14. !f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali 12-22 şubat arası İstanbul’da, 26 şubattan 1 marta dek de Ankara ve İzmir’de toplam beş sinemada gerçekleştirilecek. Festivalin bu yılki teması “Kalbini Dinle”. “Karanlıkta, kalp atışlarımızı birlikte dinleyelim” diye yola çıkan ekip yine sponsorluk anlaşmaları nedeniyle eleştirildi. Bir kez daha hatırlatalım: Festival bağımsız değil, filmler bağımsız. Sağa sola yazılmış markalara değil, film izlemeye bekleniyorsunuz.
Serkan Çellik
BIRDMAN
Bu satırları ulaşabildiğim en iyi ses sisteminde, Birdman’in olağanüstü film müziklerini dinleyerek yazıyorum. Aksi mümkün olamazdı çünkü o tınıları bir kez işittikten sonra ayrı kalmaya fazla dayanılmıyor.
– Hayattan istediğini alabildin mi bari?
– Evet.
– Ne istemiştin peki?
– Bu dünyada sevildiğimi bilip hissetmeyi.
David Fincher’ın defalarca taklit edilen Panik Odası jeneriğinden bu yana gördüğümüz en yaratıcı işlerden biriyle açılıyor Birdman. Raymond Carver’ın bu satırları davul ritimleriyle perdede arzıendam edip filmin adına karışıyor. Yakın hafızamızdaki Yıldız Haritası’ndan (Maps to the Stars) beklenecek gariplikteki ilk sahnede Michael Keaton’ın mükemmelen oynadığı Riggan havada bağdaş kurmuş vaziyette karşımızda. Doğaüstü kare Skype çağrısıyla bölününce mantık tarafından sıkıcılaştırılmış günümüze düşüyoruz. Ölü doğum olması beklenen bir tiyatro oyununun provasındayız. Kötü yardımcı erkek oyuncunun kafasına sahne ışığı düşürebildiğini hayal eden bir adamın kafasındayız bir yandan da. Bizi içine çekmekte zorlanmayan bir filmin karşısındayız.
Riggan iyi oyuncu olmayı hayal edip Birdman adlı üç süper kahraman filmiyle para kazanarak kariyerini arzusu dışında yollara vurmuş bir aktör. Dördüncü filmi reddedeli yirmi sene olmuş, artık parasız ve modası geçmiş halde. Ününden kırıntılar kalmışken, aktör olduğunu kanıtlama uğruna her şeyini bu Broadway oyununa yatırmış. Son parasını ve isminden kalan parıltının son damlasını. Filmin tamamı -provalardan açılış gecesine kadarki zamanda- ön gösterimler arasında geçiyor. Bu açıdan; kapalı mekândan çıkmayan, Broadway’de bir iki kısa yürüyüş dışında tiyatro kulisinde geçen bir film. Neden mi?
Birdman gözünüzü kırptığınız için kendinizi suçlayabileceğiniz bir kurguya sahip. Hiç kesme yokmuş gibi. Elbette var ancak seyirci fark etmesin diye harcanan çaba olağanüstü. Sonuç, önünde saygıyla eğilecek kadar iyi. Öyküye getirdiği dinamizm ve davulların yükselttiği tansiyona katkısı heyecan verici. Tüm öğeler uyum içinde ve plan tıkır tıkır işliyor. Kurgu böyle olmasaydı, senaryo böyle yazılmasaydı, müzik böyle kullanılmasaydı, oyuncular kusursuz olmasaydı, ekipten biri cesaretini kaybetseydi; bacaklardan biri aksasaydı Birdman olmazdı.
Üç paragraf dolusu hayranlık ifadesi filmin yapımına yüzbinlerce saat harcamış 12000 kişiye. Peki, bir eser yaratan zanaatkârların ortaya koydukları işin iyi olması sevmemiz için yeterli mi? Elbette değil. Cronenberg’in Yıldız Haritası klasik sinemaya yakın, alışıldık kodlarda bir film olsa da içerik bakımından Birdman’den cesur ve benim daha çok sevdiğim bir film mesela. Öte yandan şov dünyasının yaralı zihinleriyle ilgilenmeyenler içinse iki filmin de anlamı olmayacaktır. Onlar Birdman 4’ü görmek isteyecek, SWAT birimlerinin ağır silahlarla helikopter düşürdüğü sekanslar olmadan tatmin olmayacaklardır.
Sinema böyle bir şey. Birdman gibi serilere de, Birdman gibi taşlamalara da yer var. !f İstanbul; her iki ihtiyaç için de hayatımızda.