Televizyonda izlediğimiz pek çok yapımda emeği geçen editörlerden Yasemin Özçelik, ilk kitabı “Her Aşk Bitmek İçin Başlar”dan yıllar sonra romantik komedi tadındaki “Dişisel Gelişim” ile sinema dünyasının kapılarını zorluyor.
Öteden beri insanı hayvandan ayıran, hatta üstün kılan niteliklerinin zekâsı ve alet kullanma becerisi olduğu söylenir durur. Oysa insanı diğer canlı türlerinden ayıran en belirgin unsur, ‘kültür ve sanat’ diye bir kavramdan haberdar olması bana kalırsa. İnsanı insan yapan ne kadar kitap okuduğu, ne kadar film izlediği, kültür ve sanata ne kadar değer verdiğiyle doğrudan ilgili.
Ön yargılarımı bir yana bırakmaya çalışıp Yasemin Özçelik‘in “Dişisel Gelişim” kitabının sayfalarını çevirirken aklımı bu düşünceler meşgul ediyordu. Ne de olsa romantik komedi ilgimi çeken bir tür sayılmazdı. Yıllar önce haftalık dergi çalışması sırasında editörlüğünü üstlendiğim Yasemin’in kitabının film yapılma yolunda ilerlediğini duyunca, merak ettiklerimi sormak istedim. “Dişisel Gelişim”i yazmakla popüler kültüre hitap eden, çabuk tüketilen ve eğlenceli bir işe imza atmıştı. Haliyle ilk sorum “Entelektüel edebiyat camiasının seni hafife almasından, “tu kaka” ilan etmesinden korkmadın mı?” oldu.
“Demirden korksak trene binmezdik. Şaka bir yana ilk kitabımı yazdığım dönemden bugüne edebiyatçılıkla ilgili bir iddiam olmadı. Tek tip bir izleyici kitlesi olmadığı gibi, tek türden bir okuyucu kitlesi de yok. Edebi bir iddiam olmasa da şöyle bir derdim var; yazdıklarımı herkes okuyabilsin, anlarken de gülümseyebilsin. Derdimi özgün bir üslupla anlatabildiğimi düşünüyorum.”
Çizdiğin erkek profilleri pek de olumlu sayılmaz. Erkekler o kadar kötüler mi gerçekten?
“Hikâyemdeki ana erkek karakter Mert. Bir spor hocası olarak kadınlara sergilediği centilmen tavırlar yine aynı kadınlar tarafından yanlış yorumlanıyor. Yani Mert kötü bir erkek karakter değil aslında. Melis Mistik ile aşırı özgüvenli rakibesi Dişi Hanzo kendisine aşık olup, karşılık bulamadıkları noktalarda Mert’e sinir oluyorlar. “Kedi ulaşamadığı ciğere murdar der” misali… Melis zaten ilk etapta hep görüntüye aşık olan bir kadın olduğu için bir erkekte içerik olarak aradığını bulamıyor olması çok normal. Belki tersten gitse mutluluğu bulacak, kimbilir? Melis’in diğer kız arkadaşı da kalben zararda. Normal hayatta da genelde öyledir ya hani; benzer karakterler mıknatıs gibi çeker birbirini. Bu kadınlar da kaybedenler kulübü üyeleri olarak birbirlerini daha iyi anladıklarından bir aradalar. Kişisel olarak bana sorarsanız “Erkeklere güven olmaz” diyemem. Karşısındakine hiçbir sebep yokken güvenmeyen kişinin problemi kendisiyledir.
“Dişisel Gelişim”den erkek okurlar da keyif alabilir mi?
“İnsan aklına bir hikâye düşüp yazmaya oturduğunda bu hesabı yapmıyor, yapamıyor. Bir de ben hikâyemde kadınların genelde düştükleri bir yanılgıdan bahsediyorum. Ki erkekler bizim bu yanılgılarımızın ezelden beri farkında sanırım. Çoğunlukla geç uyanan bizleriz. Acı ama gerçek. Kitabı okuyan beylerin yorumlarından anladığım kadarıyla trajikomik halimiz onları bir kez daha eğlendirmiş. ”
İnsan kitabı okurken sanki film yapılsın diye yazmışsın hissine kapılıyor. Bilinçli bir tercih miydi; filme çekilmesi konusunda çalışmalar ne durumda?
“Evet. Tam da o sebeple yazdım bu hikâyeyi. Film olsun diye… Senaryo yazmaya oturduğum aşamada yayınevinden genel yayın yönetmeni arayınca önce romanını yazmaya karar verdim. Kitap çıkar çıkmaz ise tam da hayal ettiğim şekilde film teklifleri gelmeye başladı. 20 yıllık televizyonculuk refleksimle romandaki sahneleri sinematografik biçimde yazmış olmam hayalimi hayata geçirmeye hizmet etti. Ama bazen romanlar filme dönüşürken ruhu kaybolabiliyor. O sebeple yapımcı ile aynı çerçeveden bakıyor olmak çok mühim diye düşünüyorum. Hikâyenin benim kadar içine girebildiğine inandığım Fame Medya ile imzamızı attık. Şu an senaryosunu yazıyorum. Hayırlısıyla Ağustos’ta çekimleri olacak. Kısacası şu an hayalden gerçeğe bir yolculuk halindeyim. Melis Mistik’in Dişisel Gelişim serüvenini sinemaya taşıyacağız. Beyhude bir çaba ile ideal insanı arayan ve kendine ayna tutmak isteyen herkesi filmimize bekleriz. ”
*****
Superman’i beklerken…
“Bilimde bile genel doğrular değişebiliyorken “Doğru Kadın” ya da “Doğru Erkek” diye prototipler olmadığını düşünüyorum. Bizim yanılgımız küçük yaşlarda bilinçaltımıza işlenmiş olan kodlardan ileri geliyor. Doğruya ve yanlışa dair hepimizin bilinçaltında farklı kodlar var. Benim bilinçaltımdaki kodlar küçükken okuduğum ve yakışıklı prenslerin kahramanlıklarıyla biten hikâyelerle atılmış. Geriye dönüp baktığımda bunu fark ediyorum. O sebeple şahsen halen bir Superman bekliyorum.”
*****