Hong Kong sinemasının karanlık yüzüne hoş geldiniz. Amerika sınırlarında NC-17, ülke sınırlarında +18’e tekabül eden CAT III’ün en akla zarar filmlerine kısa kısa değineceğimiz listeye girmeden hemen evvel, isminin kulağa pek sempatik gelmesine rağmen, içeriğinin sempatiklikle uzaktan yakından alakası olmayan bu sınıflandırma sistemine kısa da olsa yakından bakalım.
CAT III, kategori 3 anlamına geliyor. Anlaşılacağı üzere sınıflandırma sistemi içerisinde her yaştan izleyiciyi kapsayan CAT I filmleri ile, hitap ettiği seyirciye göre kendi içerisinde ikiye ayrılmış CAT IIA ve CAT IIB filmleri de var. Her ne kadar Cat III olarak sınıflandırılan ilk film, bazı tarihi gerçekler çerçevesinde 1988 tarihinde çekilen Men Behind The Sun (Hei Tei Yang 731) adlı filmse de (Çin’de Japon istilası), kategori üç sınıflandırması asıl çıkışını 80’lerde çoğalan porno filmlere borçlu. Her pornoyu CAT III olarak sınıflandırmak mümkün olabilir ama her Cat III filmi için pornodur demek mümkün değil.
Şimdiye kadar seyrettiğim bu sınıfa ait filmleri göz önüne alarak kısacık bir değerlendirme yapacak olursam, CAT III filmleri temelde, seyircinin özellikle ahlakî olarak sınırlarını zorlayan, cinsellik, şiddet, cinsel şiddet, vahşet, işkence, ensest, tecavüz vb. (daha sayayım mı?) konuların kol gezdiği, Uzakdoğu topraklarında her daim ön planda olan intikam duygusunun ayyuka çıktığı son derece sert filmlerdir.
Her türden istismarın (yamyamlık dahil) en iyisini (!) yapmayı başaran CAT III filmlerinin ilginç bir özelliği de sanılanın aksine, yıldız oyuncuları bile bünyesine dahil etmesi. Mevzubahis oyunculardan ilk akla gelenler arasında Simon Yam ve Anthony Wong geliyor. Üstelik Anthony Wong’un bir diğer özelliği de CAT III filmlerinde oynadıktan sonra yıldızının parlaması. Bununla da bitmiyor. Hong Konglu oyuncular arasında en sevdiklerimden biri olan Wong, 1994’te bir CAT III filmi olan Bunman: The Untold Story ile Hong Kong Film Awards’da en iyi oyuncu ödülünü almayı bile başarıyor. Hem de hak ederek.
Çoluk çocuğa fazla malzeme vermeden kısaca ‘CAT III nedir ne değildir?’i anlatabildiysem, başlıktaki ‘top’ kelimesine çok bulaşmadan yani en iyi-en kötü sınıflandırmasına girmeden, bu kategoriye ait daha önce bulaştığım 10 filmlik bir listeyi sizlerle paylaşmak isterim.
Uyarı: Filmler, spoiler içerebilir. Ama uzak durmanız açısından spoiler’ın zararsız olabileceğini düşünüyorum.
x
1. BUNMAN: THE UNTOLD STORY/ BAAT SIN FAAN DIM JI YAN YUK CHA SIU BAAU (1993)
CAT III deyince akla gelen belki de ilk film Bunman: The Untold Story’dir herhalde. Yönetmenliğini Herman Yau’nun yaptığı, başrolünde Anthony Wong’u yüceleştiren film, kumar oynarken hile sebebiyle patronunu ve ailesini büyük bir vahşetle öldüren ve sonrasında kimlik değiştirerek ortadan kaybolan bir adamın –Wong tarafından canlandırılmaktadır- 8 yıl sonra aynı suçu yeniden işlemesinin ardından peşine düşen polis ekibinin hikayesini anlatıyor. Filmde aşırılık babında neler buluyoruz sayalım: Cinayet, tecavüz, küçük çocuğa şiddet, yamyamlık, ki kendini filmin isminden anlaşılageleceği gibi çörek formuna sokmuştur. Aslında yamyamlıktan ziyade Wong’un canlandırdığı karakterin, öldürdüğü insanları ortadan kaldırma yönteminin, yani insan etli çöreklerin, filmin en vurucu noktası olduğunu belirtmek lazım. Bu filmden sonra çörek satışlarında düşüş olduğu rivayet olunur Hong Kong’ta…
Yönetmen Herman Yau ve Anthony Wong’u 3 yıl aradan sonra birleştiren, ilk bakışta Bunman ile yer yer benzerlikler içeren ama son tahlilde hem konunun daha da absürtleşmesi hem de Wong’un daha da psikopatlaşmış oyunculuğuyla ikinci sıraya yerleşmeyi hak eden bir film Ebola Syndrome. Kişilik bozukluğundan muzdarip Wong tarafından canlandırılan karakter, yine filmin başında patronu ve karısını hunharca öldürdükten sonra Johannesburg’a kaçar. Burada, bir lokantada iş bulan ve yine etlerle haşır neşir olan Wong, en kaba tabirle pisliğin önde gideni biri olarak, et satın alma amacıyla gittiği, ebola sendromundan kırılan köyden dönüşte hastalıklı bir kadına tecavüz eder ve virüsü kapar. Yalnız çok afedersiniz ‘şanslı hergele’, milyonda bir görülen bir şans neticesinde hastalığın taşıyıcısı konumuna gelir. Yani hastalık onu etkilemeyecek ama o onlarca insanı etkileyebilecektir. Lâkin akla gelen başa gelir misali, sevgili Wong kâh tecavüz ederek kâh tükürerek hastalığı önüne gelene bulaştırmaya başlar. Tüm bu iğrençliklere karşı, kahkahalarınızı tutamayarak seyredeceğinizin garantisini verebilirim.
