Sekiz bebeğini doğduktan hemen sonra boğanlar; kocasını ve öz kızını sigorta parası için arsenikle zehirleyenler; iktidar için akrabalarını katledenler; anne babasını baltayla parçalayanlar; kocasının genç kızlara tecavüz edip onları öldürmesine yardım edenler… bunlar bildiğiniz kadınlardan değil!
Ege Görgün (Landlord)
Erko Yayıncılık’tan çıkan Tarihteki En Şeytan Kadınlar adlı kitap işledikleri cinayetlerle, şöyle ya da böyle neden oldukları ölümlerle ve altına imza attıkları insanlık suçlarıyla tarih sayfalarına geçen 15 kadının akıl almaz öykülerini anlatıyor.
Erkeklerin kadınlara üstün geldiği şeyleri sıralayalım: onlardan iyi araba kullanıyoruz, onlardan iyi futbol oynuyoruz, elektronik konusuna daha hakimiz, zapping de elimize su dökemezler, bir şey mi icat edilecek, bir yer mi keşfedilecek; size bir erkek lazım.
Bunları az çok hepimiz biliyoruz, listeyi daha da uzatılabilir. Ama kadınlara üstün geldiğimiz başka bir alan daha var ki, sanki onu hep atlıyoruz: Seri katiller hakkında yazılan ansiklopedik derlemelere bakılırsa kadınlar seri cinayet işlemek konusunda yanımıza bile yaklaşamazlar. Tarihteki seri katillerin neredeyse hepsi erkektir. Polisiye filmler ve dizilerden ezberledik artık, seri katillerin ortalama profili: erkek, beyaz, 3-35 yaş.
Monster adlı filmde Aileen Carol Wuornos‘u Charlize Theron canlandırmıştı.
Sheley Klein erkeklerin bu husus çevresinde inşa ettikleri kalesine hücum etmeyi kafasına koymuş. Kendine koçbaşı olarak da Tarihte En Şeytan Kadınlar adlı kitabı seçmiş. Kale kapısına yükleniyor da yükleniyor.
15 kadının hikayesini anlatıyor Klein. Cinayetlerle, insanlık suçlarıyla kötülük simgesi olmuş 15 kadın. Yine de 15 tane katil bulup çıkaramamış ve akıllıca bir manevrayla insanlara eziyet ve kötülük etmek için sahip oldukları iktidarı kullanan kadınları da derlemesine katmış. Kim bunlar derseniz; Rusya İmparatoriçesi Büyük Katerina’yı, Elena Çavuşesku’yu, ve Çin İmparotoriçesi Tz’u-hsi’yi örnek verebiliriz. Sıradan katiller arasında ise tek bir ünlü isim dikkati çekiyor: Daha çok hırsızlık amaçlı işlediği cinayetler yüzünden seri katil ünvanı alan ve idam edilerek öldürülen Aileen Carol Wuornos. Wuornoss’un hayatı film yapıldı hatırlarsınız. Charlize Theron oynadı başrolünde ve bu rolüyle Oscar aldı. (Oyunculuğundan çok film için aldığı 30 kilo ve bir lezbiyeni canlandırması etkili oldu bu Oscar’ı almasında ya, o bizim mevzumuz değil şimdi.) Yine de hepsi birbirinden ilginç hikayeleri bir araya getirdiğini inkar edemeyiz yazarın. Portrelerin tarihin çok farklı dilimlerinde yaşamış insanlara ait olması da bu öyküleri cazibe katan bir başka nokta. Tarihin en şeytani 15 kadını şöyle sıralanıyor kitapta.
Lizzie Borden, Fall River Cinayetleri olarak ünlenip Amerikan folkloründen yer eden bir davanın sanığı. 4 Ağustos 1892’de Massachussetts’in Fall River kasabasında iki cinayet işlenir. Baltayla parçalanan iki beden söz konusudur. Cinayetin işleniş şekli kadar, bu cinayetin bir kadın tarfından işlenmiş olması tüm Amerika’nın dikkatini bu dava üzerine çekmişti. Üstelik öldürülenler katil zanlısının babası Andrew Borden ve üvey annesi Abby Durfree Gray idi. Savunma avukatı başkanı George D. Robinson durumu şöyle tarif etmişti: “Kurbanların incelenmesi sonucunda, Bayan Borden’ın kesici ve korkunç bir aletle, on üçü kafatasına denk gelmiş olan on sekiz darbeyle hasar görerek katledildiği; merdivenin altında, kanepenin üzerinde yatanınsa, Bay Borden’in dördü kafatasına isabet etmiş olan ve başına vurulmuş on bir darbeyle parçalanmış cesedi olduğu açığa çıkmıştır.” Gerçekten de Abby Durden’ın kafası vücudundan tamamen ayrılmış vaziyette bulunmuştu. Deliller Lizzie Borden’ın suçlu olduğu yönündeydi. Ama mahkemeye iki yanında papazla, siyahler içinde gelen 40 yaşındaki bir kız kurusunu böyle canavarca bir suçtan sorumlu olarak görmek o dönemin şartlarında pek mümkün değildi. Üstün körü hamasi bir savunma Lizzy Borden’ın mahkemeyi özgür biri olarak terk etmesine yetti.
