Tür açısından birbirinden farklı filmler giriyor bu hafta vizyona. Derin düşüncelere dalmak isteyenler için Ciddi Bir Adam, kurşun delikleri için Ajan Salt, gülerken patlamış mısırın boğazına kaçmasından çekinmeyenler için Zorlu Görev, kandan midesi bulanmayanlar için Vahşet Sapağı. Herkese iyi seyirler…
Her ne kadar İhtiyarlara Yer Yok (No Country for Old Men, 2007) ile Oscar heykelciğini kazansalar da, Orada Olmayan Adam (The Man Who Wasn’t There, 2001) filminden beri seyircisini tam olarak tatmin edemeyen Coen Kardeşler, sonunda kendilerine yaraşır bir film ile karşımızdalar.
Hayatı boyunca “ciddi bir adam” olmaya çabalayan Larry Gopnik görünüşte başarılı olmuştur: Saygın bir Yahudi cemaati üyesi, profesör ve aile babasıdır. Ancak karısının bir başka adama âşık olduğunu öğrenmesiyle başlayan süreç hayatının karton dekorlarının dökülmesine yol açar. Coenvari olaylar karşısında dayanma gücünü gittikçe yitiren Larry, bütün bunların bir anlamı olması gerektiğine olan inancıyla, başta hahamlar olmak üzere, bulabildiği bütün dallara tutunmaya çalışır. Coen Kardeşlerin hayata karşı varoluşçu bakışlarına aşina olanlar filmin nasıl seyrettiğine şaşırmayacaklardır.
Coen Kardeşleri sevmemizi sağlayan ironi ve kara mizahın, absürd olay ve durumlar karşısında karakterlerin ciddiyetini korumasından kaynaklandığını düşünmüşümdür. Bu açıdan Ciddi Bir Adam, Coen Kardeşlerin hünerlerini ziyadesiyle gösterdikleri bir film olmuş. Ancak ilk kez bu kadar metafizik, hayatın kendisini doğrudan merkeze alan bir hikâye kaleme almışlar. Bu nedenle, sinematografik olarak daha başarılı filmleri olsa da, Ciddi Bir Adam için en iyi filmleri demek de mümkün (Landlord‘a selam!).
2009 Filmekimi‘nde kopya problemi nedeniyle seyretme fırsatını kaçırdığımız bu film, tamamen gişe filmlerine dayanan kurak yaz sezonunda kendine yer bulduğu için memnunuz, ama oldukça geç kaldığını görmek için torrent sitelerini takip etmeye gerek yok. Buna rağmen sıcaklığın esaretinden kurtulabileceğiniz serin bir sinema salonunda bu filmin keyfini çıkarmanızı tavsiye ederiz.
Ajan Salt
SaltYönetmen: Phillip Noyce
Senaryo: Kurt Wimmer
Oyuncular: Angelina Jolie, Liev Schreiber, Chiwetel Ejiofor, Daniel Olbrychski, August Diehl
Yapım: 2010, ABD, 100 dakika
Filmografisinde Patriot Games (1992), Clear and Present Danger (1994), The Saint (1997), The Bone Collector (1999), The Quiet American (2002) gibi başarılı aksiyon ve drama filmleri bulunan Phillip Noyce, Lara Croft: Tomb Raider (2001) filminden beri aksiyon yıldızlığını pekiştiren Angelina Jolie ile birlikte. Dolayısıyla vaat ettiğinin üstesinden gelebileceğini düşündüğümüz bir film Ajan Salt.
Burnumuza Mançuryalı Aday (The Manchurian Candidate, 1962) ve İyi Geceler Öpücüğü (The Long Kiss Goodnight, 1996) kokuları getiren filmin hikâyesi şöyle: Kendini görevine adamış, başarılı CIA ajanı Evelyn Salt, bir itirafçının onu ABD başkanını öldürecek bir Rus Ajanı olmakla itham etmesi üzerine teşkilattan kaçar. Üstün yeteneklerini ve eğitimini kullanarak masumiyetini ispatlamaya ve suikasti önlemeye çalışan Salt, bu macera sırasında kendi kimliğinin gerçekliğini de sorgulayacaktır.
