BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

İlk distopik Türkiye filmi Canavarlar Sofrası geçtiğimiz cuma vizyona girdi! Filmin yaratıcı ekibi Giyotin Film'le, Canavarlar Sofrası üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik...

Ercan Dalkılıç

‘Canavarlar Sofrası’ ekibinden Ters Ninja’ya özel röportaj! (*)

İlk distopik Türkiye filmi Canavarlar Sofrası geçtiğimiz cuma vizyona girdi! Filmin yaratıcı ekibi Giyotin Film’le, Canavarlar Sofrası üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik…

İlk distopik Türkiye filmi Canavarlar Sofrası geçtiğimiz cuma vizyona girdi! Filmin yaratıcı ekibi Giyotin Film’le, Canavarlar Sofrası üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik…

Röportaj: Ali Rıza Özkan & Ercan Dalkılıç

1) Filmin ortaya çıkma öyküsünü anlatır mısınız?

Kamdine: Ramin bir gün bana düşük bütçeli bir senaryomun olup olmadığını sordu. Bende o sırada hazırda prodüksiyon maliyeti düşük bir senaryo yoktu, sonra düşünmeye başladım. Tabii ki hemen tek mekanda iki kişilik bir hikaye aklıma geldi. Sonra kendimi bir cuma akşamı eve kitledim ve yazmaya koyuldum. Önce ayrılmak üzere olan bir çift hakkında kara bir komedi oluşmaya başladı. Ama sonra yazdıkça ortaya dört karakter çıktı ve hepsi kendi başlarına sırayla ete kemiğe büründüler. Yazdıkça oluşan senaryo çok daha toplumsal ve yarı-politik bir satir’e dönüştü. Tabii ki kara mizah senaryonun belkemiğini oluşturdu, ama yazdıkça daha ciddi ve de aslında o kadar da mizahi olmayan korkutucu boyutlar senaryoya eklenmeye başladı.

2) Filmin iki önemli ismi yönetmen ve senarist İran kökenli olmakla birlikte, ikisinin de yolları İstanbul’da kesişmiş. Bu bir rastlantı mı, yoksa İstanbul ikisinin de bilinçli tercihi midir?

Ramin: Kamdine ve ben Los Angeles’ta tanıştık, ikimiz de o sırada üniversitede film okuyorduk. Sonra farkına vardık ikimiz de İran kökenliyiz ve de aynı müzikten, filmlerden, kitaplardan ve yemeklerden hoşlanıyoruz. Üniversiteden sonra ben ailemin yanına İstanbul’a döndüm. Kamdine de Prag’a taşındı. Sonra her sene beni ziyarete gelmeye başladı. En sonunda Kamdine’i de Istanbul’a taşınmaya ikna ettim.

3) Filmin yaratılmasının bir kolektif çabanın ürünü olduğunu gözlemliyoruz. “Giyotin Film” nasıl ortaya çıktı?

Emine Yıldırım: Oğuz, Ramin ve ben aslında 2001 senesinde tanıştık, hepimiz Bilgi Üniversitesi Sinema TV Bölümü’nde yüksek lisans yapıyorduk. Mezun olduktan sonra bir süre hepimiz freelance çalıştık ama 2005’te tek bir çatı altında, Giyotin Film olarak calışmaya karar verdik ve şirket kurduk. O günden beri yolumuza beraber devam ediyoruz. Canavarlar Sofrası‘nın ön hazırlığından itibaren başlayan yaratım sürecinde de her zaman birlikte kararlar vermeye çalıştık. Ancak bizim de dışımızda, projeye dahil olan arkadaşlarımızın fikirlerine ve yaratım süreçlerine çok önem veriyoruz. Bunun en başında oyuncularımız Pınar Töre, İbrahim Selim, Tuğrul Tülek ve Gizem Erdem‘in, sanat yönetmenimiz Elif Taşçıoğlu, Müzisyenimiz Barış Diri, görüntü yönetmenimiz Deniz Eyüboğlu ve jenerik ve görsellerden sorumlu Güven Çatak’ın bu filme çok değerli katkıları oldu. Elbette Ramin‘in yönetmen olarak vizyonu bu filmi olduğu yere getirdi, ama sonuçta bu bir kolektif bir çalışmanın ürünü oldu. Projede çalışan herkes bu projeye inanarak girdi ve hep beraber bir film yarattık.

4) Canavarlar Sofrası’nın yaratım sürecine etki eden eserler oldu mu?

Kamdine : Diyalog kısmı için konuşacak olursak David Mamet her zaman hoşuma gitmiştir. Kimse fuck kelimesini onun gibi kullanamaz ve diyalogları her zaman inanılmazdır. Diyaloglar gerçekçi gibi gelir ama aslında çok şiirseldir, kendi ritmi vardır.