1950’li yılların Amerika’sından ilginç kişiliğiyle dikkati çeken bir kadın katil. Audrey Marie Hilley çocukluk aşkıyla evlenen, iki çocuk annesi, görünürde tek kötü alışkanlığı fazla para harcamak olan orta-sınıf bir Amerikalıydı. Sorunlar ilk olarak Marie’nin kocasının 25 yıllık evliğinin ardından mide bulantısı nöbetleri, bitkinlik gibi hastalık belirtileri göstermesiyle başladı. Marie eşine sözde doktor tavsiyesiyle enjeksiyonlar yapıyordu. Bunlar hiçbir şekilde hastalığın önüne geçmemişti tabi. Doktorlar Frank’ın semptomları karşısında şaşkındı. Onlara göre en muhtemel teşhis mikrobik sarılıktı. Frank Hilley 25 Mayıs 1975’te öldü. Marie sigortadan gelen 30 bin doları çar çur etmekte gecikmedi. Para sıkıntıları baş göstermeye başladığında bu kez Marie’nin kızı Carol babasınkine benzer hastalık belirtileri göstermeye başladı. Bu durum bir doktorun kızın vücudunda yüksek miktarda arsenik bulundu. Marie kızını öldürüp yüklü miktardaki sigorta parasını almayı planlamıştı. Bu keşfin ardından polis Marie’nin ölmüş kocası Frank Hilley’in saçından bir numuneyi inceledi. Yine yüksek miktarda arsenik vardı. Arsenik kalıntılarına Frank’in kanserden ölen annesinde de rastlandı. Marie tutuklandı ama macera daha yeni başlıyordu. Kefaletle çıkan Marie firar etti ve sahte isimlerle üç buçuk yıl boyunca olmadık maceralar yaşadı.
Tarih sayfalarını süsleyen, tüm zamanların politik anlamda en zeki, zalimce hırslı kadınlarının pek çoğu Roma İmparatorluğu’ndan çıkmıştır. Bunların arasında büyük Ceasar Augustus’un şirret karısı Livia Augusta; İmparator Neron’un hani ikinci eşi Poppoea ve başlı başına bir dişi kurt olan Genç Agrippina gibi karakterler bulunmaktadır. Fakat yüzyıllardır kadın cinsinin ahlaksızlığı ve hatalarıyla birlikte anılan isim Valeria Messalina olmuştur. Messalina’nın, yalnızca yedi yıl imparatoriçe olduğu ve kocasının emriyle MS 48’de 25 yaşındayken idam edilmesiyle saltanatının sona erdiği düşünüldüğünde onun her türlü etrikadan enseste varan ve bugün bile hatıralanan bir kötülük destanı inşa etmesi başarı olarak kabul edilmelidir.
II. Katerina’nın Rusya İmparatoriçesi olarak asıl amacı Rusya’yı daha da güçlü kılmaktı. Ama ülkedeki köylülere sanki hayvanlarmışçasına insanlık dışı bir kader biçti. Onları üç kuruşa alınıp satılabilen köleler haline getirdi. Hem kocası III. Peter’in hem de Çar IV. İvan’ın gizemli ölümlerinde kanıtlanamasa da onun parmağı olduğu hala ileri sürülen bir iddiadır.
Madagaskar’ın Kanlı Meryemi; Madagaskar’ın Kötücül Kraliçesi olarak da bilinen bu kadın kocasının Kraliçe olduğunda neredeyse tüm akrabalarını öldürttü. Tüm yabancıları ve misyonerleri adadan sürdü. Adadaki hıristiyan inancının kökünü kazımak için incili, haçı olan herkesi acımasız şekillerde öldürttü. Bazılarının vücudunu kanlı hayvan derileriyle kaplatıp üzerlerine aç köpekleri saldırttı. Bazıları tavuk gibi bağlanıp ölene kadar yokuş aşağı yuvarlandırıldı. Ama Kraliçe’nin en sevdiği öldürme şekli şuydu: kurban bir yokuşun eteğindeki kuyunun dibine yatırılıyordu. Yokuşun tepesinden kaynar sular dökülüyordu. Sular yavaş yavaş kuyuya doluyordu.
Romen diktatör Nicolai Çavuşesku’nun karısı. Kocasından sonra Romanya’nın en güçlü insanıydı. İlkokul mezunu bile olmamasına rağmen sahte diplomalarla kendini bilim insanı ilan edip, başkalarının araştırmalarının altına imza atacak kadar ileri götürmüştü işi. Politikada da kocasını sayesinde en yüksek noktaya çıktı. Dört çocuk doğurmayı her kadın için şart koşmak gibi birbirinden acayip icraatların mucidi oldu. Kocasıyla birlikte idam edilene kadar ülkesinde terör estirdi.
