin kaçırılmazlarından.

5555fc9e1aaec7043ea4aa08_cannes-film-festival-2015-the-lobster-colin-farrell

The Club:

Mizah dolu karanlık bir film olan The Club, günahlarından arınmaları için gözlerden uzak bir sahil kasabasına gönderilen dört rahip ve bir kadın kahyanın, gelen beşinci rahiple bozulan düzenlerini konu alıyor. Şili yapımı olan film vizyona gelmeyecekler listesinde üstlerde. Ben kaçırmayacağım, siz de kaçırmayın derim.

Mükemmel Bir Gün (A Perfect Day):

Sicario’nun hemen ardından yine bir Benicio Del Toro filmi görecek olmak beni fazlasıyla keyiflendirdi. Yine şavaşa, çatışmalara ve sonuçlara değinen bir yapım. Dram dolu olmasına karşın vaad ettiği mizahla programın öne çıkanlarından.

Sakin Batı (Slow West):

16 yaşındaki İskoç bir aristokratın, sevdiği kızın peşinden Amerika’nın batısına yolculuk eder. Bir İngiliz Western’i olan film, “batı”da hayatta kalma mücadelesini işliyor. Oyuncular ve karakterler arası ilişkiler filmi öne çıkarsa da internette bulunuyor oluşuyla önceliğini kısmen kaybediyor. Program yoğunluğundan gidemeyeceğim bir yapım ama izleyeceğim. Vakti olanın da salonda izlemesini tavsiye ederim.

knight-of-cups-still

Knight Of Cups:

Uzun zamandır beklediğim film oyuncu kadrosunun yanı sıra sunduğu dünyayla da ilgi çeken, etkileyici yapımlardan biri. Gidip görülmesi gerekenler listemde ilk üçte yer alan filmin festivallerden tam not almadığını ve vizyona girme ihtimalinin yüksek olduğunu hatırlatırım. Ama bence gidip görün, en kısa zamanda.

Güneş Tepedeyken (The High Sun):

Aynı oyuncularla üç farklı dönemde işlenen, üç farklı aşk hikayesi. Düşmanlıklara, değişime ve etkilerine dair önemli bir yapım. Vizyona gelmeyeceği gibi Başka Sinema’ya gelmesi de kuşkulu olan film, yorucu fakat görülmeye değer.

Paulina:

Paulina, Arjantin’in ücra bir köşesinde öğretmenlik yapmak için hayatını ve şehri geride bırakan bir kadının hikayesi. Köyde öğrencileri tarafından tecavüze uğrayan Paulina, yaşadıklarına rağmen öğretmenliğe devam ederek toplum yapısına ve değerlere karşı mücadele ediyor. Listemde en üst sırada.

argentina-lapatota-15

Annem (My Mother):

Kadın yönetmenin ergen kızı, annesi ve kendini beğenmiş Amerikalı film yıldızıyla yaşadığı sorunları anlatan, duygusal yönü fazla olan bir komedi. Yönetmen Nanni Moretti’den otobiyografik bir yapım.Görmeye değer, öne çıkan filmlerden biri.

Babam (Babai):

Annesini kaybetmiş, babasını da kaybetmek üzere olan Nuri’nin yaklaşmakta olan savaşa karşın babasının yanına, Almanya’ya yerleşme mücadelesini anlatan bir film. Dram dolu yapım vizyona gelmeyeceği gibi Başka Sinema’da da yakın tarihte göremeyeceğimiz filmlerden.

Annemle Geçen Yaz (The Second Mother):

Sao Paulo’da zengin bir ailenin yanında hizmetçilik ve dadılık yapan Val üzerinden değişmekte olan aile yapılarına, kültürel ve sınıfsal farklılıkların bu değişimdeki rolü ve yerine değinen sıcak bir yapım. Başka Sinema’ya gelecek bir yapım da olsa programda bir yerlere sıkıştırılabilir, özellikle de günün sonuna.

th

Saul’un Oğlu (Son Of Saul):

Uzun zamandır beklediğim etkileyici bir yapım. Auschwitz kamplarının perdeler ardına saklanan korkunç boyutuna değinen sıra dışı ve özel bir film. Fakat filmi izlemeden önce Giorgio Agamben’in “Tanık Ve Arşiv” adlı kitabını KESİNLİKLE okumak, en azından “Muselmann” kavramını iyice öğrenmek gerekli. Yoksa hakkı yenmiş olur.

Aşk Vadisi (Valley Of Love):

Isabelle Huppert ve Gérard Depardieu’nün başrollerini paylaştığı keyifli bir film. Vizyona gelecektir, gelmese bile internette bulmak rahatlıkla mümkün olacaktır birkaç hafta içinde. Güzel, keyifli, fakat festival için zayıf kaçan bir film.

London Road:

Bir müzikal olan London Road eğlenceli bir dille seri katil cinayetlerini anlatan sıra dışı bir yapım. Atmosferiyle Pride filmini hatırlatıyor. Başka Sinema’da izlenebilecek olan film festivalin öne çıkanlarından değil.

