Öğretmenler Odası / Das Lehrerzimmer, bir suç filmi ama suçu kimin işlediğiyle katiyen ilgilenmeyen bir suç filmi. Çünkü yönetmenin otorite, göçmenlik, sansür, etik değerler gibi, hikâyesini etrafına ördüğü hırsızlık suçundan çok daha ciddi dertleri var.
İlk filmi Söz Senettir’den beri ilgiyle takip ettiğimiz yönetmen İlker Çatak, ödülden ödüle koştuğu üçüncü filmi Öğretmenler Odası ile En İyi Uluslararası Film dalında Almanya’nın Oscar adayı da olarak ödül sezonuna noktayı koydu. Yönetmen, bir Alman okulunda göreve başlayan idealist kadın öğretmenin, okulda yaşanan seri hırsızlık olaylarını çözmeye çalışırken işleri iyice içinden çıkılmaz hâle getirmesini konu alan filmiyle, tempoyu adım adım arttırarak izleyiciyi tam bir psikolojik gerilimin içine çekerken bir yandan da değer yargılarını sorgulatıyor.
İlker Çatak’ı diğer Türk kökenli Alman yönetmenlerden ayıran yanı, bu iki yönlü kimliğini tamamen sindirebilmiş olması. Tam da bu yüzden “öteki” olmayı göçmen Türkler üzerinden değil Alman gibi görünen, Alman gibi yaşayan, mükemmel Almanca konuşan ama Polonyalı göçmen bir aileden gelen öğretmen Carla üzerinden anlatıyor. Okul idaresinin suça karşı sıfır tolerans politikasıyla otoriteyi sorgularken, Türk öğrencinin cüzdanında beklenenden fazla para olmasını suç delili sayan idareciler üzerinden gizli ırkçılığa işaret eden Çatak, Carla’nın yer yer pasifist yer yer aktivist tavırlarıyla kendi içinde yaşadığı çatışmaları tıkır tıkır işleyen bir senaryoyla ortaya koyuyor. Yönetmen, tamamı okulda geçen filmde bize karakterlerini sadece okulda var oldukları halleriyle tanıma imkânı veriyor. Okul sınırları dışına asla çıkmayan film, idarecilerinden öğretmenlerine, öğrencilerinden velilerine tek boyutlarıyla gösterdiği karakterlerinin bu hallerini çekim teknikleriyle de destekliyor.
Şüphesiz ki filmin en güçlü kozu Carla Nowak karakterine hayat veren Leonie Benesch’in muhteşem performansı. Zira Carla Nowak, Marvin Miller müzikleri eşliğinde çöp poşetine soluyarak atlattığı panik atak krizi, kontrolü kaybetmek üzere olduğu anda öğrencileriyle beraber avazı çıktığı kadar attığı çığlıklar ve örümcek ağına takılmışçasına okul koridorlarında dolaşıp durduğu sahnelerle sinema tarihinin unutulmaz öğretmen karakterleri arasına şimdiden adını yazdırdı bile.
Çekildiği günden beri sadece ödül törenlerinde değil Alman toplumunun gündeminde de yankı yaratan filmin belki de tek zayıf yanı finalde hikâyenin ucunun fazla açık bırakılmış olması. Çatak’ın suç ve suçlu konusunda kararı izleyiciye bırakmak isteyen tavrını anlamakla beraber bu tavrın, böyle güçlü bir senaryonun yaratması gereken şok dalgasını zayıflattığını söyleyebiliriz.
Öğretmenler Odası’nın, İtalya’nın adayı olan kaçak göçmenlik konulu ikiyüzlü filmi Kaptan Benim / Io Capitano veya İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan Yahudi soykırımını konu alan ve son günlerin politik konjonktürüne denk düşen İngiltere’nin adayı Zone of Interest gibi filmler karşısında Oscar şansı ne kadar olacak bilmiyoruz ama sinemaseverlerin gönlünü çoktan fethettiği kesin diyor ve yolunun açık olmasını diliyoruz.