Kendimi bildim bileli televizyon çocuğu oldum hep. Televizyon diye bir alet icat edilmeseydi ne yapardım, ne çocuğu olurdum o zaman hiç bilmiyorum.
Landlord (Ege Görgün)
Annemin benim nasıl bir çocuk olduğum konusunda tarif hazırdır. “Çok ağlardı. Ama koy televizyonun karşısına, gıkı çıkmazdı saatlerce.” Televizyon konusunda ilk anılarım çok derli toplu değil. Ama her çocuk gibi çizgi-filmlere vurgun olduğumu, bu renkli dünyaların beni kendimden geçirdiğini söyleyebilirim. Peki şimdi durumda bir değişiklik var mı? Pek yok. Ama artık televizyonda beni kendimden geçirecek fazla çizgi film de yok. Avatar ve Sünger Bob var. Belki de başkaları da var ama yaş kemale erdiği için algılarımın bu konudaki hassasiyeti biraz körelmiş ve ben atlamış da olabilirim. Aklıma gelmeyen ve halan gösterilen çizgi filmler varsa siz hatırlatırsanız sevinirim.
Benim yakın dönemde izlediğim çizgi filmler şunlardı: Örümcek Adam, X-men, Süper Kene, Afacan (tombalak Lui Anderson’un maceraları), Uzaylı Yakalama Bürosu, Rugrats, Kedi-Köpek, Kötü Köpek ve özellikle Çılgın Kaptan Jake.
Tek kanallı günlerden aklımda kalan 80’lerin çizgi filmlerini sorarsanız: Tontonlar Ponponlar derim.. Uykudan Önce’de çıkarlardı, her şekle girebilirlerdi. (Uykudan Önce çok önemli bir yer tutar yaşıtlarımın hafızasında. Adile Naşit’le başlayıp Ergun Uçucu, Köksal Engür ile devam eden nahif, yararlı ve unutulmaz bir deneyimdir Uykudan Önce) “Değiş Tonton” şeklinde bir cümle sarf ederlerdi sık sık. Sonra Musti, hani şu eli kolu durmayan yavru kedi. O el kol hareketleri bayağı popüler olmuştu halk arasında hatırlarsanız. Yine Ayı Yogi, Jetgiller, Şeker Kız Candy, Heidi, Arı Maya, Vikingler, Atom Karınca, Marco hatırlayabildiğim diğer “multi-kanal” öncesi çizgi filmler. Ama konu benim hastası olduğum çizgi filmlere gelince; kargasıyla (adı Şiba mıydı neydi?) maceradan maceraya koşan Denizci Sinbad’ı ve İnkalar’ın Altın Şehri’ni arayan Esteban’ı tek geçerim. Büyüdükçe nahif çizgi filmler yavaş yavaş ekranı bilimkurgu çizgi filmlerine bıraktılar. Efsane çizgi film Voltran‘ı hatırlatmak yeterli herhalde. Ondan sonra çıkan benzerlerini buraya taşımaya gerek yok.
Bu dönemin ardından popüler sinema filmlerinden devşirme çizgi filmler doldurdu ekranlarımızı. Hayalet Avcıları, Maske, Ninja Kaplumbağalar gibi. Warner Bross’un Looney Tunes’u (Road Runner, Bugs Bunny, Woody Woodpecker), Walt Disney’in Mickey Mouse‘u, Donald Duck‘ı, Hanna Barbara’nın Taş Devri ve Tom ve Jerry‘si ise zaten sanki dünya var olalı beri mevcutlardı. (Dört temel ekolden söz etmek mümkün çizgi film konusunda; Warner Bross, Walt Disney, Hanna Barbara ve Japonlar.) Benim gibi çizgi film seven yetişkinlerin olduğunu ne zaman keşfettiler bilmiyorum. Muhtemelen Japonların işi bu. Ne de olsa büyüklere çizgi film yapmakta üstlerine yok. Manga çizgi romanların çok satmasından yola çıkarak mı ürettiler bu sinema tadındaki çizgi filmleri bilemiyorum. Ama bu varsayım mantıklı geliyor bana. Belki de tek neden, çizgi filmlere meraklı, hem de çizime istidadı olan çocukların, birer yetişkin olduklarında geçmişten süre gelen bu meraklarını terk etmek istememeleri. Dışarıda bir yerlerde kendileri gibi içlerinde bir çocuk saklayan başkalarının da olduğunu bilmeleri ve çocuklardan çok bu insanlar için bir şeyler üretmek istemeleri de bir neden olabilir.
Amerikalılar da Bart Simpson ve son olarak South Park ile büyüklere çizgi film olayına girdiler. Bununla kalmayıp bu yeni ürün kolunu sinemalara da taşıdılar. Bugün çizgi film dendiğinde artık akla Japon animeleri, özellikle de Hayao Miyazaki geliyor. Miyazaki filmlerinin çoğu DVD olarak bizde de piyasaya çıktı. Bu filmleri mutlaka izlemenizi öneririm.
Hayao Miyazaki DVD’leri
Gökteki Kale / Laputa: Castle in the Sky
Komşum Totoro / My Neighbor Totoro Küçük Cadı Kiki / Kiki’s
Delivery ServiceRüzgarlı Vadi / Nausicaä of the Valley of the
WindRuhların Kaçışı / Sprited AwayPrenses Mononoke / Princes
Mononoke
Yürüyen Şato / Howl’s Moving Castle