Sinema çapkın erkek ve zeki kadını her zaman sevmiştir. Çapkın erkek karşısındaki bu zor olduğunu sandığı kadına hayatını adar, kadın ise duvarlarını yıkar ve çapkın erkeğe (son) bir şans verir. Bu basit formül romantik türdeki birçok filmde kullanılmış ve belki birkaç istisna dışında da başarıya ulaşmıştır. Mustafa Uğur Yağcıoğlu’nun son filmi “Dünyanın En Güzel Kokusu” da aynı formülden yola çıkarak çapkın bir erkek ile aklı başındaki yakın arkadaşının ilişkisini anlatıyor.
Çapkın bekar Hakan (Rıza Kocaoğlu) şarkı sözü yazan, şiirden anlayan, ağzı iyi laf yapan hareketli bir adamdır. Gezer, tozar, içkisi içip sporunu da yapar. Gördüğü kadınları yalanlarıyla değil komiklikleri, sosyal çevresi ve cümleleriyle tavlar. Derya (Tuba Ünsal) ise reklamcılık sektöründe çalışan, kardeşiyle yaşayan ve büyüsüne asla kapılmadığı en yakın arkadaşı Hakan’ın arkasını toplayan aklı başında bir kadındır. Derya’yı tavlamayı aklında uzun zaman önce çıkaran Hakan sonunda etrafındaki evlilere, evliliklere ve sürekli burnuna sokulan çocuk resimlere dayamayacak noktaya gelir. Anlaşabildiği tek kadın olan Derya’ya sahte bir evlilik yapıp çocuk sahibi olmayı teklif eder, ilk başta reddedilse de evet cevabını almayı başarır.
“Dünyanın En Güzel Kokusu” ilk bakışta sıradan yerli bir romantik komedi izlenimi verse de onuncu dakikadan itibaren toparlanıp, beklentilerin üzerinde bir yapım olacağının sinyallerini vermeye başlıyor. Gözle görünmeyen (sorduğum birkaç dikkatli kişinin bile fark etmediği) bir iki hatası olan, yalnızca bir iki sahnede tökezlese de genel itibariyle formülü doğru uygulayıp doğru uyarlıyor. Birçok açıdan benzediği 2011 yapımı “Bir Gün” (One Day) filmi hem yerele adapte ediyor hem de hatalarını düzeltiyor. Ana karakterlerini fazla derinleştirmemesine karşın rahatsız etmiyor, karakter zeminindeki bu eksikliği fark ettirmiyor. 87 dakikalık süreyi dolu dolu kullanıyor ve hikayeyi uzatıp tadını kaçırmamaya özen gösteriyor.
Yakın dönem yerli sinemanın kusursuz romantik komedilerinden biri sayılabilecek filmin en rahatsız edici –kendi kusursuzluğu içinde göze çarpan– noktası Tuba Ünsal’ın performansı olsa gerek. Hakkını vermek gerekli, hiç de kötü oynamamış, hatta bazı yerlerde oldukça beğendiğimi söyleyebilirim. Ancak filmin başlarında Ünsal ile Kocaoğlu arasındaki kimyanın henüz oturmamış olduğu görülüyor. Hakan’ın “askerlik arkadaşım” olarak andığı Derya birkaç sahnede İstanbul Beyefendisi Türkçesiyle konuşuyor, haliyle de karaktere uymuyor. Lakin çiftin yakınlaşmasıyla birlikte kimya uyumu sorunu ortadan kalkıyor ve filmin seyir keyfi de artıyor.
“Dünyanın En Güzel Kokusu” son zamanlarda aradığım duygu yoğunluğunu taşıyan, keyifli bir romantik komedi. Filmin içeriği açısından zorlama gibi duran, ancak filmin duygu yükünü iyi yansıtan ismiyle de sahip olduğu şiirsel atmosferin sinyallerini veriyor. Hikaye kurgusu ve finaliyle izleyiciyi etkileyeceğinden eminim. Çok sevdiğim ancak son dönemlerde karşılaşamadığım romantik komedi türünün iyi örneklerinden biri. Tuba Ünsal‘ın en beğendiğim kadın oyuncu Melanie Launrent ile aşırı benzerliği (Hem yüz yapısı hem oturuşu, duruşu, davranışları itibariyle) filmden duyduğum memnuniyeti daha da arttırdı. Gidin, görün, izleyin. Sakın kaçırmayın.