İlk uzun metrajı 40 ile kesişen hayatların hikayesini anlatan Emre Şahin, yeni filmi Takım: Mahalle Aşkına’da da benzer bir izleği adımlıyor. Kentsel dönüşüm, göçmen sorunu, kültürel farklılık gibi birçok sorunu mercek altına alan filmi yönetmeni Emre Şahin ile konuştuk…
Ercan Dalkılıç
“Takım: Mahalle Aşkına” kentsel dönüşüm ve mahalle kültürünü odağa alan bir deneme aslen. Nasıl ortaya çıktı senaryo?
Senaryo içinde birçok hikayeyi barındırıyor. Ama odağında kentsel dönüşümün hedefinde olan bir mahalle ve o mahallede babalarından kalan bir sahayı koruma mücadelesini veren iki kardeşi anlatıyor. Filmi yazarken günümüzden olan bir hikayeyi sürükleyici ve eğlenceli bir sinema dilinde anlatmak istedik. Bir yandan mesajı olan ama bir yandan eğlendiren ve sıkmayan, akıcı bir film yapmak istedik. Bunun örnekleri Hollywood’da çok var ama sinemamızda alışık olmadığımız bir şey. Bizde nedense bir film ya çok sert eleştirmeli ya da sadece eğlendirmeli. Ben bu kalıplara inanmıyorum. Bir film birçok şeyi yapabilmeli ve insanlara çok şey hissettirebilmeli.
Kötücül bir fonda geçmesine rağmen oldukça iyimser bir tablo çiziyor “Takım: Mahalle Aşkına”; umutlu musunuz gelecekten gerçekten?
Ben her zaman her şeye rağmen umutla bakıyorum. Umudumuzu kaybedersek geriye ne kalıyor? Bazen insanların bunu hatırlamaya ihtiyacı olabiliyor. Filmimiz bunu yapabilirse ne mutlu bize.
“40”ta kesişen hikayeleri kurgulamıştınız. Buradaysa yine bir anlamda yolları kesişen karakterlerin ortak bir amaca yürümesini izliyoruz. Hep çok karakterli filmler mi yapacaksınız?
Öyle bir amacım yok. Belli kalıplara da girip takılmak istemiyorum. Umarım ilerde geriye dönüp baktığımda birbirinden çok farklı filmler bıraktığımı görürüm. Ama hem “40” hem de “Takım: Mahalle Aşkına” bol karakterli hikayeler. Bunun bir sebebi de benim İstanbul’a bakış açım olsa gerek. İstanbul’un karmaşası ve kalabalığı içinde hepimiz sürekli başkalarının hayatını dolaylı ve direkt olarak etkiliyoruz. Penceremizden baktığımızda sonsuz hayatlar ve hikayeler birbirine teğet geçiyor. Bazen de çarpışıyor. Ben bu carpışmalara odaklanıyorum.
“Takım: Mahalle Aşkına”da en büyük rol ise futbolun… Hatta ülkemizde çok sevilen Pascal Nouma’yı da katmışsınız kadroya. Bu oyuncular nasıl bir araya geldi. Müthiş bir kimya oluşmuş çünkü.
Bir yönetmen için en büyük zorluk doğru oyuncuları bulmak. Zaten anlaştığın, istediğin oyuncuları bulunca işin yarısı olmuş oluyor. Bu filmde de o açıdan çok şanlıydım. Bir yönetmen olarak isteyebileceğimin çok üstünde bir oyunu gurubu yakaladık. Gerçekten herkesin bu filmde oynayanlara çok dikkatli bakmasını isterim. Özellikle yeni nesil açısından bu kadar yetenekli oyuncuyu bir araya getirmek kolay olmadı. Herkes inanılmaz özveri ile çalıştı. Kamera arkasında da gerçekten de bir takim olduk. Sette başlayan çok arkadaşlık oldu. Şu anda da zaten herkes hala her fırsatta birbiriyle görüşüyor. Ender yakalanan bir kimya yakaladık ve bunun sonucu ekrana yansıyor. O takım ruhu, birlik ve beraberlik ruhu kamera arkasında olduğu kadar ekranda da hissediliyor. Bu da benim için ayrı bir mutluluk.
Şu anda güncel bir sorun olan göçmen sorununa da el alıyor “Takım: Mahalle Aşkına”, önceki filminiz “40”ta da değinmiştiniz bu soruna… Sizin için ne ifade ediyor ülkemizdeki göçmen sorunu?
Günümüzün en önemli sorunlarından biri. Daha önceleri daha çok Afrika ağırlıklı olan bu sorun son yıllarda tabii başka şekillere büründü. Daha da devam edecek. Sadece bize ait bir sorun değil tabii. Dünyanın birçok yerinde farklı şekillerde olan bir sorun. Biraz olsun kenarda kalanların, kendilerine yer bulamayanların hayatlarına ışık tutmaya çalışıyorum. Burda biz de varız diyebilmek için.