Kuzuların Sessizliği (The Silence of the Lambs, 1991)’ne gönderme yapan ismiyle bir seri katil hikâyesi anlatan film, Danny Lee ve Hin Sing ‘Billy’ Tang tarafından ortaklaşa yönetilmiş. Bir fotoğrafçı dükkanında tab edilen fotoğraflardaki bedenlerin ölü olmasından şüphelenen fotoğrafçı, polise haber verir. Fotoğrafı çeken adamı yakalayarak polis merkezine götüren ekibin işi oldukça zordur. Danny Lee’nin canlandırdığı dedektif zanlıyı suçunu itiraf etmesi için sıkıştırdığında ortaya çıkan manzara, Simon Yam tarafından canlandırılan seri katilin, psikolojik açıdan annesine duyduğu nefreti, kadınlara yöneltmiş, kaçırdığı kadınları öldüren ve nekrofili sularında gezinen bir psikopat oluşundan ibarettir.
Akıllara zarar bir başka CAT III filmi olan Red To Kill, oldukça hassas bir konunun, engelli olmanın istismarını yapıyor. Bir bakım evinin civarında bir süredir tecavüz ve cinayet vakaları vuku bulmaktadır. Katili galeyana getiren yegâne şey kırmızı renktir. Genellikle kırmızı giyinmiş kadınları hedefine alan psikopatın son kurbanı ise adı geçen bakım evinde kalan zihinsel engelli bir kızdır. Kızın tecavüz sonrası içine girdiği ruh durumunu tasvir ettiği banyo sahnesinin etkileyici olduğunu söylemek olası. Biraz halkın cehaletinin eseri olarak engellilere pek iyi gözle bakmamasını anlatan filmde, tecavüzcünün ortaya çıkışı sonrası yargılanması gibi süreçlere de tanık oluyoruz. Lâkin son kertede aşırı uçlarda bir film olmanın getirisi olarak, cinsel şiddeti seyircinin gözüne sokmaktan geri kalmayan bir film Red To Kill. Aynı zamanda CAT III filmlerinin unutulmaz yönetmeni olarak adlandırabileceğim, mavi ışık altında acımasız sahnelere imza atmış Hin Sing ‘Billy’ Tang tarafından çekildiğini de eklemeliyim.
Tüm bu filmler arasında komedi katsayısı Ebola Syndrome ile yarışacak en önemli film bu sanırım. Filmin temelinde Uzakdoğu kültüründeki kara büyü var. Kara büyünün, oradaki insanlar için gerçek yaşamda dahi oldukça korkutucu olduğunu belirtmek lazım. Zira bu filmde, kara büyücüye yamuk yapan bir adamın başına gelen felaketleri seyretmek olası. Filmin komedi unsurları ise kara büyünün etkisiyle peniskafa‘dan Pinhead’e, oradan da tâ Hellboy’a kadar uzanan bir süreçte tip değiştiren karakterler.
1978 tarihli Meir Zarchi’nin filmi I Spit On Your Grave’in Hong Kong versiyonu. Bir gece, iş dönüşü kendisine tecavüz eden adamlardan intikam alan bir kadının hikayesini anlatan filmin asıl bombası Mr.Vampire’dan hatırlanabilecek Lam Ching Ying abi. Yine cinsel şiddet ve engelli temelinde dönen filmin yönetmeni Ngai Kai Lam, aslında Story of Ricky gibi akıllara sığmayan görsellikte kan revan içeren bir anime uyarlaması dövüş filmiyle ve Erotic Ghost Story adında başka bir filmle tanınıyor.
