Kısa filmci olarak tanıdığımız Can Evrenol’un ilk uzun metrajı Baskın, Toronto Film Festivali’nin Midnight Madness seçkisinde yer almış, hayli de sevilmişti. Amerika dağıtım hakları IFC Midnight tarafından satın alınan film ayrıca Amerika’da vizyona giren ilk Türk korku filmi olma mertebesine erişti. Yönetmen Evrenol’la ses getiren filmi Baskın‘ı konuştuk…
İlk uzun metraj filmin “Baskın” aslında senin daha önce çektiğin bir kısa filminden doğdu. Bu süreç nasıl gelişti, nasıl karar verdin “Baskın”ı uzun metraja dönüştürmeye?
Aslında ilk kısa filmimden beri hep uzunu olsa nasıl olur diye hayalini kurarım. Sadece bu sefer teknik ve tecrübe olarak daha cesaretliydim sanırım. Baskın‘ın kısasına hem yurt dışında festival çevrelerinde, hem buradaki sosyal çevremde büyük bir ilgi vardı. Tam zamanı gibi hissettim.
“Baskın” belki de Türkiye’nin ilk “gore” (yani kelime anlamı: kan, vahşet) filmi… Sizi tanıyan tanıyor gerçi ama “Baskın”ı yaratırken nelerden esinlendiniz?
Aslında tam olarak bir gore değil, içinde gore) unsuru olan bir film diyelim Baskın için. Baştan sona kan revan gitmiyor. Öyle bir bütçesi de yok zaten. Karakteri de o değil. Ama o sahneler geldiği zaman oldukça sert ve hardcore gelişiyor. Eski gore filmlerine gönderme niteliğinde bir tarzda işleniyor. Baskın için ilham kaynaklarımız arasında özellikle VHS dönemi İtalyan vahşet filmleri, Amerikan b-tipi kült korku filmleri var. Ama hissiyat olarak Lynch, Cronenberg gibi ustalardan da çok etkilenmişizdir hem ben hem yazar arkadaşlarım (filmi 4 arkadaş beraber yazdık). Görsel ve müzik olarak Only God Forgives, I Saw The Devil, Bir Zamanlar Anadolu’da gibi filmlere baktık tekrar tekrar. Elimizden geldiğinde taklit ettik.
Peki, korku türünden mi devam etmek istiyorsun kariyerine? Yoksa başka türlere de el atacak mısın? Bir sonraki projen hangi türde olacak mesela?
Şimdi bir +13 çocuk filmi senaryomuz var bakanlığa başvurduğumuz. Ona çok heycanlanıyorum. Ayrıca yine geliştirmekte olduğumuz 2 yeni sert korku filmi var. Any Given Sunday veya A League of Their Own gibi bir futbol filmi çekmek en büyük gayelerimden biri. Yaşlı Adam ve Deniz, veya 9. Hariciye Koğuşu gibi bir klasik uyarlamak çok isterim. Şu an kitapçıya gidip filme çevirmek için bir kitap seç deseler ise Nasipse Adayız‘ı seçerdim.
Bizim seyircimize ‘korku filmi’ olarak daha çok metafizik öğelerden beslenen filmler servis edildi. Sence “Baskın”ı benimseyebilecekler mi? Nasıl tepkiler bekliyorsun seyirciden?
Beraber göreceğiz bakalım. Şu ana kadar Türkiye’de festivaller ve galalar dahilinde 6 gösterim yaptık. İstisnasız her gösterimde filmin sonuna doğru bazı izleyiciler “gore” sahnelere dayanamayarak salondan çıktılar. Çok hoşumuza gitti tabii bu. Bazıları tekrar geri girdi sonra.
Gelen tepkiler ve yorumlar büyük çoğunlukla hep çok iyiydi. Yurt dışındaki tepkilerden daha bile iyiydi diyebilirim. Azınlıkta da olsa bazı sevmeyenler çıktı tabii. Baskın daha çok bir Heavy Metal veya Punk Hardcore konseri gibi. Bunun da sevenleri olduğu gibi o kafaya giremeyenleri ve dağınık ve yüzeysel bulanları da oluyor. Biraz tarz meselesi tabii bir yerden sonra. Bu filmi Amerika ve 20’den fazla ülkeye satmamıza paralel bir başarı Türkiye’de de gelecektir diye düşünüyorum.
Plastik ve makyaj olarak oldukça üst düzey bir yapıt “Baskın”; nasıl bir çalışma yürüttünüz bu konuda?
Aslında genele baktığınızda oldukça az sayıda makyaj işi var, ama sanırım filme iyi yaydık elimizdekini. Yazar/çizgiromancı Cem Özüduru ve sanat yönetmenimiz Sıla Karakaya ile baya bi kafa patlattık. Sıla bize Sinan Saraçoğlu diye çok harika kostüm ve maskeler yapan bir arkadaşını tanıştırdı. Tolga Erener‘in bağlantısıyla reklam dünyasından tanıyacağımız makyaj ustası Derya Ergün sette bizimle 3 gün beraberdi. Harika plastik makyaj işleri çıkardı. Ayrıca Bülent İşcan bize set dışından harika bir makyaj desteğiyle dahil oldu. Feramuz Tuna‘nın ışıkları ve Alp Korfalı‘nın görüntü yönetmenliğinde görsel işin yüzde 90’ından fazlasını kamera önünde halletiğimiz bir iş oldu.
Filmin kült karakteri Baba’yı canlandıran Mehmet Cerrahoğlu ile yolunuz nasıl kesişti? Gerçekten ayrıksı bir figür Cerrahoğlu, filmin en büyük motor gücü olmuş neredeyse…
Bir cast ajansının tozlu sayfalarında rastladım Mehmet Abi’nin resmine. Baskın’ın kısa filminde (2013) kenarda yatan garip ve ürkütücü bir tip olsun istiyordum. Bir otoparkta çalışıyormuş. Daha önce hiç oyunculuk tecrübesi yokmuş. 10 sene önce bir cast ajansına yazılmış. Yıllardır da bekliyormuş. Kısa süre sonra bu sefer bir müzik klibinde kendisiyle çalıştım. Bu sefer sadece fiziksel görüntüsüyle değil, oyunculuğa karşı olan tavrı ve muhtemel yeteneğini de fark ettim. Baskın’ın uzun metrajına sıra geldiğinde, bu rolde Mehmet Abi oynasa müthiş olmaz mıydı diye çılgın bir düşünceyle yazdım Baba karakterini. Ama ilk uzun metrajımın bu en önemli rolünü ona teslim etmek büyük bir kumardı. Rolüne hazırlanırken Mehmet Abi’ye Apocalypse Now, Hellraiser ve Zeki Demirkubuz filmleri verdim. Çok sevdi. Üzerlerine konuştuk. Hepsini kısa sürede izleyip, çok hoşuma giden, derin, dokunaklı yorumlar yapıyordu. Gerçekten duygulanıyordum. Kısa sürede korku sinemasına yeni bir Michael Berryman kazandıracağımıza inanmaya başladım. Bu arada vaktiniz varsa Mehmet Cerrahoğlu’nun Moda’daki Bant Dergi’nin mekanındaki Kalp Gözüyle Baskın adlı sergisine gidin derim.