2 Mart tarihinde sahiplerini bulacak 86. Oscar Ödülleri’nde Belçika adına Yabancı Dilde En İyi Film kategorisinde yarışan Kırık Çember (The Broken Circle Breakdown) bu hafta ülkemizde gösterime giriyor.
Serkan Çellik
Kırık Çember oldukça kötümser bir senaryoya sahip. Görsel kodları bunun aksini düşündürse de, gördükleriniz üzerinize kara bulut gibi çökebilir. Filmin başkarakteri Didier (Johan Heldenbergh) ufak arazisinde hayvanlarıyla yaşayan, yavaş yavaş onardığı evine taşınmayı erteleyip bahçedeki eski karavanda uyuyan bir müzisyen. Grubuyla birlikte çeşitli mekânlarda çalıyor ve yaşamından oldukça memnun görünüyor. İlk görüşte âşık olduğu Elise (Veerle Baetens) ise dövme yapan ve kanı kaynayan bir kadın. İlişkilerinin ilk dönemini gece gündüz eğlenip hiç durmadan sevişerek geçiriyorlar. Elise’nin hamile kalmasıyla yaşamlarının ritmi değişiyor. Sevgi dolu ebeveynlere dönüşüp kızlarıyla mutlu bir aile oluşturuyorlar.
Filmin üçüncü çeyreğinde karakterlerden birinin ağzından duyduğumuz “Hayat mutlu olmanı istemez, seni kıskanır ve başına kötü şeyler getirir” tadındaki cümle Kırık Çember’in ana fikri sayılabilir. Mutlu aile altı yaşındaki Maybelle’nin kanser olduğunun ortaya çıkmasıyla sarsılıyor. Hayat, onların inancıyla, mutlu olmalarına izin vermiyor. Yönetmen Felix Van Groeningen sıçramalı kurguyu tüm filmin inşasında kullanıyor. Kızın hastalığı sırasında yaşananlar ile Didier ve Elise’nin ilk tanıştıkları an arasındaki yedi yılda serbestçe geziniyor. En son Café de Flore’de Jean-Marc Vallée bu tarz bir anlatım sayesinde öyküsünün etkisini katlamıştı. Kırık Çember de kronolojik ilerlese bu kadar güçlü olamazdı.
111 dakika boyunca izleyeni köşeye sıkıştıran kötümser bakış açısına dönelim. Didier arkadaşlarıyla buluşup sevdiği enstrümanı çalarken şarkılarını söylediği dönemde hiçbir problemi yok gibi. Elise’nin de öyle. Gönlünü verdiği adamların ismini vücuduna dövme yapıyor ancak ayrılınca üzerini başka bir şekille kapatıyor, kurtulması bu kadar kolay. Fakat evlenip çocuk yaptıklarında sıyrılamayacakları dertlere düşüyorlar. Amerika hayranı, sadece İngilizce şarkılar söyleyen, televizyondan İngilizce haber dinleyen, araya İngilizce kelimeler katarak konuşan, hayali taşınıp Amerikan rüyasını yaşamak olan Belçikalı Didier; kök hücre araştırmalarına karşı çıkarak kızının tedavisini engellediğini düşündüğü Bush’dan bile bir anda nefret ediyor. Benim değil, filmin bakış açısı, önermesi bu: Hayat mutlu olmanıza izin vermez, hiç kimseye gönülden bağlanmayın.
Kırık Çember yukarıda anlattığım mutsuzluğu çocuk sahibi olmaya bağlıyor bir noktada. Didier ile Elise istemedikleri bir çocuk dünyaya getirdikleri için başlarına bunun geldiğini düşünüyor. Bu iki karakter üzerinden senaryonun tartışmaya açtığı bir diğer konuysa din. Didier ateist. Evrime inanıyor, ölümden sonrası yoktur diyor. Elise ise tam açıklanmasa da daha dindar. Reenkarnasyona inanıyor, ruhların ölümden sonra farklı formlarda geri döneceğini düşünüyor. Film alt metinlerini derinleştirmekten imtina edip, sadece karakterlerinin ağzına öfke patlamalarında bu tarz cümleler yerleştiriyor, çok şey anlatmak istiyor gibi durup çenesini kapalı tutuyor.
Kırık Çember’in Belçika adına Oscar için yarışacak olması ona farklı bir bakışla yaklaşmamıza da neden oluyor. Geçmiş ve Gloria başta olmak üzere onlarca iyi film izlediğimiz bir yılda Kırık Çember gibi ağzı doluyken konuşan bir film nasıl oldu da son beşe kaldı diye düşündüğümüzde; filmin Amerikan müziği ve kovboyluk başta olmak üzere yabancı kültür hayranlığı, Hollywood kodlarıyla çekilmiş olması ve yalakalıkla suçlanabilecek ayrıntılar içermesi göze masum görünmemeye başlayabilir. Bu büyük ödüle oynayan çok Hollywood filmi izledik ancak Yabancı Dilde En İyi Film kategorisinde bu denli hesaplılık bir ilk sanırım.
Kırık Çember (The Broken Circle Breakdown)
Yönetmen: Felix Van Groeningen
Senaryo: Johan Heldenbergh, Mieke Dobbels, Carl Joos, Felix Van Groeningen, Charlotte Vandermeersch
Oyuncular: Johan Heldenbergh, Veerle Baetens
2012 / Belçika-Hollanda / 111 dk.