Yine bir seri katil ama pek tipik olmayan bir seri katil öyküsü anlatan filmi kan dondurucu yapan özelliği, katilin insan derilerini kameraya baka baka yüzmesi. Bir ayakkabı atölyesinin mekan olarak kullanıldığı filmde, katilin deri yüzme işlemiyle işleri açılan atölyede kullanılan deriden şüphelenen polis, şimdi farkına varmış olmalısınız ki, pek de iştah açıcı olmayan sonuçlara ulaşacaktır. Şiddet, işkence ve bol kan görmek isteyenler ekran başına geçebilir. Filmin dandiklik unsuru testerevari alet gibi şeyler sertliği biraz yumuşatmış doğrusu. Üç yönetmen tarafından çekilen film, düpedüz hunhar edilmiş, onu da belirtmeden geçmeyeyim.
Üvey babası tarafından tecavüze uğrayan, buna rağmen şefkat göreceğine kendi öz annesi tarafından bile sevilmeyerek, ailenin diğer fertlerinin sürekli istismarına uğrayan kızın haklı intikamı üzerine kurulu Daughter of Darkness, görüldüğü gibi adının çağrıştırdığı gibi bir vampir öyküsü değil. Benim gibi adına aldanıp izlemeye yeltenen olursa diye uyarmak istedim. İlk yarısında, kızın yaşadıklarını göstererek, adım adım izleyici geren ve rahatsız eden film, ikinci yarıda patlayan şiddetle doruğa ulaşıyor. CAT III filmlerinin gediklilerinden aktrist Lily Chung’u kurban ve Anthony Wong’u da polis rolünde izlediğimiz film, içerdiği şiddeti, Wong’un ‘şebeklikleriyle’ bir miktar dengelemişe benziyor.
CAT III filmleri arasında siyasal bir tarafı da olan filmlerden biri Intruder. Çin’in baskıları altında ezilen bir kadın, önüne çıkan insanları öldürerek, görünüş ve kimliğini değiştirir ve o dönemlerde henüz Çin’e bağlanmamış Hong Kong’a kaçar. Ölüm Kitabı (Misery, 1990) ile Boş Ev (Bin Jip, 2004) karışımı bir hikayeyi konu alan filmin, biraz bezdirici olduğunu belirtmekte yarar var.
Karısının aşağılamalarına dayanamayan bir adamın, karısını korkutmak için kiralık katil tutmasını, hemen ardından bir yanlış anlamadan dolayı kadını korkutmak yerine öldüren kiralık katille arası bozulan adamın kaçma kovalama hikâyesini anlatıyor film. Her şey iyi güzel de, filmin içerdiği çocuğa yönelik şiddet –çocuğun canlı canlı yakılması- insanda bir ‘dur orda artık’ tepkisi doğurmuyor değil. CAT III’ün en önemli oyuncularından Simon Yam’ı yine kötü adam rolünde ve Danny Lee’yi de bir kere daha polis rolünde görmek olası. Yönetmen Hin Sing ‘Billy’ Tang’ın klâsik kamera açıları ve ışıklandırması da mevcut.
***
Listeyi görenler, liste içerisinde neden ilk bakışta ilgi çeken Men Behind The Sun adlı filmin olmadığını sorabilirler. Onlara yanıtım kısa ve net olacaktır; seyretmedim çünkü. Nedense o filmi seyretmek için pek cesaret bulamıyorum kendimde. “Yeme bizi şimdi, yukardakiler ne nane o zaman?” diye senli benli konuşan olursa, işte ona bir şey diyemem. Malum insan ruhu oldukça karanlık.
Dilerseniz artık toparlayalım. Yukarıdaki liste başta da belirttiğim gibi basit olarak şiddet, küfür, cinsellik içeren filmler değil sadece. Hemen hemen hepsinin ortak yönü, ‘medeni’ bir insanın tasvip etmeyeceği bazı düşünceler içermesi. Yoksa erotik-pornografik Sex and Zen (Yu pu tuan zhi: Tou qing bao jian, 1991), buram buram seks kokan Robotrix (Nu ji xie ren, 1991) ya da dövüş filmlerinin kan açısından kralı sayılabilecek Story of Riki-Oh (Lik Wong, 1991) da birer CAT III filmi. Son olarak diyeceğim o ki, midesine ve düşüncesine güvenmeyen hiç kimsenin bu filmlere bulaşmaması insanlık adına iyi olur. Cinselliğin, şiddetin, kanın ve akla gelebilecek her şeyin aşırısına haiz CAT III filmleri, rafların en arka sıralarında ve münkünse çocukların ulaşamayacakları yerlerde muhafaza edilmesi gereken filmler. Son kez uyarıyorum…
Not: Liste yapma özürlü olduğumu söylemiş miydim daha önce?..