Bir tramvay beş kişinin üzerine doğru gitmektedir. Tramvayın farkında olmayan bu kişilere seslenemez, dikkatlerini çekemez ya da tramvayı durduramazsınız. Yapabileceğiniz tek şey yanınızdaki kolu çekip yine sesinizi duyuramayacağınız bir kişinin bulunduğu yola geçmesi sağlamaktır. Kolu çekin ya da çekmeyin, yolda duranlar hayatta kalamayacaktır. Asıl soru: Beş kişiyi kurtarmak için bir kişi feda edilir mi, ya da beş kişi bir kişiden değerli midir?
1967 yılında Philippa Foot’un kullandığı, zaman içinde farklı varyasyonlarla yeniden gündeme gelen “tramvay problemi” (trolley problem) Kohlberg’in Ahlaki Gelişim Teorisi’yle de ilişkilendirilebilecek bir ikilemi ele alıyor. İlk olarak insanların mantıkla mı yoksa duygularla mı hareket ettiğini sorgulayan bu yöntem, “şişman birini yola iterek yolu tıkama” ve “kolu çekmek yerine butona basarak yolu değiştirme” gibi varyasyonlarla bugünün büyük tartışmalarından “oturduğu yerden eylemi gerçekleştirmek”e değiniyor. Oscar sahibi Tsotsi yönetmeni Gavin Hood’un son filmi “Eye In The Sky” (Ölüm Emri) de benzeri problemi ele alıyor.
İngiliz, Amerikan ve Kenya istihbaratının Kenya’daki terör örgütünün üç kilit ismini takibiyle başlıyor film. Aynı evde buluşan üçlü konum değiştiriyor, bu sırada da hem karadan hem de insansız hava aracıyla havadan takip ediyor istihbaratçılar. Yeni konumlarına bir baskın yapmak ve arananlar listesinin ilk beş isminden üçünü canlı ele geçirmek üzere hazırlanan operasyon timi ortaya çıkan intihar bombacıları ve patlayıcılar yüzünden planda değişikliğe gidiyor. Ancak hedefi yok etmeye yönelik operasyon, küçük bir kız yüzünden bozuluyor ve insanlık, vicdan ve mantık dolu dakikaların ardından bir karar alınıyor.
Örgüt liderlerinin tarafsız bölgeden çıkıp kendi alanlarına dönmesiyle özel timin operasyon yapma ihtimali sonlanıyor. Patlayıcıların söz konusu olmasıyla da durum bir anda insansız hava aracıyla atılacak bir füzeye dönüveriyor. Bu andan itibaren de politik, siyasi, hukuki ve propagandasal etkenler gündeme geliyor ve bu etkenler doğrultusunda bir karar verilmeye çalışılıyor. Kararı veren her ne kadar devletlerin/hükümetlerin üst düzey yetkilileriyse de sokaktaki insandan hiçbir farkı olmayan bu yetkililer de bir noktadan sonra durumu insani çerçevede algılamaya başlıyor. Eylemi gerçekleştirip füzeyi gönderdikleri takdirde kızı “bile bile” öldürecekleri ve bu kararı vermiş olmanın, bu karara etki etmiş olmanın verdiği suçlulukla yaşamak zorunda kalacakları bilinciyle herhangi bir tercih yapmaktan da, başkasını etkilemekten de kaçınıyorlar. Ve 1 kişinin, 1 kızın hayatını kurtarmak için 80-100 kişinin ölümünü göze alıp almamaya dair bir ikilemle karşı karşıya geliyorlar.
Eye In The Sky psikolojik derinliğine “sistem” kavramını, devlet ilişkilerini de katarak izleyiciye konuşacak, tartışacak çok fazla detay bırakıyor. İnsaniyet, vicdan, mantık ve kararsızlıklarla dolu yapım her ne kadar kurgu da olsa tartıştıkları ve değindikleri bugünden, bugünün dünyasından hiç de uzak değil. Gavin Hood’dan tek kelimeyle muhteşem bir yapım. Alan Rickman’a da böylesi bir veda yakışırdı zaten.