Bir kurgusal ve bir dalgasal ile 14. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’ne kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Tokyo Tribe / Tokyo Çetesi: Sion Sono’nun son “harikası” Tokyo Çetesi, tam bir kafa ütüleme bombası. Ama kötü anlamda değil. Müziğin neredeyse 1 dakika bile durmadığı, her çetenin kendini rap müzikle ifade ettiği, Sion Sono’nun şiddet ayarını sonuna kadar kullanan fantastik-bombastik aynı isimli manga uyarlaması bu film. Tokyo’nun farklı bölgelerini ele geçirmiş ve her biri acımasız sokakların vahşetiyle biçimlenmiş çeteler, birbirlerinin bölgelerine girmemeye çaba gösterirken, çetelerin belki de en vahşisi olan ve Elvis Presley kılıklı Lord Bubba tarafından yönetilen çetenin işleri karıştırmasıyla olaylar hem acımasız hem de son derece eğlenceli bir hal alıyor. Erkek egemen dünyanın tüm kodlarının okunabildiği son derece maço bir dile sahip filmi (rap müziğin etkisi de gözardı edilemez elbette), ciddiye alarak seyredecek seyirci sinirinden çatlayabilecekken, bir manga uyarlaması olması ve finalinde iyice fantastiğe bağlaması nedeniyle (burada gerçekten spoiler vermek isterdim) kahkahayla seyredilen eğlenceli bir seyirlik.
Tokyo Tribe, Takashi Miike’nin 2012 tarihli Ai to Makoto / For Love’s Sake adlı filmiyle paralellikler içeriyor. Mekan kullanımı açısından Tokyo Tribe ile benzerlikler taşıyan Ai To Makoto, çeteleşmiş liseliler arasında geçen, Miike’den beklenmeyecek bir romantizm içeriyordu. Üstelik Ai to Makoto’daki karakterler duygularını birbirlerine şarkılarla anlatırken, filmi de tuhaf bir müzikal kategorisine sokuyordu. İki film arasındaki paralellik yalnızca müzikal olması anlamında değil, çeteler açısından da geçerli. Sosyolojik bir çıkarım yapmak ne kadar doğru olur bilemiyorum ama son dönemde özellikle liseli Japon gençlerini odağına alan onlarca filmdeki şiddet, belki de gündelik yaşamdaki aşırı düzene bir başkaldırış olarak okunabilir. Ya da klavye başında ahkam kesme kolaycılığına kaçmış kendimin saçmalamasından başka şey değildir. Yine de keşke şiddet, yalnızca sanatta ya da sanalda kalabilse…
Tokyo Tribe’ın maço dilinden etkilendiğimi saklayacak değilim. O halde sizleri film hakkındaki son rap’imle selamlıyorum:
Bu film herkesin harcı değil,
İster seyretmek için sağlam kafa,
Görürsen bir katana muhakkak eğil,
Yoksa biçip koyarlar seni rafa.
Ai To Makoto vs Tokyo Tribe
***
What We Do In The Shadows / Aylak Vampirler: Ortalama insan ömrünün çok ötesinde ömürler süren vampirler, mesela sinema dünyasının gedikli vampirleri Kazıklı Voyvoda ya da Nosferatu, 21.yy’a kadar ulaşmayı başarsalardı gündelik hayata nasıl uyum sağlarlardı? Mockumentary yani uydurduğum Türkçesiyle Dalgasal biçiminde kotarılmış Aylak Vampirler, festivalin en komik yapımlarından biri.
Aynı evde yaşayan 3+1 vampir arkadaşların gündelik yaşamlarını nasıl geçirdiklerine dair aşırı eğlenceli filmde vampirlerin nasıl kurban avladıklarına, eğlenmek için dışarıya çıktıklarında karşılaştıkları sorunlara, evdeki işbölümünde ortaya çıkan sıkıntılara ve daha nicesine tanık oluyoruz. Sonuçta vampirler de hemen hemen tüm canlılar gibi sosyal yaratıklar. Ama insanlar, kurtadamlar, cadılar ve zombiler gibi başka sosyal yaratıklarla bir arada yaşamak zorunda olunca, ortaya filmdeki gibi kahkahadan geçilmez bir seyirlik ortaya çıkmış. Fazla detaya girip, filmin özelini bozmaya gerek yok. Festivalde yakalanabilirse (bir sonraki gösterim 19.02.2015’te Cinemaximum Budak Sineması’nda) muhakkak seyredilmeli, olmadı gerekirse illegal yollardan bile edinilmeli.