“The Devil Wears Prada” (2006) , “Hope Springs” (2012) ve “Marley & Me” (2008) gibi insanın ruhuna temas eden filmlerin yönetmeni David Frankel, “Collateral Beauty” (Gizli Güzellik) de yine insanı konu almayı sürdürüyor. Daha ziyade hayatın güzelliklerini anlatmayı tercih eden yönetmen yeni filminde madalyonun diğer yüzüne, yaşamın dramatik taraflarına odaklanıyor.
Bir reklamcı olan Howard’ın (Will Smith) yaptığı konuşmayla başlıyor film. İnsan hayatının temelini oluşturan sevgi, zaman ve ölüme dair bu konuşmanın sonrasında ise mutsuz bir tablonun başrolü olarak çıkıyor karşımıza. Dünyadan göçüp giden kızının yasını tutan ve anlamını kaybeden bu hayatta yaşamayı reddeden bir adam kimliğinde görüyoruz Howard’ı; başarılarla dolu mesleki kariyerini geride bırakmış, iflasın eşiğindeki ofisini terapi merkezi haline getirmiş, ortaklarını ve çalışanları yüz üstü bırakmış üzgün bir adam… Dostu olarak onun durumuna üzülen, ortakları olaraksa şirketin ve çalışanların geleceğini düşünen Whit (Edward Norton), Claire (Kate Winslet) ve Simon’ın (Michael Peña) tek derdi ise artık en azından şirketi kurtarmak. Bunun için hisseleri satmanın hesaplarını yapan ekibin önündeki tek engel ise Howard. Howard’ı hayatın gerçeklerine geri döndürmeyi bir türlü başaramayan üçlünün aklına gelen son çare ise ona onun gerçekliğini yaşatarak bazı şeylerin farkına varmasını sağlamak. Bunun tek yolu ise Howard’ın Sevgi’ye, Zaman’a ve Ölüme’e yazdığı üç mektubuna cevap alması.
Collateral Beauty filmi özünde bir babanın içsel yolculuğunu konu alıyor. Kızının ölümü sonrasında hayatı anlamlandırdığına inandığı o üç temel kavramın, sevginin, zamanın ve ölümün ihanetine uğrayan Howard, bu olayın ardından hayatla olan tüm ilişkisini koparıyor. Acılarla dolu bir anlamsızlık içinde yaşamaya mahkum edildiğine inanan Howard, kaybettiği anlamı farklı yerlerde bulmanın çabasına giriyor. Bu uğurda son olarak Sevgi’ye, Zaman’a ve Ölüm’e birer mektup yazarak yaşadığı hayal kırıklığını dile getirmeyi aklına koyan kahramanımız hayata her daim olumlu yanından yaklaşmanın cezasını çektiğini ise fark edemiyor. Ancak Whit’in verdiği roller gereği Sevgi’yi, Zaman’ı ve Ölüm’ü canlandıran Keira Knightley, Helen Mirren ve Jacob Latimore sayesinde hayatın mutlu sonlanan peri masalları olmadığını öğreniyor.
Noel arifesinde, yeni yıl hazırlıkları öncesinde geçen film, Noel mucizelerinin gerçekleştiği hikayelere yeni bir perspektiften yaklaşıyor. Zira başta Howard olmak üzere hikayedeki diğer gerçek-dünya karakterlerinin, yani hayatını gerçek dünyanın işleyişinden kazananların hayatın gerçekleriyle yüzleşmesini konu alırken bir yandan da yaşamın maddiyattan öte olduğu, manevi bir dünyanın bu gerçeklikte yer aldığını hatırlatılıyor.
İnanç meselesine her daim mesafeli yaklaşan ve özellikle de Protestan ahlakını yarattığı karakterler üzerinden eleştirmekten asla kaçınmayan yönetmen David Frankel, Collateral Beauty’de de tarzından ödün vermiyor. Noel mucizelerinin gerçeklikten uzak olmakla suçlayan ve bu nedenle de Noel’i gerçeklikten ayrı tutarak filmden çıkaran Frankel yine de vasatın üzerine çıkmakta zorlanıyor. Yine Collateral Beauty farklı yaklaşımıyla dikkate değer.