Zengin oyuncu kadrosuyla dikkat çeken Collide (Otoban) filmiyle yönetmen Eran Creevy daha ziyade Amerika sınırları içinde görmeye alışık olduğumuz, aşk hikayesi üzerine kurgulanmış bir aksiyon filmi sunuyor bizlere. Amerika’nın kuralsız otoyollarının aksine Almanya’da hız limitinin olmadığı yollarda geçen hikayeyi anlatıyor.
Amerika’dan ümidini kesmiş, artık tutunacak hiçbir dalı kalmamış ana karakterimiz Casey Stein (Nicholas Hoult) Almanya’nın Köln şehrinde karanlık işlerle uğraşmaktadır. Ahlak kavramını yalnızca iş dünyasının bir parçası olarak gören Türk kökenli Geran’ın (Ben Kingsley) himayesinde uyuşturucu satarak hayatını kazanan Casey, Geran’ın gece kulübündeki tek Amerikalı garson/barmen Juliette’in (Felicity Jones) peşinde koşturuyor. Kendisi ve Casey’nin aksine daha geleneksel bir ahlak anlayışına sahip Juliette’in ciddi bir ilişki istemesi karşısında, hissettiği duyguları “aşk” olarak nitelendirmekte hiç de zorlanmayan Casey, mutlu bir ilişki yaşamak için Geran’ın yanında ayrılıp sevdiğiyle sıradan bir hayat yaşamaya başlar. Ancak böbrek yetmezliğinden muzdarip Juliette’in hayatta kalması için organ nakli gereklidir ve yabancı uyruklu olması sebebiyle Alman sağlık sistemi Juliette’e yardım etme konusunda çaresizdir. Sevdiği kadını hayatta tutmak için Casey’nin önündeki tek yol ise son bir vurgunla gerekli parayı bulmaktır. Ancak her zaman olduğu gibi bu sefer de işler rayından çıkacaktır. Zira Casey bu vurgunun kurbanı Hagen Kahl’ın (Anthony Hopkins) gücünü küçümsemiştir.
Eran Creevy’nin senaryosunu xXx: Return of Xander Cage’den F. Scott Frazier ile yazdığı Collide, hikaye anlamında izleyiciyi şaşırtmayı, bir yenilik sunmayı ve/veya alışılmışın dışına çıkmayı başaramıyor aslına bakarsak. Özellikle de hikayeyi Casey üzerinden kurgulaması ve farklı bir görüşe, farklı çözüm önerilerine fırsat sunmadan ilk akla gelen seçeneğe yönelmesiyle gerçeklik hissinin kimi noktalarda sekteye uğramasına sebep oluyor. Almanya’nın Amerika gibi “kuralsız” olduğu varsayımından hareket eden ve ön kabulden hareketle ülkedeki bürokratik engellerin yaratabileceği karmaşayı da hikayenin dışında tutmayı tercih eden yönetmenin asıl odağı ise Casey’nin kaçış sahnesi.
Tamamı Almanya sınırları içinde çekilen filmin başta otoyol sahnesi olmak üzere kovalamacadan sorumlu teknik ekibi takdir etmek gerekli. Zira başrolde Erdoğan Atalay’ın yer aldığı Kobra Takibi dışında hafızalara kazınmış, etkileyici bir otoyol kovalamacası izleyememiştik. Almanya sınırları içinde görmeye alışık olmadığımız bu kovalamaca sahnesinin en can alıcı noktası ise şüphesiz kaza anıyla birlikte trafiğin durması meselesi. Herkesin malumu olduğu üzere film çekmek için gündelik hayatına müdahalelerde bulunmak Amerika’ya oranla oldukça zor Avrupa’da, dolayısıyla da Almanya’da. Her ne kadar yoğunluğun az olduğu bir yolda, yoğunluğun en az olduğu saatlerde yapılmış olsa da çekimler, yaratılan kurgusal trafik ve etrafa saçılan araba parçaları düşünüldüğünde takdiri hak ediyor.
Collide güçsüz kadın karakteri üzerinden konuşacak olursak erkeklerin egemenliğinde bir film olmasına ve twistlerinde bizleri şaşkına çevirmeyi başaramamasına karşın Avrupa’da, Almanya’nın kısmen yer altı sayılabilecek dünyası içinde geçmesiyle bir tat yakalamayı başarıyor. Araba kovalamacasının filmin merkezine oturduğu hikaye, aksiyon arayanlar için tercih sebebi. Yönetmen Creevy’nin Kingsley ve Hopkins’ın star ışığından birçok noktada faydalandığı, temponun düştüğü noktalarda bu iki üzerinden müdahalelerde bulunarak filmi hareketlendirdiği de ayrıca belirtmekte fayda var.