Herkes klasik müzik sevmez, sevmek zorunda da değildir. Hele ki operanın ağır diline maruz bırakılmak, kimileri için tahammül edilemezdir. Fakat hiç kimse Pavarotti’yi, Domingo’yu veya Bocelli’yi göz ardı edemez. Hangi parçayı seslendirirse seslendirsinler bu üç büyük tenorun, yani trio’nun büyüsü insanı bir yerden yakalamayı başarır.
Pavarotti ve Domingo’dan farklı olarak Bocelli’nin sesi her zaman biraz daha derindendir, daha duygusaldır ve daha çok ruh taşır. Bir opera sanatçısı olmasına karşın parçaları nefesiyle söyler, kelimelerin duygusunu da burada yükler. Bu yüzden de Bocelli denince Pavarotti ve Domingo’nun aksine akla gelen şarkılar daha gündeliktir. O, her insanın yüreğine dokunan parçaları seslendirmeyi sever. Love In Portofino’yu, Bésame Mucho’yu onun ağzından dinlemek başkadır. Sogno albümünden Tremo E T’Amo’su sesinin nasıl titretebildiğinin, parçayı içselleştirerek nasıl sesine yansıttığının iyi bir örneğidir, sözlerinin anlamına dikkat edince daha net görülür. Las Hojas Muertas ve En Aranjuez Con Tu Amor, Romanza albümündeki Caruso gibi parçalar ses aralığının genişliğini görmek adına önemlidir, Bocelli dilini iyi yansıtır. Sacred Arias albümündeki Ave Maria yorumu –ki çok az bilinen bir yorumdur– yalnızca “Ave Maria” diyerek bile hüznü, yakarışı, haykırışı, pişmanlığı ve yalnızlığı anlatır. Melodramma’sı ise Bocelli’nin hem sesindeki hem de sesini kullanmadaki yeteneğini her alanıyla gösteren özel bir parçadır.
Bocelli’nin “Cinema”sı, adından da anlaşıldığı üzere sevilen filmlerin sevilen müziklerini yorumladığı “özel” bir albüm. Albümü özel kılan ise Bocelli’nin görme engelli olduğu gerçeği. Zira görsel bir sanat dalı olan sinemayı sevebilmek, göremeyenler için daha zordur. Onlar yalnızca seslere kulak verir. Sesin tınısı, kelimelerin vurgusu yaratır duyguyu, görsellerin ve atmosferin hiçbir önemi yoktur. Bu yüzden de Bocelli’nin bu “seçkisini” yorumlarken, onun bakış açısını unutmamak gerekir. Hatta albümdeki parçaların yer aldığı sahneleri birkaç dakika öncesinden başlayarak yeniden “dinlemek”, sonrasında da sahneyi izlerken arka plana Bocelli’nin yorumunu eklemek hem çok keyifli bir deneyim yaşatacak hem de onun hissettiklerini anlamaya yardımcı olacaktır.
“Cinema”, birçok Bocelli albümünün aksine oldukça farklı yapıya sahip. Burada ortak bir ton yok, ortak bir duygu yok. Her parça ayrı bir telden çalıyor, ayrı duyguları yansıtıyor. Tabi bu albümün Bocelli için bir anlamda da “en sevdiğim 18 film” listesi olduğunu unutmamak gerekli. Bu sebepten ötürü de parçalar arasında böylesi farklılıklar olması çok doğal.