Ramin: Gerek senaristimiz gerek ben Bunuel ve Ionesco’dan cok etkilendik ve onların abzürd mizahı şüphesiz bizi yönlendirdi. Onun dışında distopik bir hikaye üzerine çalışırken bu türün olmazsa olmazları 1984, Fahrenheit 451 etkisi bilinçaltında da olsa kesin etkilemiştir. Onun ötesinde benim ilham kaynağım olan ve dar alan sineması ustası Polanski’den başlamak üzere, 12 Kızgın Adam ve Glengarry Glen Ross gibi filmler var. Tek mekanda geçen ve bol diyaloglu filmlerden etkilendim.

5) Filmi herhangi bir sinema türü içerisinde değerlendirir misiniz? Kimileri, aksine filminizin distopik olmadığını öne sürüyor…

Ramin: Bu filmi bir kategoriye oturtmak zor çünkü çok farklı unsurları barındırıyor. Sosyopolitik bir kara mizah tasvirine katılmakla beraber filmi çekerken distopya unsurunun hep önemli olduğunu düşünmüştüm ancak özellikle ülkemizdeki son gelişmelerden sonra bundan bu kadar emin değilim.

6) Filmin kuşkusuz evrensel olma gibi derdi var, göndermeleri de çoğunlukla makro sisteme zaten… Türkiye’nin mevcut durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Ne kadar etkilemiş olabilir bu hal sizi, böylesi bir filmi meydana getirirken?

Ramin : Aslında evet filmin daha çok tüketim kültürüne doğru makro göndermeleri var ve özellikle dünyadaki vahşete karşı genel bir duyarsızlık artışını irdeliyor. Sonuçta Türkiye de bu evrenin bir parcası. Türkiye’de genel olarak artan tahammülsüzlük, tolerans yoksunluğu ve öfke de kuşkusuz bu dünyanın bir parçası.

Filmin yazım ve çekim sürecinde, hem dünyada hem de Türkiye’deki gidişata dikkat çekmek istiyorduk. Ancak Türkiye’deki olaylar hayal edebileceğimizden çok daha hızlı gelişti, özellikle gelen yasaklar ve sansürler daha önce belirttiğim gibi filmi distopyadan uzaklaştırıp gerçeğe bizim de tahmin ettiğimizden daha büyük ölçüde yaklaştırdı.

7) Filminizle ilgili beklentilerinizi öğrenebilir miyiz? Uluslararası film dünyasında, örneğin “Persepolis” gibi bir etki uyandırma şansı var mı, sizce?

Oğuz: Film Montpellier ve Mumbai’daki festivallerde gösterildi. Hem Fransız hem de Hint seyircilerden çok güzel tepkiler aldık. Sonuçta onlar da kendilerini çok da uzak hissetmediler filmdeki hikayeden. Persopolis kadar büyük bir etki uyandırır mı bilemeyiz ama tabii ki gönlümüzde filmin sadece Türkiye’de değil yurtdışında da vizyona girmesi var.

8) Son zamanlarda Ortadoğu’nun sistematik yapısını sorgulayan hem Hollywood hem de Avrupa çıkışlı pek çok film üretiliyor. Sizi bu filmlerden farklı kılan nedir?

Oğuz: Bizim filmimiz herhangi bir bölge ölçeğinde algılanmamalı. Her tür baskıcı ve yasaklayıcı iktadarın tehlikesi üzerine bir film.

9) Yeni filminiz “Kusursuzlar”dan bahsedebilir misiniz biraz? Canavarlar Sofrası gibi, alt-okumalara açık, sosyal-politik temelli sert bir film mi geliyor?

Emine: Kusursuzlar bir Türkiye hikayesi öncelikle. Canavarlar Sofrası kadar ekstrem noktalarda dolaşmıyor, ama evet bu film de alt-okumalara açık, toplumsal unsurlara göndermeler yapan bir film. Film otuzlu yaşlarında iki kızkardeşin hikayesi. Başrollerde İpek Türktan ve bu sene Afife Jale en iyi kadın oyuncu ödülünü alan Esra Bezen Bilgin var. Bu toplumda yaşamalarına rağmen varlıkları ciddiye alınmayan, ekonomik olarak bağımsız ancak ataerkil düzenin çarkıyla içiçe yaşamak durumunda olan iki genç kadın etrafında dönüyor hikaye. Ama evet Canavarlar Sofrası gibi, ruhunda kimseden çekinmeyen yürekli bir film olacak.

10) Türkiye sinema ortamında oldukça cesur olarak kabul ettiğimiz Canavarlar Sofrası için tebrik ediyor ve başarılar diliyoruz Giyotin Film ekibine…

Çok teşekkür ederiz.

(*) İş bu röportajın kısaltılmış hali 1 Haziran 2012 tarihli Aydınlık Gazetesi nüshasında yayımlanmıştır.

İlginizi çekebilir...

MUBI

Yönetmen Atıf Yılmaz, senaryo Ümit Ünal, oyuncular Mazhar Alanson ve Ali Poyrazoğlu desek herhalde Arkadaşım Şeytan’a dikkat çekmeye yeter. Türk sinemasının fantastik öğelerle süslü...

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et