Dünyada faşizmin yaşanılan bir gerçek olmasının üzerinden uzun bir süre geçti. Artık sadece tarih kitaplarının değil, büyüklere masal kitaplarının da malzemesi oldu. Ülkemiz için de aynı durum geçerli, 30 yıl geçti 12 Eylül’ün üzerinden. Yadigar kalan Anayasa bile değiştirilir oldu kolaylıkla. Sansürmüş, baskıymış kalmadı bunlar.
Turgay Özçelik
Referandum için “Hayır” diyen sanatçıların konserleri iptal edilmiyor mesela, iktidar tarafından hiç baskı yapılmıyor onlara. Sandık görevlileri ve polisler hem kendi sandıklarında, hem de görevli oldukları sandıklarda olmak üzere iki kere oy kullanmıyorlar. Zihinsel engellilere, akli melekelerini yitirmiş yaşlılara zorla oy kullandırılmıyor. Hatta demokrasi o kadar ilerlemiş ki, KPSS ve benzeri sınavların soruları, öncesinde halk ile paylaşılıyor artık. “Ananı da al git” gibi cümleleri, ancak tarihi belgesellerde duyabiliyoruz ancak.
Futboldur, basketboldur, benzeri spor müsabakalarında ülke adına kazanılan zaferler, faşizmin işine gelirdi önceden. Halkın yaşanılan baskıyı, yoksulluğu, sıkıntılarını unutup, kendilerini o yaşanılan zaferin festival havasına kaptırmaları, iktidarların ekmeğine yağ sürerdi. Türlü sevinç gösterileriyle kendinden geçen insanların umurlarında olmazdı tutulan takımdan gayrısı. Ama biz de hakkını verirdik o sevinçlerin, türlü gösteriler yapardık, yaratıcıydık bu konuda. Bursaspor’luların icat ettikleri timsah yürüyüşü bunlardan biridir örneğin. Peşpeşe dizilip emekleme pozisyonu almak suretiyle, eller öndekinin ayak bileklerinde, tek vücut bir şekilde ortalıkta gezinip atılan gol ya da gollerin mutluluğu paylaşılırdı diğer sevinenlerle. Faşizmin cennet tahayyülü olsa gerek, vatandaşların her daim timsah yürüyüşü şeklinde mutluluk gösterileri yapmaları.
2009 Hollanda yapımı “The Human Centipede(First Sequence)” filmi, işte bu düşün peşinden gidiyor. İnsanların timsah yürüyüşü pozisyonunun kalıcı bir hale gelmesi durumunda yaşanabilecekleri konu ediyor. Filmin adının Türkçesi “İnsan Kırkayak(lar)” gibi bir şeye denk geliyor. İkinci sınıf bir korku filmi olan “The Human Centipede”de, Nazi kalıntısı Dr. Heiter, kırsaldaki müstakil evinde çeşitli deneyler yapmaktadır. Kendini bilime adayan her insan gibi doktor da bu uğurda yalnız kalmış, o koskoca evde bir başına yaşamaktadır. Hayata dair tek motivasyonu, yıllarını verdiği projesini hayata geçirmektir. O, bu projeye “human centipede” diyor, ben ise “timsah yürüyüşü pozisyonu” diyorum.
Doktor bu projesini önce üç köpeği üzerinde denemiş, ancak bu girişimi köpeklerin ölmesi sebebiyle başarısız olmuştur. Hem köpeklerinin, hem de suya düşen projesinin yasını tutmakta olan doktorun iyi olacağı bellidir, çünkü hastası ayağına gelir. Amerika’dan turistik amaçlarla Almanya’ya gelmiş olan Lindsay ve Jenny, kaldıkları oteldeki garson çocuğun ayartmasıyla bir partiye gitmek üzere araba kiralayıp yola çıkarlar. Ancak yolu tam olarak bilmedikleri için bir ormanda kaybolurlar. İl il gezip seçmenlerden oy isteyen, ama kendisinin de bir seçmen olduğunu unutan Kemal Kılıçdaroğlu misali, yanlarına yedek lastik almayı unutan Lindsay ve Jenny, tekerlekleri patlayınca ormanda mahsur kalırlar.
Bilimin gelişmesinde tesadüflerin de payı büyüktür, yine böyle bir tesadüf eseri, mahsur kaldıkları yer, doktorun evine çok yakındır. Ve doktorumuz telefon açmak amacıyla evine girmek isteyen bu kızcağızları, üzerinde ropdöşambırıyla içeri davet eder. Ropdöşambr giymenin yan etkisi olan kızların içeceğine ilaç atma olayı, bir süre sonra hayata geçer ve doktorumuz bayılan kızları bodrumdaki muayenehanesine götürür. Ancak “timsah yürüyüşü pozisyonu” için en az üç kişi gerekmektedir. Doktorumuz giyinir kuşanır, ava çıkar, ve yanında bir Japon turistle geri döner.
Olayların geri kalanını anlatmayacağım, ama söz konusu projeden biraz daha bahsedeyim. Doktor önce her bir timsah üyesine operasyon yaparak diz eklemlerini keser, timsah yürüyüşü esnasında ayağa kalkmalarını engellemek için. Ardından yürüyüşteki sıralamalarına göre, yüzlerindeki ve popolarındaki yanakları ortadan ikiye ayırır. Sonra öndekinin poposu ile arkadakinin yüzünü birbirine monte eder. Tek bir sorun vardır, beslenme. Sistem, en öndekinin yediklerinin, boşaltım sistemi sayesinde, diğerlerinin midesine ulaşmasını amaçlar. Ancak öngörülemeyen bir kabızlık problemi yüzünden sistemde aksamalar yaşanmaya başlar.
Film Hostel benzeri bir açılışla başlıyor, sadist ve faşist bir kötü adamın tuzağına düşen gençler şeklinde. Ardından da slasher türünün sınırlarında geziniyor. B-tipi bir yapım olan ve düşük bir bütçeyle çekilen film, atmosfer yaratmada oldukça başarılı. İşlediği konunun ilginçliği, ve Dr. Heiter’i canlandıran Dieter Laser’in muhteşem oyunculuğu sayesinde de filmin seyir zevki oldukça yüksek. Frankenstein mirasını farklı bir şekilde yorumlayan Tom Six’in bu işi, korku türünün meraklıları tarafından kaçırılmayacak bir film. Üstelik seneye “The Human Centipede”nin devam filmi de çekiliyor.
The Human Centipede (First Sequence)
Yönetmen: Tom Six
Senaryo: Tom Six
Yapım: Hollanda, 2009, 92 dk.
Oyuncular: Dieter Laser, Ashley C. Williams, Ashlynn Yennie, Akihiro Kitamura