Albümün güçlü parçaları arasında Historia De Amor, The Music Of The Night, No Llores Por Mi Argentina ve Nelle Tue Mani yer alıyor. Historia De Amor “Love Story”nin sevilen parçası Where Do I Begin’in farklı sözcüklerle yeni bir yorumu. Fakat hem filmin konusu, hem de parçasının melodisi Bocelli tarzına oldukça uygun. Love In Portofino’yu andırdığını söylemek mümkün. Por Una Cabeza’nın varlığı aslında oldukça ilginç bir tesadüf. Zira Scent Of A Woman’da Al Pacino görme engelli birini canlandırıyor ve parçanın yer aldığı sahnede de iç dünyasını tango ile yansıtıyor. Dans ve müziği kıyaslayabilmek adına önemli bir parça olmasına karşın Il Divo’nun Por Una Cabeza’sı kadar etkileyici değil maalesef. Bocelli’nin romantik sesine uymayan tutkulu bir melodisi var parçanın, bu yüzden de benimsemesi biraz zor. Aynı şekilde Moon River da onun diline oldukça yabancı, albümün en zayıf halkası demek mümkün. Andrew Lloyd Webber’in (A.L.W.) “Phantom Of The Opera”sından Music Of The Night parçası aslını seslendiren Michael Crawford’ınkine fazlasıyla benziyor. Parçanın genelinde Bocelli daha iyi bir performans ortaya koymuş da olsa son bölümde Crawford’ın oyunculuk bilgisi kendini gösteriyor, Phantom’ın ruhunu daha çok hissettiriyor sesinin tınısında.
Albümün en iyi üç parçası arasında üçüncü sırada Brucia La Terra yer alıyor. Nino Rota’nın “The Godfather” için bestelediği, tüyleri diken diken eden kusursuz melodiye sözleriyle hayat veriyor Bocelli. Her notada, her kelimede Pacino’nun soğukkanlı tavırları Marlon Brando’nun duruşu geliyor gözlerimin önüne. Ve sözlerle sahneler arasındaki ironi çok farklı bir atmosfer yaratıyor. Rota’nın zerafeti yerini güce bırakıyor. Bocelli’nin sıcak sesi parçayı daha soğuk, daha güçlü kılıyor. Albümdeki bir diğer parça Nelle Tur Mani yani bir diğer deyişle Now We Are Free, albümün en iyisi olmaya çok yaklaşıyor. Gladiator filmindeki bu parçanın gücünü, mesajını Bocelli oldukça iyi yakalamış. O sessiz savaşı, Russell Crowe’un garip bir sakinliği olan bakışları altında yatan “onur”u, nefretten ve intikamdan arınmış onur mücadelesini mükemmel yansıtıyor. Fakat arka vokallerin daha net, daha güçlü olmasını ve Gladyatör’ün arkasındaki desteği daha fazla hissettirmesi gerekiyor. Eğer arka vokaller Bocelli’nin gölgesinde kalamasaydı, albümün en iyisi olarak No Llores Por Mi Argentina’nın (Don’t Cry For Me Argentina) önüne geçebilirdi. Nicole Scherzinger ile yorumladığı bu parçayı albümün en iyisi kılan parçanın genelinden ziyade son kısmı. Scherzinger ve Bocelli’nin sesleri arasındaki karakteristik farklılık parça boyunca kendini zaten belli ediyor. Bocelli’nin kendi tonundan söylemediğini hissediyor dinleyen. Fakat son bölümde Bocelli bu anlaşmazlığı bir zenginlik haline getiriyor ve tonunu aniden değiştirerek kendi diline, kendi karakterine geçiş yapıyor. Albüm geneli Bocelli’nin sesindeki yeteneğini öne çıkarırken bu farklılık onun nasıl bir müzik kulağına sahip olduğunu, müzikle olan ilişkisinin ve bilgisinin boyutunu ortaya koyuyor.
“Cinema”, tam olarak bir Bocelli albümü sayılmaz, ancak Bocelli’yi anlamak, neler yapabildiğini görmek adına önemli. Gerçi daha fazlasını da beklememek lazım, ondan dinlemek isteyebileceğimiz birçok parçayı seslendirdi bile çoktan. Bu noktadan itibaren her yeni yorum, her yeni parça bir zenginliktir, arşive eklenmeli.
Not: “Cheek To Cheek” bu albümde sırıtan, ancak özel bir parça. Alışılmadık bir şekilde biraz Frank Sinatra’yı, biraz Dean Martin’i ve Ratpack’i hatırlatıyor. Bocelli’yi bir entertainer olarak dinlemenin zevki çok başka. “Sorridi Amore Vai” da benzer bir tatta, ama “Cheek To Cheek” çok ayrı. Bu iki parçayı unutmayın derim, bir sonraki albüme dair ipucu veriyor bence.
***Albümü Spotify üzerinden dinlemek için tıklayın.