Komplo teorilerini kim sevmez?
Bir hadise, içinde komplo teorisi oluşturacak malzemeye sahip olmasa bile akla hayale gelmeyecek ayrıntıları yakalayıp birbirine bağlayarak çeşitli senaryolar üretebiliriz ve bu senaryolar mutlaka hem fazlasıyla ilgi çekici hem de fazlasıyla mantıklı olabilir! Elvis Presley’in CIA tarafından öldürüldüğü ya da FBI tarafından tanık koruma programına alınarak sahte ölüm düzenlediği, tabuttaki Elvis’in burnu ile gerçek Elvis’in burnunun farklılığı yani halka sunulan Elvis’in cenazesinin aslında bal mumu heykel olduğu ve son konserinde daha önce hiç yapmadığı gibi hayranlarına adios diyerek veda etmesi gibi… Beri yandan John Fitzgerald Kennedy’nin aslında bir faili meçhul olduğu, Lee Harvey Oswald’ın göstermelik olduğu veya gerçekleri açıklayacak olması sebebi ile onun da Jack Ruby tarafından öldürülmesi kulağa acayip geliyor değil mi? Dahası FBI ajanlarının nişan almaksızın aynı atışı denemesi ama Oswald’ın gösterdiği başarıyı gösterememesi! Kullanılan silahın 1945 yapımı ve mermilerin tek tek hazneye sürülmesi ile çalışan bir model olmasına rağmen Kennedy’ye açılan üç el ateşin toplam süresinin beş saniye civarı olması vs. daha pek çok detay, karanlıkta kalan, cevaplanmamış sorular ile birçok teoriye kapı açıyor zaten…
Her teori mantıklı olabilir veya hepsi aynı zamanda saçma olabilir. Gerçekleri bilemiyoruz ama bilemediğimiz gerçeklerden dahi ayıkladığımız ufacık ayrıntılar ile muhteşem senaryolar üretebilme potansiyelimiz hayranlık uyandırıyor. Bubba Hop-Tep’e ilham veren teori de Elvis Presley’in JFK’i öldürttüğü ile ilgili olanı sanırım. Evet, böyle de bir komplo teorisi varmış, ben de sizlere bu çok şirin kült filmden bahsetmek üzere bilgisayarımın başına oturduğumda öğrendim. Elvis Presley’e pek konduramadım açıkçası, Don Coscarelli de konduramamış olmalı ki tüm komplo teorilerinden daha yaratıcı bir hikâyeyi sinema sanatına kült filmler statüsünden kazandırmış; Kral ve Bay Kennedy’nin omuz omuza kovboy kılıklı Mısırlı bir mumyaya karşı verdiği mücadeleye tanıklık etmek tüm komplo teorilerinden daha eğlenceli.
Hikâyemizde Elvis sahte ölüm düzenlememiştir. Bir taklitçisi ile yer değiştirir. Yaşadığı şatafatlı hayattan sıkılınca Stephan Haff (taklitçisi) ile bir süreliğine yer değiştirmek ister ancak işler planladığı gibi gitmez, bir kaza sonucu sözleşmeyi kaybedince Stephan Haff, Elvis olarak, Elvis Presley de kendi taklitçisi olarak hayatlarına devam etmek zorunda kalırlar. Bizim Elvis de yaş kemale erince bir huzur evine Stephan Haff olarak yerleşir. Elbette kimseyi Elvis olduğuna inandıramaz. Kurt kocayınca kuzuya maskara olurmuş, bir huzur evinde Elvis olsanız da bu gerçek pek değişmiyor sanırım. Bruce Champbell’ın harika performansı ile şayet bir de Elvis severseniz Bubba Ho-Tep’in hikâyesine inanmak hoşunuza gidecektir. Ben Elvis’in ölümüne yetişebilmiş nesilden değilim ama o neslin kırk küsur yıldır hiç vazgeçmeden bugün hala Memphis’e gelen her uçaktan Elvis’in ineceğini beklediğini biliyorum. Ama tarih tekerrürden ibaretmiş ya hani, Elvis’in damadının da kendi nesline aynı heyecanı sunmuş olma ihtimaline inananlarımız var. Komplo teorilerini kim sevmez mi demiştik, Michael Jackson’ın Lisa Mary Presleye’e; “Benim de sonum baban gibi olacak” demesi bazılarımız için, işte bizimki de kayınpederi gibi sahte ölüm düzenleyerek kaçtı demek için yeterli veri, on iki yıl oldu biz de bekliyoruz, bir elli yıl daha bekleyecek gibiyiz…
Neyse, hikâyemize devam edelim: Elvis’le birlikte JFK da aynı huzur evindedir, yeni bir suikasta kurban gitmekten korkuyordur, gizlenmek için siyaha boyanmıştır. Bu ayrıntıyı da belki Kennedy’nin kuzeyli olmasına, kölelik sistemini eleştirmesine, köleliğin önce kuzey Amerika’da kaldırılmış olması, güneyin bu hususta epeyce uzun bir süre ilkel tavrını sürdürmesine atıfta bulunmak olarak okuyabiliriz. Her şey bir yana Elvis Presley ve JFK’nin Bubba Ho-Tep’e karşı iş birliği yapmasını fazlasıyla hoş buluyor, filmi her defasında devasa bir tebessümle izliyorum.
