İstenilenin aksine bir şeyi yapıp da buna karşılık olumsuz bir tepki almayınca insan biraz bozulmuyor da değil doğrusu.
Patron Landlord, mutat görevimi aksatan yazı tercihime tepkisiz kalınca, böyle bir halet-i ruhiye vasatına düçar oldum hafiften.. Lakin şimdi, vizyona yeni dahil olan bir filmden bahsediyor olmamın bununla hiç bi ilgisi yok.. İyi kotarılmış bir Türk filminin hakkını vermeye çalışmakla ilgisi ise var bak!.
Numan Serteli
Evet dostlar.. Bu haftadan itibaren gösterime giren Ev, hem de ‘ilk film’ olma -muhtemel- dezavantajını zerre hissettirmeyen; son yıllarda, yerlerde sürünen ABD korku-gerilim sinemasına, çeşitli Uzak Doğu ve Avrupa ülkelerinin habire attığı, -bizim de içimizin yağlarını eriten- tokatlarına resmen destek verecek özellikte ve de yerli malı olduğuna inanmakta zorlanacağınız kalitede bir yapım..
Şimdi söyleyince size de büyük ihtimal aynı duyguları yaşatacaktır sanırım.. Ki azalarak bitmesinin üzerinden en fazla iki-üç yıl geçmiştir belki ama -çok şükür allahıma- sanki üzerinden bir asır geçmişcesine unuttuğum, bir acayip yarışma programı idi, kısa adı BBG olan ‘Biri Bizi Gözetliyor’ türünden yapımlar..
Muhakkak hatırladınız ama ben yine de kısaca bir anlatayım bu yarışmayı: Özel olarak hazırlanmış ve her bir tarafına kameralar yerleştirilmiş bir evin içine her biri muhtelif yaş, cins ve ebatlarda insanlar konur ve akvaryum içinde balıklar ya da kafes içindeki kuşlar misali bu ‘yarışkan’ tiplerin halleri hep beraber televizyondan seyreylenir..
Oylar verilir, oylar alınır ve belirli zamanlarda yapılan elemelerle içerdeki nüfus birer birer azaltılır.. Galiba da, sona kalan eleman büyük ikramiyeyi kazanır..
İşte bu evlerden birinde bir sürecin daha ortalarına doğru gelinmiş ve bir yarışmacı daha dışarıyı alınmıştır.. Ota boka sürekli ağlayarak ‘programa renk katan’ eleman dışarıya çıkarken, hiç de hesapta olmayan biri bir anda içeriye dalar..
O ana dek yarışmacıların, salonda, bahçede, banyoda, yatakta ipe sapa gelmez sohbetlerini, münakaşalarını ve oyunlarını kesitler halinde izlediğimiz, tam da o eski günleri hatırlayarak bunaldığımız sırada, bütün çıkışlara bomba yerleştirdiğini söyleyen eli tabancalı bu genç adamın eve girmesiyle de dumanı üstünde bi gerilim başlamış olur..
Evdekileri rehin alan eylemci (Deniz Celiloğlu), şaşkınlığın geçmesiyle reji tarafından kesilen canlı yayını (Tabanca ve bombaları marifetiyle tabii) yeniden başlatır ve bir anda renklenerek coşan şovun kendince sürmesini sağlayacak isteklerini, hem içerdeki yarışmacılara, hem reji odasındaki personele hem de vaziyete el koymaya gelmiş polise bildirir..
Yurt dışında eğitim gören, parlak zekalı ve çok başarılı bir genç olduğu tespit edilen eylemcinin, ev içine ve de hatta, o anda bir derbi maçın oynandığı stada yerleştirdiğini iddia ettiği bombalar yüzünden eli kolu bağlanan polisin yapacağı pek bi şey kalmamıştır..
Türkiye, bütün bu olanları ve olacakları nefesini tutmuş olarak, biraz dehşetle, daha da çok merakla naklen izlemektedir.. Hele du bakalım n’olacak?
Zamanını Kaçırmış Lakin Başarılı Bir Gerilim
Alper Özyurtlu ve Caner Özyurtlu kardeşlerin yazdığı, yönettiği ve yapımcılığını yaptığı Ev, bir nevi röntgencilik olan bu tür yarışma programlarını ve olayı gerçekleştiren medyayı eleştirirken resmen ağız burun girişiyor belki ama, bunu yaparken de aslında olan biten her şeyin müsebbibi denebilecek toplumu da bu eleştiriden asla muaf tutmuyor..
Filmin belki de en kötü tarafı, bu yarışmaları yeniden ve tüm görkemiyle hatırlatıyor olmasıdır.. Aynı nedenle Ev’i, artık kitleler tarafından unutulmuş bir olayın (Sıcağı sıcağına ele alınması mümkünken) üzerinden yıllar geçtikten sonra ısıtılarak servis etmesi açısından, zamanı gecikmiş bir film projesi olarak eleştirmek de mümkün..
Film, ev ve reji odası olarak ayrılabilecek iki ayrı sette gerçekleşirken, ev içindeki sahnelerin tamamı, bilinen normal çekim tekniğinin dışında yapılmış.. Tıpkı bu tür yarışmalarda kullanılan, evi ablukaya almış vaziyetteki -çoğu gizli- çok kameralı sistemle yapılan çekimlerde oyuncular hangi kameranın çekimde olduğunu bilmeden, rollerini kesintisiz sürdürmek zorunda kalmışlar; ki istenen gerçekçiliği de mükemmelen sağlayan bu tekniği uygulamak, epeyce zorlu bir oyunculuk çalışması gerektirmiş olmalı..
Işıklar altındaki pırıl pırıl bir ortamda yapılan çekimler nedeniyle, gerilim filmlerinin her zaman işine yaramış olan karanlığı kullanamamak gibi bir dezavantajı da yüklenen Ev, bu ‘eksikliğini’ pek başarılı diyaloglarla güçlendirilmiş doğal oyunculuk performanslarıyla kapatmayı bilmiş..
Bilhassa, hayatını tehlikeye atarak savunduğu fikirlerinde haklı olsa da psikopatlığı yadsınamaz bir ‘eylemci’ rolündeki Deniz Celiloğlu için müthiş bir yetenek demek de boynumuzun borcu..
Bence Ev, dünyada dahi ses getirebilecek sinema standartlarına haiz, iyi bir gerilim filmi olup; ayrıca bize, istikbalin gayet kaliteli iki Türk yönetmenini de muştuluyor..
Aferin, 7!
Ev
Yönetmen: Alper Özyurtlu, Caner Özyurtlu
Senaryo: Alper Özyurtlu, Caner Özyurtlu, Volkan Keleş
Oynayanlar: Deniz Celiloğlu, Kerem Atabeyoğlu, Alpay Atalan, Ece Çeşmioğlu, Şükran Ovalı, Melda Gür, Ahmet Saraçoğlu, Levent Ünsal, Alican Yücesoy
Yapım: 2009, Türkiye, 95 dk.