BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Oscar sürecinde olmamıza rağmen kısır bir vizyon haftasındayız. Bu hafta sadece 3 film vizyon görüyor: Blair Cadısı’nın ardılı diyebileceğimiz bir gerilim denemesi olan İçimizdeki Şeytan, Almost Famous filmiyle tanıdığımız Cameron Crowe’ın aile draması Düşler Bahçesi ve çocuklar/çocuklu aileler için biçilmiş kaftan olan Neşeli Ayaklar 2. Herkese iyi seyirler.

Ercan Dalkılıç

Bu Hafta Vizyona Giren Filmler (20 Ocak 2012)

Oscar sürecinde olmamıza rağmen kısır bir vizyon haftasındayız. Bu hafta sadece 3 film vizyon görüyor: Blair Cadısı’nın ardılı diyebileceğimiz bir gerilim denemesi olan İçimizdeki Şeytan, Almost Famous filmiyle tanıdığımız Cameron Crowe’ın aile draması Düşler Bahçesi ve çocuklar/çocuklu aileler için biçilmiş kaftan olan Neşeli Ayaklar 2. Herkese iyi seyirler.

Oscar sürecinde olmamıza rağmen kısır bir vizyon haftasındayız. Bu hafta sadece 3 film vizyon görüyor: Blair Cadısı’nın ardılı diyebileceğimiz bir gerilim denemesi olan İçimizdeki Şeytan, Almost Famous filmiyle tanıdığımız Cameron Crowe’ın aile draması Düşler Bahçesi ve çocuklar/çocuklu aileler için biçilmiş kaftan olan Neşeli Ayaklar 2. Herkese iyi seyirler.

İçimdeki Şeytan (The Devil Inside)

[xrr rating=1.5/5]

Yönetmen: William Brent Bell

Senaryo: William Brent Bell, Matthew Peterman

Oyuncular: Fernanda Andrade, Simon Quarterman ve Evan Helmuth

Yapım: 2012 / ABD / 83 dk.

 

Blair Cadısı (The Blair Witch Project), 90’ların sonunda gösterime girdiğinde uyandırdığı gerçeklik hissiyle dilden dile aktarılan bir fenomene dönüşmüştü. Bir grup üniversite öğrencisinin yaşadığı doğaüstü bir hikâyeyi anlatan film, ‘mockumentary’ dediğimiz kurmaca-belgesel formunda çekilmiş hayli deneysel bir işti. Baştan aşağı sallanan kamera kullanımıyla kotarılan Blair Cadısı, bu estetikten beslenen bir furyanın doğuşuna da önayak olmuştu. Bu furyanın 2000’lerdeki en önemli temsilcileriyse Paranormal Activity serisine ait filmlerdi.

En son 2006 yapımı Stay Alive filmini izlediğimiz William Brent Bell’in üçüncü uzun metraj denemesi olan İçimdeki Şeytan (The Devil Inside), iş bu furyanın estetiğini kullanarak ünlü klasik Şeytan’dan (The Exorcist, 1973) bu yana defalarca işlenegelen ‘exorcism’ yani ‘şeytan çıkarma’ hikâyesini bir kez daha beyazperdeye aktarmış.

Annesi Maria’nın (Suzan Crowley) 1989’da işlediği cinayetlerin ardında yatan nedeni araştırmak üzere yanına bir belgeselciyi de alarak Roma’ya giden Isabel’in (Fernanda Andrade) hikâyesi etrafında şekilleniyor film. Annesinin kapatıldığı akıl hastanesinde araştırmalara başlayan Isabel, annesinin bir deli mi yoksa içine şeytan girmiş bir kurban mı olduğunu açığa çıkarmaya çalışıyor.

‘Found-footage’ tekniğinden yer yer yararlanan William Brent Bell, geçmişe ait bulunmuş-video görüntüleri, görseller, görgü tanıklarıyla yapılmış röportajlar ve haber bültenleri kurgulayarak hikâyesini anlatmaya çabalamış. Daha çok buluntu parçalarda kullandığı görsel ve işitsel efektlerle türün misyonunu yerine getirmeye çalışan yönetmen, filmin kolajlı yapısını bir türlü sağlam bir omurgaya oturtamamış ne yazık ki.

Dramatik manada da doğru dürüst bir izleğe sahip olmayan filmin, Hristiyanlık propagandası içermediğine dair ön bilgi vermesine karşın çeşitli İsevi öğeleri kutsayarak kullanması hayli ironik. Çelişen önermelerinden dolayı bana Son Ayin’i (The Last Exorcism) anımsatan İçimdeki Şeytan, bence son dönemde karşılaştığımız en zayıf ‘şeytan çıkarma çeşitlemesi’.

 Ercan Dalkılıç

.

Düşler Bahçesi (We Bought a Zoo)

[xrr rating=2.5/5]

Yönetmen: Cameron Crowe

Senaryo: Cameron Crowe, Aline Brosh McKenna, Benjamin Mee (kitap)

Oyuncular: Matt Damon, Scarlett Johansson ve Thomas Haden Church

Yapım: 2011 / ABD / 124 dk.