Patlamalı, çarpışmalı, vuruşmalı, kaçışmalı ve bilimum aksiyon “…malı” unsurlarını taşıyan filmlerden hoşlanan seyirciye keyif vereceğini tahmin ediyoruz. Tabii son karar sizin.
Zorlu Görev
Get Him To The GreekYönetmen: Nicholas Stoller
Senaryo: Nicholas Stoller
Oyuncular: Jonah Hill, Russell Brand, Rose Byrne, Elisabeth Moss, Sean Combs
Yapım: 2010, ABD, 109 dakika
Aşkzede (Forgetting Sarah Marshall, 2008) ile romantik komedi severleri memnun etmeyi başaran Nicholas Stoller, bu filmden çıkardığı yeni bir senaryo ile ekmek yemeye devam ediyor.
Söz konusu filmde kendine hayran ve sinir bozucu tavırlarını hatırladığımız Aldous Snow (Russell Brand), Greek Theater’da konser vermek üzere ABD’ye davet edilir. Ancak kendisine eşlik etmesi ve konserin başarılı biçimde gerçekleşmesiyle görevlendirilen Aaron Green’in (Jonah Hill) işi hiç de kolay değildir. Filmde Lars Ulrich, Pink ve Christina Aguilera gibi menşur(!) konuk oyunculara da yer verilmiş.
Zorlu Görev, merkezinde Judd Apatow‘un bulunduğu, belli bir oyuncu ekibiyle çalışan yeni Amerikan komedi ekolünün son ürünü. İşin komedi kısmında politik doğruculuğa yüz vermeyen, kabalık ve terbiyesizlikte mahsur görmeyen bu ekol (ki bu alanda Sacha Baron Cohen‘in eline su dökemezler), duygusal anlamda eski bilindik değerleri modernize etmekten öteye geçemiyor. Buna rağmen güldürmekte ve keyif vermekte vasatın altına hiç düşmediler. Bu nedenle keyifli vakit geçirmek isteyenler tarafından özellikle tercih edilecektir.
Amerikalıların korku türünde teslim bayrağını çekmeleri lazım. Bırakın orijinal olmayı, vasatı yakalamayı bile başaramıyorlar. Re-make furyasında dişe dokunur bir-iki film üretmenin ötesine geçemediler. Buna karşılık, dünyanın diğer bölgelerinde, en azından ortalamanın üzerine çıkmayı başaran pek çok film üretiliyor.
Gerçi tanıtımını yaptığımız Vahşet Sapağı (orijinal ismi Snarveien’in tam karşılığı “kestirme”) onlardan biri değil, ama Amerikalılara laf sokmak için her fırsattan istifade etmeli.
Filmde Martin ve Lina, arkadaşlarının düğünü için Danimarka’dan Norveç’e doğru yola çıkıyorlar. Yasal sınırın üzerindeki miktarda içki taşıdıkları için tenha bir güzergahı tercih eden çiftimiz, yolun kapalı olması nedeniyle bir kestirmeye sapıyorlar. Art arda gelen aksilikler yüzünden oluşan sinir bozukluğu, işin iç yüzü yavaş yavaş ortaya çıktıkça dehşet ve korkuya dönüşüyor.
Filmin ilk çeyreği -klişe de olsa- merak nedeniyle kendisini çekiyor. Sonraki çeyrek, kaynağı meçhul gerilimle geçiyor. Üçüncü çeyrekte artık sıkıcılaşmış olan gerilim biraz hareket kazanıyor. Son çeyrekse basmakalıplığından taviz vermeyerek noktayı koyuyor.
“Ben her korku filmini seyredeceğim,” inadındakiler için bile yük olabilecek bu filmin tek dikkate değer yönü “gerçek bir olaydan esinlenilmiş” olması. Sanıyorum o “gerçek olay” her neyse, bu filmden daha ilginçtir.