LONDONROAD_PORTRIT-1

Nahid:

İran’da geçen film, boşanmış bir kadını ve 10 yaşındaki oğlunu kaybetmemek için verdiği mücadeleyi anlatır. Fakat sorun şudur ki yasalar gereği velayet babadadır, babanın velayeti verme şartı ise eski eşinin başka bir adamla evlenmemesidir. Aşkı ve çocuğu arasında sıkışan kadın, bu ikilem içinde büyük bir çatışma yaşayacaktır. Konusu ve İran oluşuyla öne çıkan filmlerden.

Hazine (The Treasure):

Adrian ve Costi’nin define avına çıkmasını anlatan film, alt zeminde işlediği göndermeler ve iğnelemelerle hoş olduğu kadar farklı da bir yapım. 90 dakikalık bir süreyi değerlendirmek için iyi bir fırsat. Sabah seanslarına eklenebilir.

Arjantin:

Arjantin kültürünü dans, müzik ve geleneksel dokunuşlarla anlatan renkli bir film. Benim için festivalin zayıflarından da olsa müzik ve dans dolu görsel şöleni perdede izlemek isteyenler için ideal. Fakat ben evde izlemeyi tercih edeceğim.

Aşka Özgürlük (Freeheld):

Ellen Page ve Julianne Moore’un başrolde olduğu “hak” dolu bir film. Carol gibi yine lezbiyen bir çift üzerinden giden yapım farklı olarak bu ilişkiyi saklamaya çalışan değil, haklarının mücadelesini veren bir ikiliyi anlatıyor. Festivalin görülmeye değerlerinden.

Filmposter-Paolo-Sorrentinos-Film-Youth

Gençlik (Youth):

Festivalin merakla beklenen, ironik yapımlarından biri. Paolo Sorrentino imzalı filmin başrollerinde ise Michael Caine, Harvey Keitel ve Rachel Weisz yer alıyor. Daha fazlasını söylemeye gerek yok, kaçırmayın.

Sessiz Çığlık (Louder Than Bombs):

Annelerinin ölümünden üç yıl sonra yeniden aynı çatı altında buluşan oğullar ve babalarının gerilim dolu, karmaşık ilişkilerini anlatan etkileyici bir yapım. Norveç yapımı film Başka Sinema’ya gelecek gibi dursa da bu riski göze alınmamalı.

Yeni Ahit (The Brand New Testament):

“Tanrı” kavramına alaycı dille yaklaşan kahkaha dolu bir komedi olan Yeni Ahit, küçük bir kızın babası olan Tanrı’ya sinirlenerek dünyadaki her insana ölüm zamanlarını SMS yoluyla bildirmesi üzerinden gelişiyor. Din ve Tanrı kavramlarına değinen keyifli bir yapım, programda bir yere sıkıştırılabilir.

cemetery-of-splendour

Saltanatın Mezarlığı (Cemetery Of Splendour):

Fantastik ve mistik boyutları olan film, bir grup askerin uyku hastalığına yakalanmasını anlatıyor. Kliniğe kapatılan askerler bu süreçte ölüm, vicdan ve acı kavramlarıyla sancılı bir temas kurar. İlginç bir film, saatlerimi uyduramadığım için şahsen üzgünüm. Siz kaçırmayın.

Darmadağın (Disorder):

Başrollerinde Matthias Schoenaerts ve Diana Kruger’ın olduğu psikolojik bir gerilim. Konusu, karakterler arasındaki ilişkileri ve sunduğu dünyayla dikkat çeken filmde özellikle Matthias’ın performansını merak ediyorum.

Dağlar Uzaklaştığında (Mountains May Depart):

Üç bölümden oluşan film 1999, 2014 ve 2025 yıllarında Çin ve dünyadaki toplumsal, ekonomik, kültürel ve algısal değimleri iki arkadaş ve aşık oldukları Tao üzerinden arka planda anlatıyor. Etkileyici ve keyifli bir yapım olarak dikkat çekiyor.

Carol-Movie

Öncelik Listesi:

1) Dheepan, İnsanın Değeri, Lolo, Ben Earl ve Ölen Kız, İnatçılar, Carol, The Club, Mükemmel Bir Gün, Paulina, Babam, Saul’un Oğlu, Nahid, Gençlik, Sessiz Çığlık, Saltanatın Mezarlığı, Darmadağın

2) Bayan Amerika, Ixcanul, En Güzel Günlerim, The Witch, Kronik, Marguerite, Hasret, Umudun Tarifi, Küçük Kız Kardeşim, The Lobster, Slow West, Knights Of Cups, Güneş Tepedeyken, Annem, Annemle Geçen Yaz, Aşka Özgürlük, Dağlar Uzaklaştığında

3) Mantıksız Adam, Life, Baskın, Son Efsane, Ex Machina, Bir Varmış Bir Yokmuş, Microbe & Gasoline, Emanet, Aşk Vadisi, London Road, Hazine, Arjantin, Yeni Ahit

İlginizi çekebilir...

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et