Karadul lakaplı Marry Ann Cotton İngiltere’nin ilk kadın seri katiliydi. 24 Mart 1873’te öldüğünde annesi, sevgilisi Joseph Nattress, görümcesi Margaret Cotton, dört kocası ve ondan fazla çocukla birlikte on beş ile yirmi bir arası insanı öldürmüş olmakla suçlanıyordu. Cinayetlerinin ve suçunun gerçekliği konusunda kendisi hariç herkes hem fikirdi ama görünüşte böyle saygıdeğer bir kadının bu cinayetleri neden işlediği asla anlaşılamadı.
Marie Noe’nun 1949 ve 1968 yılları arasında 10 çocuğu oldu. Ve Marie Noe’nun 1949 ve 1968 yılları arasında 10 çocuğu öldü. Bir bebeği ölü doğmuştu, bir diğeriyse hastanede ölmüştü. Diğer sekiz bebeği Marie Noe’nun boğarak öldürdüğü çok sonra anlaşıldı. 1998’de 70 yaşında tutuklandığında ikinci dereceden sekiz ölümden suçlu olduğunu itiraf etti. Yirmi yıl hapse mahkum edildi. İtirafnamesinde çocuklarına karşı işlediği suçların polis tarafından ortaya çıkarılmasını dört gözle beklediğini çünkü yaptıklarının çok yanlış olduğu bildiğini yazdı.
Fred ve Rose West Ekim 1972’de evlendiler. O sırada Fred, Ann McFall adlı bir kızı, ilk karısı Rena’yı ve onun başka erkekten olan kızını öldürmüş ve cesetleri çocukluğunun geçtiği evin yakınlarında bir alana gömmüştü. Fred West öldürmeye devam etti ve çocuklarına bakıcılık yapmak için evlerine gelen geç kızlarara tecavüz ederek karısıyla birlikte onları öldürdü. Kurban sayısını 12’ye çıkardı. West yargılanacağı duruşmayı beklerken hapishanede kendini öldürdü. Rose West 1995’te kendi kızı da dahil olmak üzere on kişiyi öldürmeye yardım ve yataklık etmekten ömür boyu hapse mahkum oldu. Son ana kadar masum olduğunu iddia etti. Cinayetlerin çoğu ikilinin evlendikten sonra taşındıkları İngiltere, Gloucester’daki evde işlediler ve cesetlerini bu evde sakladılar.
10. Aileen Carol Wuornos
Hakkında yapılan Monster adlı film sayesinde en yakından tanıdığımız kadın seri katil. Altı kişiyi öldürmekten altı ölüm cezası alan Wuornos 9 Ekim 2002’de idam edildi. Wuornos 1861’deki Amerikan İç Savaşı’nın öncesinden beri Florida’da idam edilen ikinci kadındı.
11. Grace Marks
Grace Marks 1843’de işverenini ve kahyasını öldürmek suçuyla tutuklanan bir sosyete hizmetçisiydi. Suçlu olup olmadığı hiçbir zaman kesinlik kazanmadı.
60’lı yıllarda sevgilisi Ian Brady ile birlikte işlediği ve Moors Cinayetleri olarak bilinen çocuk cinayetleri sayesinde İngiltere’nin en nefret edilen figürü olmayı başarmıştı. 1966’da sevgilisyle birlikte iki çocuğu öldürmekten hapse atılan Hindley daha sonra iki çocuğu daha öldürdüklerini itiraf etmişti.
Kocası Paul Kenneth Bernardo’nun genç kızlara tecavüz edip onları öldürmesine yardım eden kadın olarak dünya çapında ünlenen Kanadalı kadın seri katil. Çiftin evlerinde suçlarını kanıtlayan altı video kaset bulunmuştu. Bunlarda 15 yaşlarındaki üç genç kıza ve uyuşturucu verilerek uyutulan Karla’nın kızkardeşine tecavüz görüntüleri yer alıyordu. Daha sonra bu kızlardan ikisinin cesedi bulundu. Karla’nın kızkardeşi ise uyuşturucunun etkisi altındayken kendi kusmuğunda boğulmuştu. Kocasının aleyhine şahitlik yapan Karla 12 yıl cezayla yakayı sıyırdı. Bu durum Kanada’da büyük tepki topladı.
Dragon İmparatoriçesi namlı Tz’u-hsi 1852’de İmmparator’un sarayında mütevazi bir cariyeyeken, Çin İmparatorluğu’nu elli yıldan fazla bir süre boyunca yöneteceği bir konuma yükseldi. Gaddarlığı ve yabancılara duyduğu nefret ülkenin çöküşünde önemli rol oynadı. O öldükten sonra İmparatorluk üç daha ayakta kalabildi.
İmparator Caligula’nın kız kardeşi; İmparator Claudius’un yeğeni ve dördüncü karısı; İmparator Neron’un annesi Genç Agrippina iktidara, zenginliğe ve oğluna duyduğu ihtiras yüzünden insan hayatına gram değer vermeyen strateji ve skandallarıyla tarihe geçti. Adı Zehir İmparatoriçesi’ne çıktı.