Kasım ayı soğuk ve yağmurlarla kapımızı çalarken sinemalar 4 yeni filmle seyircilere sesleniyor. İdeolojik propaganda amaçlı Allah’ın Sadık Kulu: Barla‘yı bir kenara bırakırsak üç film de beklentileri karşılaşr nitelikte. Bize göre en öne çıkan film ise Almanya’daki gurbetçi bir Türk ailesinin köklerine tutunma hikayesi olan Almanya’ya Hoşgeldiniz.
Almanya’ya Hoş Geldiniz, ‘yol filmi’ janrından beslense de esas olarak çok karakterli bir aile draması olarak ele almak mümkün. Yönetmen Yasemin Samdereli, öncülleri diyebileceğimiz Fatih Akın’ın Solino’su, yahut Ferzan Özpetek’in geniş aileleri eksene oturttuğu muhtelif filmlerine benzer bir film ortaya koymuş. Film, ikinci yarısından itibaren de, bir karavanla köklerine doğru yola koyulan bir ailenin hikayesini anlatan, son yılların öne çıkan ‘kendini iyi hisset’ filmlerinden Küçük Gün Işığım (Little Miss Sunshine, 2006)’ı andırıyor.
II. Dünya Savaşı’ndan büyük bir yıkımla ayrılan ve taze işgücüne ihtiyacı olan Almanya’ya göçmen işçi olarak, salon dilinde söylemek gerekirse ‘misafir işçi’ statüsünde, giden Hüseyin Yılmaz’ın (Fahri Öğün Yardım/Vedat Erincin) hikâyesi etrafında şekilleniyor film. Hüseyin, sonrasında ailesini de yanına alarak yeni bir ülkede hayata tutunma mücadelesini sürdürüyor. Yıllar geçtikçe Yılmaz Ailesi genişliyor; Yılmaz’ın oğullarından biri Alman bir kızla evleniyor, bir torunu ise bir İngiliz öğrenciden çocuk bekliyor. Göçmen ailesi olmaktan çıkan aile, bir Türk-Alman ailesine, dahası bir ‘dünya ailesi’ne dönüşüyor bir bakıma. Zaten film de entegrasyon ve farklılıklardan doğan küçük çatışmalar üzerinde yükseliyor. Açıkçası bu özellik filme bir yandan renk katarken, diğer yandan da oryantalist bir çizgiye sürüklüyor.
Samdereli, hikâyesini anlatmak için türün uygun gördüğü tüm gereklerini yerine getirmeyi başarmış bana kalırsa. Sürükleyiciliği iyi sağlayan, ilgiyi canlı tutmayı beceren, sevimli unsurlar içeren, eli yüzü düzgün, her şeyden önemlisi çok samimi bir film karşımızdaki. Çok karakterli dramatik çalışması, bazı yan karakterlerin boyutsuz olmasını saymazsanız, gayet iyi örülmüş. Almanya’ya Hoş Geldiniz, Fatih Akın’ın etkisiyle güçlenen –hatırlarsanız Akın, Kebab Connection (2004)’ın da senaristleri arasındaydı – göçmen dalgasının son kayda değer, mutlak görülesi bir örneği.
[ Ercan Dalkılıç ]
Kule Soygunu
Tower Heist
[xrr rating=2.5/5]
Yönetmen: Brett Ratner Senaryo: Ted Griffin, Jeff Nathanson
Oyuncular: Ben Stiller, Eddie Murphy, Matthew Broderick, Tea Leoni, Gabourey Sidibe, Casey Affleck, Stephen Henderson, Judd Hirsch, Michael Pena, Alan Alda
Yapım: 2011, ABD, 104 dk.
Rezidanslardan oluşan bir kule, kulenin çatı katında ise gelir piramidinin tepesinde olan bir adam: Arthur Shaw… Piramidin zemin katlarına doğru indiğimizde ise işi tepedekileri mutlu etmek olan, hayatını onlara hizmet etmekle harcayan insanları görüyoruz. Bu kule çalışanlarından biri olan Josh, emekli fonlarını değerlendirmeleri için paralarını Arthur Shaw’a verir. Shaw bu paralara gereken özeni gösterir, kendi parasıymış gibi yer içer. Hortumladığı 2 milyar dolara bu paraları da ekler. Kazıklandıklarını öğrenen Josh’un, kendisinin ve arkadaşlarının verdikleri parayı Shaw’dan geri almaya yönelik bir planı vardır: soygun.
Komedinin hakkını veren, eli yüzü düzgün bir film Kule Soygunu. Çok fazla derinlik aramıyor, hikayeyi, olan biteni çok sorgulamadan izleyebiliyorsanız oldukça eğlenceli. Ben Stiller ve Eddie Murphy’nin ismi afişlerde beraber yazsa da, filmde ağırlık noktası Stiller. Murphy daha çok yardımcı oyuncu statüsünde. Zaten birlikteyken çok uyumlu bir ikili oluşturduklarını söylemek pek mümkün değil. Film konusu gereği emekçilerin isyanı moduna geçiyor bir ara, sisteme yönelik ufaktan bir eleştiri serpiştiriyor. Sonra yol yakınken bir dönüşle işi aksiyona ve gırgıra vurup, bu girişimini unutturuyor. Filmi kurtaran da bu yönelişte yolu şaşırmamaları oluyor aslında. Eğlenceli bir seyirlik arayanlara tavsiye olunur.