 

Benjamin Mee’nin anılarını anlattığı aynı isimli kitabından uyarlanan Düşler Bahçesi (We Bought A Zoo) zor bir dönem geçiren Mee’nin yaşadığı inanılmaz macerayı beyaz perdeye aktarıyor. Oldukça tehlikeli konuları haberleştiren Benjamin Mee (Matt Damon) aksiyonu oldukça seven bir gazetecidir. Ancak eşi Katherine’in (Stephanie Szostak) ölümünün ardından 14 yaşındaki oğlu Dylan (Colin Ford) ve 7 yaşındaki kızı Rosie’nin (Maggie Elizabeth Jones) tüm sorumluluğu üzerine kalır. Oğlunun okuldan uzaklaştırılması üzerine yeni bir başlangıç yapmak ve geçmişin kimi hatıralarını geride bırakmak için yeni bir ev aramaya başlar. Rosie ile buldukları bir ev çok hoşlarına gider. Fakat, evin arka tarafında artık halka açık olmayan bir hayvanat bahçesi vardır ve evi alan esasında hayvanat bahçesini satın almaktadır. Rosie’nin burayı çok sevdiğini gören Benjamin evi alır. Ne var ki oğlu Dylan bundan pek hoşlanmaz. Hayvanat bahçesinde çalışanlar ise yeni patronlarının burayı tekrardan açıp, eski günlerine döndürüp döndüremeyeceğini merak etmektedir. Ekibin başındaki Kelly Foster (Scarlett Johansson) uzun süredir hayvanat bahçesindedir ve birçok patronun kaçtığını görmüştür. Almost Famous, Jerry Maguire gibi filmlerden tanıdığımız Cameron Crowe’un yönettiği film tam bir aile filmi.

Ne var ki çocuklarla birlikte izlenebilecek olan Düşler Bahçesi’nin kimi aksayan yönleri de mevcut. Mesela Benjamin ile Kelly arasındaki ilişki çok az işlenmiş. Ayrıca iki oyuncunun kimyasının pek tutmadığı da gerçek. Zaten filmde Matt Damon ile Maggie Elizabeth Jones hariç diğer oyuncuların birlikte oynadığı sahneler de hep bir tutukluk var.

Benjamin Mee’nin yaşadıkları bir bakıma Müthiş Dadı, Müthiş Baba’yı (Mrs. Doubtfire) çağrıştırıyor. İki çocuğa bakmaya çalışırken, yeni bir başlangıç yapan ve çeşitli zorluklarla karşılaşan Benjamin önce yeni bir hayata başlıyor. Sonrasında ise zorluklar arka arkaya gelmeye başlıyor. Bu zorlukların üstesinden gelmek için gereken gücü ise hem Kelly hem de çocukların sayesinde buluyor. Başından itibaren sonunun tahmin edilebilecek bir film olan Düşler Bahçesi’ni izlenir kılan en önemli unsur ise Matt Damon’ın oyunculuğu. Damon, Benjamin’in yaşadıklarını ve sıkıntılarını çok güzel bir şekilde perdeye yansıtıyor.

Daha önce pek çok kez ele alınan tek başına kalan evebeyn konusunu, klasik bir kurgu içinde işleyen, bir sonraki sahnede ne olacağı hemen tahmin edilebilen Düşler Bahçesi elindeki çoğu malzemeyi iyi kullanamıyor. Çocukların hayvanlarla ilişkisi, ölüm ve yaşam, kimi zor durumlarda bir anca mucize kavlinden ortaya çıkan sürprizler filmde gerektiği kadar vurgulanmamış. Bütün eksikliklerine karşın Pazar sabahları yayınlaan aile filmleri kıvamındakiş yapım, ailecek gidilecek ve gülümseyerek çıkılabilecek türde.

Ali Abaday

.

Neşeli Ayaklar 2 (Happy Feet Two)

[xrr rating=4/5]

Yönetmen: George Miller

Senaryo: George Miller, Gary Eck, Warren Coleman, Paul Livingston

Oyuncular: Elijah Wood, Robin Williams, Pink

Yapım: 2011 / ABD / 100 dk.

 

Neşeli Ayaklar ilk gösterime girdiğinde diğer çizgi filmlerden farklılığı hemen belli oluyordu. Çünkü film, çocukları çocuk olarak görmeyen bir bakış açısına sahipti. Birey olarak herkesin yaşadığı sorunları hikayesinde çocuk penguenleri ile anlatan Neşeli Ayaklar, dans edebilme özgürlüğünü, çocukların kendilerini topluma kabul ettirme eylemi olarak işliyordu.

Neşeli Ayaklar 2’de, ilk filmin kahramanı Mumble’ın oğlu Erik baş role geçer. Dans etmek konusunda korkuları olan Erik, hayata karşı dik durmayı öğrenirken, aynı zamanda büyük doğa dönüşümleri ile baş etmek zorunda kalan imparator penguenlerin var olma savaşında arkadaşları ile birlikte etkin rol alır.

Yaklaşan büyük doğa felaketleri konusunda duyarlık yaratmayı hedefleyen Neşeli Ayaklar 2, aynı zamanda cinsellik, toplumsal dayanışma, paylaşmak, dürüstlük, doğaya ve canlılara karşı duyarlı olmak gibi temel ilişki ve değerlere de vurgu yapıyor. Penguenlerin buzlar tarafından sıkıştırıldıkları alandan kurtarılmaları için aktif görev alan Erik ve arkadaşları bir yandan toplumun bir parçası olarak dayanışmayı güçlendirirken, aynı zamanda dünyayı değiştirecek gücün çocukların enerjisinde ve hayal gücünde saklı olduğunu da ortaya çıkarırlar.

Ali Rıza Özkan

.

İlginizi çekebilir...

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et