Evet, Elvis ve JFK bir mumyaya karşı omuz omuza mücadele edecekleri bir hikâye ile karşımızdalar. Filmin adı karşı karşıya oldukları mumyayı Bubba Ho-Tep olarak tanımlamalarından geliyor. Bubba güneyli erkek demekmiş, aynı zamanda Amerikalıların ahbap niyetine kullandıkları bir sözcük, Hotep ise Mısır tarihinde hanedan soyundan gelenler için kullanılan, mertebe bildiren bir sözcük. Sobekhotep, Neferhotep, Amenhotep gibi… Bubba Ho-Tep’i ise kovboy kılığı ile “Güneyli ahbap Ho-Tep” olarak uyarlayabiliriz sanırım.
Bubba Ho-Tep Teksas’daki huzur evine musallat olur, varlığını sürdürebilmesi için ruh emmesi gerekiyordur, huzur evinde kendini koruyamayacak, dirençten düşmüş yaşlı insanlar da onun için kolay avlar olacaktır. Kral ve Bay Kennedy, ahbap Hotep’in niyetini anlayacak ve ruhlarını teslim etmeyeceklerdir, biz de harika ikilinin muhteşem mücadelesinde tanık oluruz. Bu arada filmin künyesinde korku komedi yazsa da yazarınız olarak aslında oldukça dramatik bir hikâye olduğu kanaatindeyim. Mesele ne Elvis’in hayatta olup olmadığı ne JFK’nın kim tarafından nasıl öldürüldüğü değil, mumyanın işlevi de izleyiciye korku salmak olmasa gerek. Mumya, ölümü temsilen orada hatta yaşlı insanın ölüm korkusunu temsilen orada… Huzur evinde iki yaşlı insan, biri diğerinin JFK olduğuna inanıyor diğeri de arkadaşının gerçekten Elvis Presley olduğuna. Bu iki ton ton ihtiyarın ortak bir derdi var, yaşlanmak, ölmek korkusu, geçmişlerine, gençliklerine duydukları özlem, kırgınlıklar, kızgınlıklar ve kaybettikleri yaşama sevincini geri kazanmak. Yanı sıra, işe yaramıyor olma psikolojisinden kurtulmak, arınmak. Zaten bu uğurda Mısırlı dev bir kovboy mumyaya karşı müthiş bir mücadele veriyorlar ve kendi ruhlarını kurtarmakla kalmayıp huzur evindeki arkadaşlarının ruhlarını da kurtarıyorlar. Bu mücadele onları hayata bağlayacak, geçmiş hüzünlerini, pişmanlıklarını, huzur evinde yalnız kalmışlıklarını unutturacaktır. Belki ölmek fikri artık çok daha keyifli olacak, hayatlarının son deminde hiç fırsat bulamadıkları muhteşem bir iş birliğine, bir mücadeleye imza atacaklardır.
Bubba Ho-Tep yaşlı yakınlarınızı yalnız bırakmayın, terk etmeyin ekseninden okunabilir. İzlerken güleceğiniz kadar gerileceğinizin ve en çok da hüzünlü tebessümlere sürükleneceğinizin sözünü veriyorum.
Keyifli seyirler.