[ Turgay Özçelik ]
Tenten’in Maceraları
Adventures of TinTin: Secret Of The Unicorn
[xrr rating=3/5]
Yönetmen: Steven Spielberg Senaryo: Steven Moffat, Edgar Wright, Joe Cornish (Hergé’nin çizgi romanından uyarlama)
Orijinal seslendirme: Jamie Bell, Daniel Craig, Simon Pegg, Andy Serkis, Nick Frost
Yapım: 2011, ABD, 107 dk.
Belçikalı çizer Herge’nin (asıl adı George Remi) dünyaca ünlü çizgi romanı Tenten (Tintin)’in bu yeni nesil sinema uyarlamasının arkasında iki önemli isim var: Steven Spielberg ve Peter Jackson. Jackson ilk filmde yalnızca yapımcı koltuğunda oturmuş ama ikinci filmi yönetecek olan kişi kendisi. Tenten’in Maceraları adını taşıyan film için acar gazetecinin üç macerası harmanlanmış: Tekboynuzun Esrarı (The Secret of the Unicorn), bu maceranın devamı niteliğindeki Kızıl Korsan’ın Hazinesi (Red Rackham’s Treasure) ve bu iki maceradan bağımsız olan Altın Kıskaçlı Yengeç (The Crab with the Golden Claws). Uyanık Spielberg kitaplardan işine yarayacak malzemeleri alıp yeni bir macera yaratmış, (Hergé hayatta olsaydı, buna izin verir miydi acaba?) ama Profesör Turnusol gibi önemli bir karakteri nedense es geçmiş?
Filme gelirsek… Spielberg, Tenten’in şöhretine güvendiği için olsa gerek seyirciyi kahramanlarına ısındırmadan aksiyona dalıveriyor (ısındırma mevzusunda bir tek Milu istisna. Çocukların alacağı ve aldıracağı biletleri garanti altına almak adına, Milu’yu filmin asıl kahramanı yapıyor Spielberg.) Çocuksu bir aksiyon bu elbette. Ama sonra insan öldürmekten çekinmeyen kötü adamlar sahne alıyor ve bu çocuksulukla bir tezat oluşturuyor. Spielberg böylelikle Tenten’in Maceraları’nda Indiana Jones filmlerindeki gibi bir “7’den 70’e dengesi” oluşturmaya çalışmış, ama çoğu filminde çok iyi ayarladığı bu denge bu kez tutmamış sanki. Çünkü hangi yaş grubu için konuşacak olursak olalım, salondan vasatın biraz üstünde bir sinema deneyimi yaşamış olarak çıkacakları söyleyebiliriz. Bir sonraki Tenten filmini merakla beklememize yol açan tek şey, yönetmeninin Peter Jackson olacak olması bana kalırsa. Yoksa Spielberg’in filmi bir beklenti yaratabilecek etkiye sahip değil.
Son olarak… Filmi gözlükle izliyorsunuz. 3D imiş çünkü. Ben o gözlükleri takmaya değecek bir fark ya da lezzet görmedim. Ama belki de -ciddi ciddi şüphelendiğim gibi- benim beynimin 3D algılayan bölümü iyi çalışmıyordur.
Not: Tuncer Çetinkaya’nın yazdığı ve Tenten çizgi romanının tarihi ve siyasal arkaplanını konu alan şık bir değerlendirmeyi yarın (Cumartesi) Ters Ninja’da okuyabilirsiniz.
[ Landlord ]
Allah’ın Sadık Kulu: Barla
Yönetmen: Esin Orhan Senaryo: Rıdvan Kızıltepe, Zeynep Kayadelen, Ali Sacit
Seslendirme: Enver Seyitoğlu, Faruk Üstün, Ercan Demirel, Engin Yüksel, Şahin Çelik
Yapım: 2011, Türkiye
İslami burjuvazinin gelişmesi Beyaz Sinema’nın da üretimini artırmasına neden oluyor. Allah’ın Sadık Kulu: Barla, Robert Zemeckis’in görkemli örneklerini verdiği motion capture (hareket yakalama) tekniği ile gerçekleştirilmiş bir animasyon. Mehmet Tanrısever’in Hür Adam: Bediüzzaman Said Nursi (2011) filmi gibi Said Nursi’nin hayatını anlatıyor, ancak fragmanından edinilen izlenim propaganda da daha ileri gittiği ve Kemalist kesimi oldukça kızdıracağı yönünde. Yine fragmana bakarak, ne kadar büyük emek harcanmış olursa olsun animasyon kalitesi olarak yeterli seviyede olmadığı görülüyor, ama bu elbette ki bir ekonomik imkan meselesi…